AB’nin geçmişten günümüze kadar gelen “Kıbrıs” politikası, “iki toplumu” birleştirerek Rum Kıbrıs Cumhuriyeti şemsiyesi altında “federal” çözüme ulaşmalarını sağlamaktır. 42 yıldır kendi sınırları içinde yaşayan, var olan KKTC Devletine yokmuş gibi davranmak, diplomasi kurallarına, uluslararası hukuk altında tanınma hakkına sahip bir devletin haklarını yok saymak anlamına gelir. AB’nin büyük hatası bu… AB’nin “Kıbrıs Özel Temsilcisi” Johannes Hahn’ın açıklamasına bakalım. Hahn şöyle demiş: “Kıbrıs Sorunu çözülürse, bu hem Kıbrıs halkının, hem de biz Avrupalıların ve komşularımızın çıkarına olur.”… “Kıbrıs halkı” ne demek? Kıbrıs Türk halkı ve Kıbrıs Rum halkı vardır. Gerçek budur. Bu gerçek ve basit olanı bile kabul etmeyen AB ile neyi görüşeceksiniz?... KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Tatar, Hahn’ın AB’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi atanmasının Kıbrıs Türk tarafının onayı olmadan, iradesi yok sayılarak gerçekleştiğini söyledi ve bu adımın KKTC için geçersiz olduğunu vurguladı. Sn. Tatar yerden göğe kadar haklı. Haklı, çünkü bir sorunda iki taraf varsa ve AB çözüm için yardımcı olmaya çalışacaksa iki tarafa eşit davranmalıdır. İki tarafın onayını alarak çözüme katkı yapması şart…
Sn. Tatar, ayrıca “AB’nin bu iç düzenlemesi Rum tarafının hedeflerine hizmet eden, tarafsızlıktan uzak bir adımdır.” dedi. Doğru söyledi. “Sn. Tatar, AB temsilcisi ile görüşse, belki iki tarafı da memnun edecek bir çözüm yolu bulunabilirdi.” gibi görüşlerin geçersiz olduğunu kabul etmek gerekir. AB Kıbrıs adasında iki ayrı devlet gerçeğini kabul etse o zaman bir anlaşma için umut doğar. AB’nin misyonu maalesef bu değil. AB misyonunun ne olduğunu burada tekrarlamaya gerek yok… Bunu herkes biliyor.