banner913
banner932
banner1012

İZ BIRAKAN KOLEJLİ ÖĞRETMENLER – I

banner1020

banner974
İZ BIRAKAN KOLEJLİ ÖĞRETMENLER – I

banner971
Akile’nin Güncesi
Basın yayın hayatından tanıdığımız, özellikle bir dönemin sıkı takip edilen radyo programları olan Plak Yarışı, Merhaba Dostlar ve  Askerin Saati'nden sesine aşina olduğumuz Hüseyin Kanatlı'nın esas mesleğinin ilkokul öğretmenliği olduğunu ve o zamanki adıyla Omorfo Öğretmen Koleji'nden mezun olduğunu biliyor muydunuz? 
Peki ya ilk kadın şairlerimizden Urkiye Mine Balman ile Pembe Marmara ve on parmağında on hüner koro şefi  Aytaç Çağın'ın  da Öğretmen Koleji mezunu olduklarını duymuş muydunuz?
Siyasetçi Özker Özgür, ressam, sanatçı Ayhan Menteş, yazar Neriman Cahit, müzisyen, besteci Cemal Özgürsel,  gazeteci Hasan Hastürer  ve daha niceleri... Tümü de  kendini gerek mesleğinde gerek farklı alanlarda kanıtlamış ve bu alanlarla ilgili de Kıbrıs'ta iz bırakmış ilkokul öğretmenleri...
1937'de Güzelyurt'ta kurulan ve her iki toplumun öğretmen adaylarına iki yıllık bir eğitim vererek mesleğe hazırlayan Omorfo Öğretmen Koleji'nde eğitim, zaman içinde önce 3 yıla, ardından da 4 yıla çıkarılarak kurum, kolej statüsünden yüksek öğretim kurumu statüsüne ulaştırıldı. İsminin önüne  "Atatürk" konması ise bugünkü binasına kavuşmadan kısa bir süre önce 1994 yılında kurumun geçici olarak  Atatürk İlkokulu binasının üst katına taşındığı yıla denk gelir. Mezunu olmaktan gurur duyduğum bu güzide kurumda eğitim almaya ben de o yıl başlamıştım. 
16 yıl devlet okullarında aktif öğretmenlik deneyimimin ardından farklı bir göreve atandığımdan öğrencilerden uzağım epeydir. Şimdilerde masallar aracılığıyla buluşuyoruz çok şükür.
Böyledir işte öğretmenlik. İçinize, kanınıza işler. Çocuklardan fazla uzak duramazsınız. 
Gelelim bugünkü yazı ile başlangıç yapıp devam ettirmeyi planladığım yazı dizisine...
Uzun süredir aklımda dönüp duran bir konuydu bu. 
Yukarıda saydığım bazı isimlerin Öğretmen Koleji mezunu olduklarını biliyordum. Ama aralarında öyleleri vardı ki ismini ve başarılarını tamamen farklı bir alanda duymuştum.  Öğretmen olduklarını öğrendiğimde ise şaşırdığımı itiraf etmeliyim. İcra ettikleri alanda öylesine profesyonel ve başarılılar ki lisans eğitimlerini o alanda aldıklarını düşünüyor insan.
Araştırmaya başladım hemen. Bildiklerim dışında kimler vardı? Epeyce bilgi topladım. Ve mezunu olduğum Atatürk Öğretmen Akademisi'ne bir vefa borcu olarak gördüğüm bu yazı dizisini yazmaya karar verdim.   Dolayısı ile öğretmenlik mesleğine, meslek öncesi alınan eğitime, öğretmenlerin farklı alanlardaki yetenekleri ve başarılarına  dikkat çekmek istedim. 
HÜSEYİN KANATLI
Yazı dizimin ilk konuğu; radyoculukta bir duayen, Hüseyin Kanatlı...

 
Kendisiyle bizzat tanışma şerefine bir konser vesilesiyle kuliste eriştim. Kibar, beyefendi kişiliği, üslubu, diksiyonu, programı sunmadaki profesyonelliği beni oldukça etkilemişti. 
Uçan Yıllar isimli kitabının birinci cildinde yaşamının ilk yıllarını, 8 yıllık öğretmenlik deneyimini  ve radyoculuğa geçişini anlatıyor. Öyle samimi ve akıcı bir tarzı var ki, kitabı okurken onu karşınızda hissediyorsunuz. 
Hüseyin Kanatlı'yla ilgili bilmediğim bir şey daha öğreniyorum kitaptan; müziğe olan tutkusu, keman çalması ve ilkokullarda müzik dersleri vererek korolar kurmuş olması... Hatta o dönem çalıştırdığı korolar ödül bile almış. Biliyor muydunuz?
Tüm bunlardan önce Kanatlı'nın Omorfo Öğretmen Koleji'ndeki günlerine dönmek istiyorum.
O yılları şöyle anlatıyor kitabında: "İngiltere'de ve dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde uygulanan modern eğitim sistemleri irdeleniyor; yardımcı kitap ve notlar, aparatlar hazırlanıyordu. Artık herkes kendine göre 'o havaya', 'o ruha' giriyordu. Sınavlar titizlikle hazırlanır; notlar titizlikle verilirdi. Hemen hemen her programın, her dersin bir de pratik bölümü vardı."
Hem Türk hem de Rum öğretmen adaylarına birlikte verilen eğitimin dili İngilizce olup, her iki halkın ana dilinin de ayrı dersler olarak verildiğinden söz eden Kanatlı oradan aldığı eğitimden hep olumlu bahsediyor. Beden eğitimi derslerini ise şöyle anlatıyor: "Beden Terbiyesi hocası Panikos, sabahın altısında ve çoğu zaman soğuğunda, kısa spor kıyafetlerle bizi sıraya dizer ve koşuya çıkarırdı. Bu koşuda çiftliği boydan boya geçerek, Omorfo -Ksero (Gemikonağı) anayoluna kadar koşar ve geri dönerdik. 'Sağlam kafa sağlam vücutta bulunsun' diye... Kısacası olgunlaşıyorduk. Bir öğretmen gibi... Bir öğretmen olarak..."
Hüseyin Kanatlı ilk öğretmenliğe Kıbrıs'ın güneyindeki Polemidya (Binatlı) köyünde başlar. Sonra sırasıyla; Ayyanni (Aydın), Alehtora (Gökağaç) ve Limasol Sedat Simavi İlkokulu'nda görev yapar. 
"Kolej'de aldığım eğitim ve disiplini öğretmenlik hayatımda titizlikle sürdürdüm. Başarılı bir öğretmen ve hele çok başarılı bir müzik öğretmeni olabilmek için canla başla çalıştım. Kendimi hem öğrencilere hem ailelerine, hem de bütün köylüye sevdirdim. Özellikle Türkçe, İngilizce ve Müzik derslerindeki teftiş raporlarım çok iyiydi."
Kanatlı'nın bu ifadesinden öğretmen adaylarının  İngilizce'ye  oldukça hakim şekilde mezun olduklarını anlıyoruz . Müzik konusundaki başarısında ise onun  müziğe olan tutkusu ve yıllar sonra Kolej'de aldığı keman eğitimi etkili oldu diyebiliriz.  "Müzik hocamız Mr. Ioannides'ti. Çok güzel keman çalardı. Nota, solfej çalışmalarına başlar başlamaz, nazari bilgiler yanında pratik çalışmaların da önemli olduğunu, bir parçanın icrasının sadece insan sesiyle değil, ona eşlik edecek bir enstrümanı da gerektirdiğini, bir müzik hocasının enstrümansız hiçbir kıymet ifade etmediği gerçeğini hatırlatarak, her öğretmen adayının bir müzik aleti satın almasının ön koşul olduğunu belirtti... Benim gönlüm kemandaydı. Diğer enstrümanlardan çok daha pahalıydı ama babam ne istersem almaya razı ve hazırdı. Lefkoşa'da Sarayönü'ndeki Kemal Deniz'in eski dükkanında, kitaplar arasında bir keman yıllardan beri duvarda asılı duruyordu. Fiyatını hatırlamıyorum ama o kemanı aldık. Artık 'kemanlar' değil, 'dünyalar' benimdi." 
Limasol Sedat Simavi İlkokulunda öğretmenlik yaparken iki koro kurup, iki hatta üç sesli korolar çalıştırdığını ve ders yılı sonunda  müzikli Lale Devri oyununu sahneye koyduğunu anlatıyor kitabında.  Okulun kalabalık sınıflarında otoriteyi sağlamak ve dersten verim almak için kendine göre bir yöntem geliştirmiş o dönem: "Böyle bir sınıfı idare etmek herhalde kolay değildi. Ama Kolej'de bize okutulan çocuk psikolojisi  dersleri imdadıma yetişiyordu... Çocuğu korkutarak değil, severek, okşayarak yönetmek gerektiğini çok iyi biliyordum. Sınıf disiplinini sağlamak ve çocukları susturmak için elime ne bir cetvel aldım, ne de bir değnek... Elimde sadece kemanım vardı. Çocukların dikkati dağılmaya başlayınca, hemen şarkıya dönerdik. Başka yöntemlerim de vardı. 'Arkası Yarın'lar icat ediyordum. Şimdiki diziler gibi bir şey. Ders boyunca uslu davrandıkları takdirde, bir gün önce en heyecanlı bir yerinde bıraktığım hikayeyi, ders sonunda onlara anlatırdım. Hem de dramatize ederek... Ve kemanımı efekt çalmak için kullanıyor; hikayeyi yay kullanmadan, parmaklarımla çaldığım pasajlarla takviye ediyordum. Çocuklar o seansı dört gözle beklerlerdi...Teneffüs zili çaldığı zaman çocuklar adeta üzülüyorlardı. Benim için önce sevgi ve güven gerekliydi. Bunu sağladım. Sınıfta öğretmenlikten çok müşfik bir baba, bir abi olarak davranıyordum. Teneffüste ise çocuklarla kol kola, omuz omuza geziyor, oynuyordum."
Böylesine işini seven, çocukları seven ve en az sevdiği kadar da sevilen bir öğretmen nasıl olmuş da 8 yılın ardından istifa ederek, hem de tazminat hakkını bile alamadan radyoculuğa geçiş yapmıştı?
Kendisinin deyimiyle;  biyografiden çok, Kıbrıs'la ilgili konuları içeren 'sosyal tarih' olarak adlandırılabilecek Uçan Yıllar isimli kitabında, o dönem meslek hayatında yaşadığı hayal kırıklığını anlatıyor. Bu hayal kırıklığı sonrasında ise önüne çıkan fırsatı değerlendirip içindeki müzik ve edebiyat tutkusuyla hepimizin de bildiği, tanıdığı radyocu Hüseyin Kanatlı'ya dönüşmek üzere ilk adımı atar. 

 
Kitabının ikinci cildinde  tamamen 1959 yılında başladığı basın-yayın hayatından söz etmeyi planlayan Kanatlı, bu planını gerçekleştiremeden 3 Mart 2020'de aramızdan ayrılır.
Nezire Gürkan’ın kendisiyle yaptığı röportajında mesleğe olan tutkusunu; “Mikrofon başında ölmek istiyorum. Bu iş tutku işi, aşk işi… Ben bu işe aşığım.” diyerek ifade eden efsane radyocudan yaptığımız işe tutkuyla sarılmak ve disiplinli çalışmak adına öğreneceğimiz çok şey var... 
Ruhu şad olsun.
akileninguncesi.blogspot.com
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.