banner913
banner932
banner1032

KIBRIS TÜRK ŞİİRİNİN USTA İSMİ TEOMAN ERSÖZ HOCA

banner1020

banner974
KIBRIS TÜRK ŞİİRİNİN USTA İSMİ TEOMAN ERSÖZ HOCA

banner971
Teoman Ersöz hocayla bu yıla kadar hiç yollarımız kesişmemişti. 21 Mart günü tam da “Dünya Şiir Günü” buluşma fırsatımız oldu. Eşi çok değerli resim öğretmeni Solmaz Ersöz, hocanımla da o gün tanışıp bir şekerli kahvelerini içtim. Hoca bana geçmiş yıllarda çıkan “Akdeniz’den Esintiler” adlı 220 sayfalık takdim etti.  Biraz utandım desem yalan olmaz. Bu kadar yazınımızı takip eden birisi olarak bazen insanın bazı eserler gözünden kaçıyormuş. Hoca belki şiir kitabını yıllar sonra yayımlamış olabilir ama bu büyük eğitimcinin felsefe hocası olduğunu unutmamak lazım. Sağlam bir donanım,bilgi birikimi hemen yazılarına yansıyor. Bizim şiirimizde veya düz yazılarımızda pek fazla felsefeyi bulmazsınız. Rahmetli Ali Nesim hoca ve Teoman hocada bulursunuz. O günden sonra hocanın şiirlerini ve yazılarını hep takip ediyorum, mutlaka okuyunuz. Bu arada hocanın dev gibi bir eseri pek yakında sizlerle buluşacak. Kaleminize sağlık sayın hoca , nice sağlıklı yıllara.
 
1 TEMMUZ 1958'DE LİMASOL'DA KÖSEOĞLU MAHALLESİNDEKİ BERBER DÜKKANINA BİSİKLETLE GİDERKEN ŞEHİT DÜŞEN BABAM AHMET İBRAHİM SARANDAGİ ANISINA ;
BABAM
O gün farklı bir gündü
Güneş bile sanki isteksizdi
Doğmak için....
Havanın sisi bile dağılmamakta
Direniyordu
Ama nafile engeller
İşe yaramıyordu...
Güneş mutat görevini yapmış
Ve  ortalık yine ağarıyordu...
Güneşin doğuşu ile eşgüdüm içinde
Çığlık çığlığa ötüşen serçeler
Yeni günün Temmuzun biri olduğunu
Vurguluyordu...
Sadece bir konuda emin olabilirdi
Doğa insanları
Bugünü sıradan bir gün gibi
Algılayamıyacaktı insanlar
Nitekim o gün de öyle oldu...
Babam daha erken uyanmıştı
Her günkünden farklı
Sadece o gün
Yataktan kalkmak için
Aceleci de değildi.
Bir süre dikili tutmuştu gözlerini tavanda
Ama sonra evine yiyecek götürmesi
Gerektiğini  hatırlayarak
Kalkıp giyinmiş ve bisikletine
Süratle atlamıştı..
Artık sakin değildi babam
Aksine hayli  telaşlanmıştı
Çağrıldığı hissine kapılmış gibi
Bisikletiyle hızlanmıştı.
Babam,
Eşi ve evlatları için son fedakarlığını
Yapmakta olduğunu nerden bilsin ki...
Ve nerden bilsin ki kendisi için kurulan
Hain pusuya ramak kaldığını
Ve kader tecelli etti birden
Ve olacak olan oldu neticede...
Arkasından  isabet eden kurşunlara
Hedef olmuştu rahmetli  babam
Yeşil gözlerini bir kaç kez daha
Açmış kapamış
Aramışsa da hiçbir sevdiğini görememiş
Etrafında ne yazık.
Ve kadere boyun eğerek
Tek başına gelmiş
Tek başına gitmiş
Lanetli dünyadan...
O yaşadığı sürece ayırım gözetmeksizin insanları sevmiş, teslim ederken ruhunu yüce tanrıya... Ve çok eminim sorulsaydı kendine barışı,insanlığı seçecekti sonuna kadar.Sana hiç doyamadan,seni bizden aldılar canım babam. Mekanın cennet olsun.Bir gün elbet buluşacağız...
 
 
TEVAZU
Kibirlilere ekabir derler,
aslında ekabir kişiler
değersiz değiller...
Değersizlik diye
olamaz bir şey doğada.
En değersiz görünen
çöp ve atıkların bile
bir değeri var...
Değersizlik varsa da
sadece lafta...
Ama ekabirlik bir başka...
Verilen değerin
sindirilmemesindendir
ekabir olmak...
Yani kibirli olmak.
Kendini farklı görmek
başkalarından diye tanımlanabilir
ekabirler...
Bunlar kendi kusurlarını
ne görürler ne de kabul ederler...
Çekinmeseler başkalarindan
küçük dağların yaratıcısı
olduklarını dillendirecekler...
Aynaya baksalar bile ekabirler
boylarını postlarını unutarak
kendilerinidevleşmış görecekler...
Yolda belde dikleşirler de,
asla kamburlarını görmezler...
Ekabirler asla gerçekçi değiller.
Hayallere sığınarak komplekslerini
giderdiklerinizanederler...
Ekabirler aynı zamanda narsistirler..
Kendilerinin dışında kimseyi sevmezler.
Başkalarına değer veremezler.
Çünkü küçüleceklerini zanederler...
Bir davranış bozukluğudur ekabirlik,
Acınmaya değil yardıma muhtaçtır
narsist ve ekabirler.
Sadece tevazudur insanı yücelten.
7/3/2024.    
 
KÖLELİK VE İŞÇİLIİK
Esir değillerdi o insanlar...
Çünkü esir denilen kişiler
düşman saflarında savaşırken
yakalanıp alıkonan,
insanlardı onlar.
Özgür değiller...
Fakat şansları var,
kurtulmak için esaretten.
Şöyle ki savaş nihayetinde
esir değiş tokuşuyla,
serbest kalan esirlerin,
özgür olma olasılıkları var.
Ama kölelik denilen olay
bambaşka...
Orta çağın feodal döneminde
tarım alanlarında,çok kötü koşullarda
çalıştırılana denirdi köle..
Kölelerin eş anlamı "maraba" dır
"Ağalık" düzeninde.
Köleler işçi değildirler
Çünkü günümüzde özellikle
demokratik ülkelerde işçi çalıştırılamaz
gelişi güzel.
Hele efendilerinin emrinde.
Yasal hak ve güvenceleri
olur işçilerin.
Sendikaları ile haklarını korurlar.
Tatminkar ücretleri olur böylece...
Özgürdür işçiler.
Eşit haklara sahiptirler...
tüm insanlardan farksız.
Vatandaştır onlar da diğerler gibi.
Seçme,seçilme haklarına herkes kadar
sahiptirler.
Kölelere gelince,
Onların çalıştıkları topraklarda
sahipleri vardır...
İnsan yerine konmazlar...
Sahiplerinin hayvanları veya
tarım araçlarının değerine eşdegerdir
durumları kölelerin.
Gerektiğinde tarlalarla birlikte
alınıp satılırdı köleler.
Asla işçi denemez kölelere.
Bu insafsız düzen iktisat tarihinde
son buldu sanayi devrimiyle.
Ve böylece demokrasi şemsiyesinin
altında yer buldu zavallı köleler...
8/3/2024.  
 
ÇAĞDAŞLAŞMAK
Kimiler batılılık,
kimiler çağdaşlaşmak derler
adına.
Esasında kronolojik olarak
 "Aydınlanma Çağı"dır adı,
Onsekizinci yüzyılda.
Çünkü aydınlanan ,
tek bir varlık vardı dünyada
O da insanın bizzat kendisi.
İnsandı aydınlanan.
İlimde,felsefede,sanatta...
Çok önemli bir olaydı
aydınlanma.
Sanki insanın bayatlamış beyni
kaldırılmıştı rafa..
bu yüzyılda,
çok büyük bilgin ve filozofların,
dokunuşlariyla...
Yep yeni bir beyine
kavuşmuş oluyordu insan.
Kurtulmuştu insan,
orta çağın dogmalarından.
Çünkü insan  beynini
tutsak yapmıştı dogmalar,
maraziobsesiyonlar...
Ve bu yüz yılın aydınlığinda,
insanbeyninini tutsak yapan
dogmatik tutkular ,
terkedildikten sonra
özgür düşünce doğdu ardından.
Ve özgür oluyordu artık insan.
Haliyle tarihte ihtilaller oldu
bu yüzyılda..
Totaliter rejimler darbe aldı
Fransız ihtilali ile.
Siyasi özgürlükler öne çıktı ardından.
Demokrasi artık önem kazandı
bu dönemle birlikte.
Zaten ilkçsğdan itibaren,
demokrasi yakışıyordu insana...
Bir sanayi devrimi yaşandı batıda
Kapitalizm,sosyalizim
tartışılmaya açıldı bu asırda.
Ve bu sistemler, düşünce
ve eylem düzeyinde
hala tartışılmakta...
Aydınlanma akımı kalmadı bunlarla...
Yansıdı edebiyata ve sanatlara da..
Özgürleşme değişmeyen ilke oldu
onlara da.
Özgürce kullanılmaya başlandı
kalemler de,fırçalar da...
Kanımca çağdaşlaşma gerçekleşebilir
İlle de tarihin aydınlanma çağını
çok iyi öğrenmekle.
Öğrenmek de yeterli olmaz bence...
Batıda olduğu gibi
beyin naklini başarmak lazım
çağdaşlaşmak adına.
Mümkün değil çağdaşlaşmak
doğulu kafalarla....
5/4/2024. 
 
LİMON AĞACI
Bir limon ağaci vardı
meyve veren,
rahmetlinin avlusunda...
Çocuğu gibi bakardı ona..
Gerçi çoluk çocuğu vardı onun
çok çok da sevmekteydi,
onları da.
Ama bir başkaydı sevgisi
limon ağacının...
Başka sevgilerden
farklı gelirdi ona...
Hele çocuk ve torunları
geciktiklerinde,
dedelerine uğramaya.
Sevgisi daha da artardı
limon ağacına.
Veya öyle gelmekteydi bana.
Ölmezden kısa bir süre önce
gozüme ilişmişti rahmetli,
durmakta idi ağacın
yakın bir yerinde...
Seyre dalmıştı limon ağacını
nemlenmiş gözleriyle...
Okşamıştı bir kaç kez
gövdesiniağacınının
sanki fısıldamaktaydı
sevgisini sevgili ağacına.
Dertleşmekteydi onunla.
Ve son olarak uzatarak
elini ağacının dalına
bir limon koparmıştı
dalından,itinayla...
Çok yaşlanmış ve
oldukça da hasta
görünmüştü bana
ona en son rastladığımda.
Titremekteydi elleri,
yaşlılıktan.
Fazlaca duramazdı ayakta
sanki sallanmaktaydı rüzgardan.
Ve sonra ,yavaş adımlarla
dönmüştü evine.
Çevresini hiç kollamadan.
Rahmetlik çok severdi
limon ağacını.
Kıskanırdı adeta ağacını
başkalarından.
Dokundurmazdı asla
başkalarını limon ağacına.
26/2/2024. 
 
LEYMOSUNDA KAZIMİ
Bir Leymosunlu olarak çocukluğumda Kazımi adıyla anılan meczup bir insanı anımsarım..Meczuptu meczup olmasına fakat zararsızdı.Kimseyle kavga ettiğini ne görmüşlüğüm var ne de duymuşluğum.Halen yaşamadığını tahmin edebilirim.Milliyeti,dini ve kimliği ile ilgili,hatta bir ailesi olup olmadığını şahsen bilmiyorum.Bilenler ,araştıranlar olduysa veya olacaksa bilgilendirirseler memnun olurum.ÇünküLeymosunun bir zamanların Kazimisi popüler bir kimlikti.Hatta sevilen bir insandı.Heleçâğdaşlarımın onu tanımaması mümkün değildir.Leymosun sokaklarını aşındırırken,çoluk.çocuk,büyük, her kes onu karşılardı.
Kazımı dedikleri insan sokak sokak gezerdi Limasolun gerek Türk,gerekse Rum sokaklarını ve elinde yığınla taşıdığı lazmari bitki saplarını gördüğü herkese hediye ederdi.Hoş bir gariban kişilikti... Gerek Türk,gerekse Rumlar için.Sanırım su gibi basit ikramları reddetmezdi herhalde. Anlıyacağınız dilenci sayılmazdı Kazımi.
İlgimi çeken bir söylemi vardı dolaşırken sokakları çabuk adımlarıyla.
Neydi bilirmisiniz söyledikleri ; Hatırladığım kadarınca ikide bir "Dünya CENNET OLDU" tekerlemesi..Veya cennet yerine AHİRET de diyebilirdi.
Şimdi düşünürüm de hak veriririm Rahmetli Kazımiye.
Çünkü o zamanlar yaş ortalaması 55...Bilemediniz 60-65 di.Tabii istisnalar hariç.Ve o yaşlarda dindar insanlar kendilerini ibadetle cennete hazırlarlardı.
Gelelim günümüze bu yaş ortalaması şimdi nerdeyse geçim şartları, sağlık yaşlı bakım,derken 70 leri epey geçti.Acaba derim ki Rahmetli dünya cennet oldu tekerlemesiyle bugünleri mi kastediyordu.Onu böyle söyleten güçler mi vardı.Sürçü lisan ettiysem kusura kalmayın. Özellikle hemşehrilerimLeymosunluluların kulakları çınlasın istedim ve bu anımı paylaştım.
Tarihte detaylar bazan değer taşıyabilir diye düşünmüşüm.
22/5/2024
 
TEK DEĞERLİ MİRAS
Acımak eksikse vicdanlarda ,
Bakıp da görmüyorsa
acılı insanların bakışlarıyla
beden dilleriyle yansıttiklarını?
acılı iniltilerini duymuyorsa kulakları....
Ve sadece bencil duygularını...
dile getirerek yürümekte ise
adım adım,,
düşünmeden geride bırantıklarını.
Bazan avının kaçmasına
fırsat vermemek isteyen bir avcı misali
sıklaştırıyorsa adımlarını....
Hatta sırf çıkarı zedelenmemesi için
Koşar adım atmaktan imtina etmezse
kolay kolay.
O zaman eyvahlar olsun....
der ve bizzat gerekli utancı
ben hissederim kendi vicdanımda.
Hatta kendim suç işlemişim gibi af dilemek geçer içimden yaratanımdan.
Acıma duygusundan yoksunluk
Bence bu bir ahlak suçu.
Vicdansızlık derseniz
Hiç affedilmez.
Hele bile bile insani değerlerini
yok saymak...
Pişman olmadıkça,af dilemedikçe
Ne yaparsanız yapın ,Nafile,nafile...
Amaç ne isterse olsun.
Büyüklerimden böyle gördüm
Böyle öğretildim
Böyle koşullandım v.smazaretler
çoğu kez bahaneler.
İlle de ahlakın kitabını okuyup
sosyal değerleri bellemek gerekmez.
Ahlakın tek bir kitabı var
O kitabın da yazarı Ali,Veli,Ayşe,Hatice
değil...
Sonra herkesin için ayrı ayrı
yazılmaz o kitap.
O kitap dünyaya gelmiş geçmiş insan
varlığının teriyle,kanıyla yazılmıştır.
O KİTAP milyarca mazlumunu
çektikleri acıları simgeleyen kitaptır.
Acıların kitabıdır o kitap.
Adına ahlak deyiniz
Hukuk deyiniz
Örf ve adet deyiniz
İnanç deyininiz
İman deyiniz
Doğrunun,iyinin,güzelin rehberidir
 
O KİTAP...
Tanrıysa tanrıdır o kitabın adı.
Ama siz bu dünyaya insan olarak gelmiş ve insan gibi yaşayıp
Mübarek ruhunuzu tertemiz olarak
yaratana teslim etmeye azimliyseniz
bu kitabı ne yapıp ne edip
bulur buluşturur...Ve harf harf öğrenir ve
Onu hem kalbinizde hem de beyninizde
muhafaza edersiniz.
Her bir kulun nesline miras olarak bırakabileceği en değerli miras da ille de
Bu kitaptır.
18/5/2024. 
 
 
ÖZGEÇMİŞ
TEMON ERSÖZ HOCA KİMDİR?1939 yılında Limasol’da doğdu. İlkokul ve ortaokul eğitimini Limasol’da tamamladıktan sonra, lise öğrenimini Mağusa Namık Kemal Lisesinde yaptı. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin Fesefe Bölümünde başarı  ile tamamladıktan sonra Kıbrıs’ta  Felsefe Öğretmenliğine atandı. Kariyeri süresince Felsefe öğretmenliğini sırasıyla Mağusa Namık Kemal Lisesi ,Lefkoşa Türk Kız Lisesi, Lefkoşa Türk Lisesi ve Lefke Gazi Lisesinde yaptıktan sonra Eğitim Bakanlığı tarafından Genel Orta Eğitim Kurumlarına hizmet vermek amacıyla Felsefe Müfettişi olarak atandı. Kariyerinin devamında Gençlik, Spor ve Çalışma Bakanlığında Bakanlık Müdürü ve eş zamanda İhtiyat Sandığı Komisyon Başkanı sıfatlarıyla devlet hizmetlerini sürdürdükten sonra 1990 yılında Bakanlık Müdürlüğü mevkiinden emekli olmuştur. Emekliliği süresince okumak ve yazmakla yaşamını sürdürmektedir. Şiir yazma merakı küçük yaşlarda başlamış ve halen de devam etmektedir.İlk şiir kitabı olan AKDENİZ’DEN ESİNTİLER’i Ocak 2021 de yayınlamıştır.Evli olup,3 çocuk ve 4 torun sahibidir.
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.