banner913
banner932
banner1012

27-28 Ocak Olaylarının Yazınımıza Yansıması

banner1020

banner974
27-28 Ocak Olaylarının Yazınımıza Yansıması

banner971
27-28 Ocak 1958 Direnişi ya da Sömürge İdaresine Karşı Direniş Günü olarak anılan ve Kıbrıslı Türklerin “Taksim Taksim” sloganlarıyla İngiliz İdaresine karşı Gerçekleştirilen miting günü. Araştırmacı Bener Hakkı Hakeri bu konuda şöyle der: “Kıbrıs Türkleri’nin taksim lehinde gösterileri Leymosun’un ardından yalınız 28 Ocak 1958 yılgününde Lefkoşa’da değil Larnaka, Kasaba(Baf) ve Mağusa kentlerinde de oldu. 
   Gösterilerin en büyüğü Lefkoşa’da yapıldı.  27 Ocak’ta sınıflarına girmeyen öğrenciler de “Taksim... Taksim” diyen kalabalığa katıldı. İngiliz askerleri zırhlılarıyla sokaklara barikat kurduktan sonra saat 10.00’a doğru Girne Caddesi’ndeki polis binalarından sıkıyönetimin konulduğunu belirten sirenler çalmağa başladı. Sirenler sustuktan bir süre sonra İngiliz askerlerinin havaya uyarı ateşi açmalarının ardından İngilizler’in öğrencileri vurduğu haberi kente yayılınca askerlerle kalabalık arasında göğüs göğüse kavgalar başladı. Halkın üzerine gaz bombaları yağdırıldığı gibi tanklar, zırhlılar dolaşırken hafif uçaklar da sokaklardaki insanlar üstüne göz yaşartıcı bombalar attı. Gaz maskeli İngiliz askerleri hınçla gençlerin üzerine yürüdükleri yetmezmişçesine “evlere de saldırmaya, kadınları-çocukları dipçiklemeye, ortalığı dağıtmaya başla”dılar. “Asker olmaktan çıkmış, birer terörist olmuşlardır.”  İngiliz askerleri Köşklüçiftlik’teki bir kliniği abluka altına alıp “buradaki tüm yaralıları tutuklu saydıklarını, gözetim altında bulundurduklarını açıkladılar. Yaralı arkadaşlarını surlar dışına kaçırmağa çalışan bir araba Mücahitler Sitesi önünde otomatik silahlarla taranınca İbrahim Ali’yle Mustafa Ahmet can verirken aynı arabadaki Sermet Kanatlı kaldırıldığı hastanede öldü. Girne Caddesi’nde kalabalığın içerisine dalan bir askeri araç Şerife Mehmet’in ölümüne neden oldu.  
  Sonradan bu ölümlere neden olan İngiliz askerleri ve Binbaşı Boyd; askeri mahkemede yargılandıklarında mahkeme Binbaşı Boyd’un Kıbrıs’a olaydan henüz 23 gün önce geldiğini ve Lefkoşa’yla kent sakinleri hakkında yeterli bilgisi olmadığı gerekçesiyle suçsuz bulunarak beraat ettiler. (bkz. Bozkurt gazetesi, 17 Nisan 1958).
   Aynı gün Mağusa’daki ‘Taksim’ gösterilerinde İngiliz askerlerinin ateş açmaları sonucunda birçok yaralanma yanı sıra Avgolidalı Fuat Yusuf’la Litrongomili Safa Muharrem şehit oldu. 
  Bu olaylara sonradan 27-28 Ocak 1958 Direnişi ya da Sömürge İdaresine Karşı Direniş Günü adı verilecektir.
  Bu iki gündeki mitinglerde çıkan kargaşada İngiliz askerlerinin açtığı ateş sonucunda 7 Kıbrıslı Türk öldü; aralarında çocukların da bulunduğu 70’e yakın kişi yaralandı.”
İşte bu olayların arkasından Kıbrıs’ın iki büyük şairi Süleyman Uluçamgil ve Osman Türkay şu dizleri kaleme alırlar.
 
 
SÜLEYMAN ULUÇAMGİL
              
HİSARLAR
Hisarlar şehir şehir yöremizde şahidimiz
Vatan olmanın tadını
Bizim zorlunun zorlusu gelişimizle
Tatmışlar
Evler köy köy içimiz, dışımız evler
Kerpiç evler, ak sıvalı evler, taş evler
Gönüllerimizle çöpelli köşelerinde
Gazi tuğlar, gazi kılınçlar
Bilirsiniz bizi
Sahiplerinizin torunlarıyız
Bilirsiniz...
Ve sen
İngiltere'nin sömürgeler bakanı
Bilmezsin
Bizi.
Kıbrıs'ta Süleyman derler bir Türk var
 
Soyu sopu bir boy toplumun
Tutsaklıktan içi kan ağlar
Bilmezsin
27 Ocak 1958 işte
Bugün için günü geldi
Öğrenmelisin.
Sen
İngiltere'nin sömürgeler bakanı
Bilmezsin
Lefkoşa'nın Girne Kulesi’ni
27 Ocak 1958 işte
Bu gün için günü geldi
Öğrenmelisin
Hisarlar hisarlar
Zorlu hisarlar
Yağ kazanlarının kızgınlığına
Taşı taşına şahit hisarlar
Gönlümüz kanımızla taşlarına hakkedilmiş
Ölürken gülenlere aşık hisarlar
Hey hisarlar hisarlar
Taşı taşına üzgün
Dert ortağı hisarlar
Verin taşınızı toprağınızı
Bunlar fethin insanları
Verin vatan olmayı onlarla tatmışlığınızı
Atsın Memedler İbrahimler
Düşmanın delikli tüfeğine,
Uçağına, topuna, zırhlısına
Atsın
Fırlatsın
 
Çarpışır da tutsaklığın dayanılmaz ağırlığı
Gönüllerin kutlu ereğiyle
 
 
Mahsun bakışlarımızla hisarlar
Dört yüz yıl önce o şanlı fethin azmiyle
Ufaldığı gözlerde
Büyür büyür de şimdi
Arkadan ecelsiz
Kara ölüm gibi
Zindan olurlar.
 
Çek telgrafçı telgrafını
Bugün için günü geldi
Benden selam söyle
O sömürgeler bakanına
Hangi hakla yerleşmiş vatanıma
Buradakiler insan mı değil
Zencir bileklere düşman mı değil
De ki tarih okusun
Tarih düşünsün
Düşünsün de kulakları aşınsın
Moskof olsun
İngiliz olsun
Fransız olsun
Ne olursa olsun
Söyle ki kendine, milletine düşmanlığım
Çoktur
Devamını isterse söyleyecek başka sözüm
Yoktur.
 
 
Osman Türkay
SÖMÜRGE
 
Senin mutluluğun kanımdaki beside,
Benim özgürlüğüm paslı zincirde.
Senin aydınlık kentlerin, sarayın, tacın, tahtın var
Orduların yayılmış kıtalara
Pis sokaklar, yıkık köyler kaderince
Kara toprağa, yarı çıplak, karnı aç,
Sırtüstü yatan milyonlar ötesinde
 
Ben aç, susuz, ilaçsız
Karanlık çağlara derdimden
Nice yıllar dert kattım.
Sonrasız acılarla baktım dünyaya
Yüreğimdeki özgür mavilikleri
Sömürge ordularının çelik kafesinden
Seyre dalan kuş gibi
Yapayalnız, kimsesiz.
 
Uzun sürmez yorgunluklarım,
İçimde tunç tanrıları var ya;
Büyür gözlerimin aydınlıkları,
Kırar son zinciri Spartakus,
Bir mutlu düşüncedir kafamda
George Washington, Mahatma Gandi,
Çakar şimşekleri göklerimde
Uzak Doğu’dan Uzak Batı’ya.
Bazan sıcak uykularımda korkusuz
Özgürlük! Özgürlük! Özgürlük! diye kükrerim de
Evrensel sarsıntılarda ihtilal bayraklarınca güzel
Gelibolu’dan Macirastan’a ta Cezayir’e değin
Mustafa Kemaller şahlanır düşlerimde.
 
Çok gördüm süngü uçlarından damlayan kandaki  sevinci
Ah ne aydınlık şaha kalkar, gökyüzü çatlar,
Tanrı kardeşimiz gibi bize gülümser.
Bir anlatılmaz özlemdir o
Tipiye karışmış gül yaprağından uzak
Sütbeyaz mermere düşen kor örneği
Tanklar altında çiğnendikçe tutsak uluslar
Susuzluktan çatlayan milyonca dudakta
Özgürlüğün yanık türküsü başlar.
 
Gözyaşı, alınteri,ya hele kan..
Ballı meyveler sarkar dalımda.
Kimbilir nice verimli şu toprak,
Nice güzeldir şu çiçekler, şu ağaçlar
Ki öylesine dolu
Yabanı besleyen ambarım, peteğim.
 
Tanırsın beni geriliğimden, ışıksızlığımdan
Ben Mau-Mau, ben Kongolu
Ben özgürlük için savaşan zenci,
Ben zırhlı taşıtlar altında ezilen Kıbrıslı Şerife Abla
Ben Cezayirli zavallı Cemile
Nasıl yeşertir düşüncelerini
Bilmez olur muyum ,hem ne iyi:
Dağlar boyu yükselen
Kişilerin emeği.
 
Gerçekten güzel bu ada
Şu ada zengin,ılık bu ada
Şurası dar boğaz, burası berzah,
Orası yarımada
Bak ötekinin eşi var mı dünyada?..
Sen Batı Avrupa,
Sen Britanya
Kaç yüzyıl balık yerine obur,
Ada avladınız okyansularda!
 
Şu ülke geniş, verimli bu toprak
Ucuz emek, tüccar hükümet
Gökler bolluk bereket
Hasta, cahil bir millet
Öyleyse ne durursun
Parçala ve idare et!
 
Şu ülke yeryüzünün cenneti
Dağları yemyeşil, denizi kumsal
Havası berrak
Suyu serin
Meyvesi bal
Bir saray yap
Burada kal!
 
Uşak doğmuş bir millet
Çat keyfini
Parçala ve idare et!
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.