banner913
banner932
banner1012

İklim değişikliği yokmuş gibi davranıyoruz

banner1020

Bio-Der eski başkanı Hasan Sarpten, insanlığın virüsle mücadele konusunda üzerindeki ilk şoku atlatıp açılım süreçleri hızla başlayınca tahribatın ve kirliliğin kaldığı yerden devam ettiğine dikkat çekti

banner974
İklim değişikliği yokmuş gibi davranıyoruz

banner971

Bazı çevre hakkı savunucuları, son bir buçuk yıldır KKTC’yi de etkisi altına alan koronavirüs salgını (Kovid-19) sürecinde insan hayatının, çevre ve doğanın korunmasının önüne geçtiği görüşünde... Salgınla oluşan “hijyen kaygısının” çevre kirliliğini tetiklediğini ve insanların yaşam şeklini doğa dostu olmaktan uzaklaştırdığını belirten savunucular, salgında, maske, eldiven, dezenfektan şişeleri gibi tek kullanımlık plastik ürünlerin tüketiminin arttığına ve bu malzemelerin sahillere kadar ulaştığının gözlemlendiğine işaret ediyor.
Çevreciler, salgınının önlemesi kapsamında uygulanan geçici kısıtlamalar; kapanmalar, seyahat kısıtlamaları, sokağa çıkma yasağı, sanayinin durması sayesinde, hava kalitesinde ve karbon emisyonlarında “geçici” iyileşmeler görüldüğü ancak bu iyileşmelerin kısıtlamaların azalmasıyla salgından önceki seviyelere döndüğü konusunda hemfikir. Emisyonlarda eski seviyelere ulaşılmasının, küresel iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini hatırlatıcı etkisi olduğunu belirten çevreciler, iklim değişikliğinin aşırı iklim olaylarıyla etkilerinin hissedildiği ve iklim krizinden en çok etkilenecek bölge olarak belirtilen Akdeniz bölgesinde yer alan Kıbrıs’ta ülkesel bir iklim politikası olmadığını, “iklim değişikliği yokmuş gibi” davranıldığını kaydetti. 
Çevre savunucuları ayrıca, sosyal izolasyon ve fiziksel mesafe kurallarının yaşandığı salgın sürecinde insanların doğaya yönelmesinin doğa tahribatını da beraberinde getirdiğine işaret ederek, doğaya çıkan kişilerin çöpünü doğada bırakması, kaplumbağa yumurtlama alanlarını kamp alanları olarak seçmeleri, araçlarla sahillere girmeleri gibi doğa tahribatına yol açan aktivitelere sıklıkla rastladıklarını aktardı.
Son bir buçuk yıldır tüm dünyayı ve KKTC’yi de etkisi altına alan koronavirüs (Kovid-19) salgınının sadece insan hayatı ve ekonomi üzerindeki etkileri değil, çevresel etkileri de tartışılmaya devam ediyor. Türk Ajansı Kıbrıs (TAK), Kovid-19 salgınının çevre ve doğa üzerindeki etkilerini Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki İki Taraflı Çevre Teknik Komitesinin Kıbrıslı Türk Eş Başkanı Salih Gücel ve bazı çevre örgüt temsilcileri ile konuştu. 
Biyologlar Derneği (Bio-Der) eski başkanı Hasan Sarpten, salgınının sadece insanların değil, doğal yaşam ve yaban hayatı üzerinde etkileri olduğuna işaret ederek, “İlk zamanlarda salgın tedbirleri kapsamında dünyada farklı zamanlarda ‘kapanmaların’ yaşanmasıyla daha az ulaşım aracı kullanımı, fabrikaların kapanması, insan aktivitelerinin azalması, geçmiş dönemlere oranla karbon salınımında ve hava kirliliğinde geçici azalmalara neden olmuştur. Haliyle insanlar eve kapanınca da hem doğa tahribatı bir süreliğine durmuş hem de dünya bir anlamda insan dışı canlılara özgürce kalmıştır. Pandeminin ilk dönemlerde parklara ve şehirlere inen yaban hayvanlarının görüntülerini sıklıkla gördük” diye konuştu.
Sarpten pandemi döneminde, insanların daha izole bir yaşam sürmeleriyle birlikte doğaya yönelmelerinin çevre üzerindeki etkilerine de işaret ederek, “İnsanların doğaya çıkması, doğayı tanıması ve doğayla içe içe yaşamaya özlem duyması pandeminin bireyler üzerindeki önemli etkilerinden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ne var ki, bu durum doğa tahribatlarını da beraberinde getirmektedir. İnsanların bu konuda daha hassas ve dikkatli olması, atıklarını etrafta bırakmaması, gördüğü bitkileri koparmaması son derece önemlidir. Doğada olmalıyız ama doğayı da korumalıyız. Bence pandeminin en temel mottosu bu olmalıdır” görüşünü paylaştı.





Sarpten, ülkelerde “yeniden açılma” süreciyle emisyon düzeylerinin tekrar yükselmesinin iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini hatırlattığına da işaret ederek, “Bizim iklim için hemen ve süratle harekete geçmemiz gerekiyor. Çünkü, özellikle bizim gibi Akdeniz ülkeleri iklim değişikliğinden üst düzeyde etkilenmeye başladı bile. Kış aylarında yaşanan seller, yaza aylarında yaşanan yangınların şiddeti ve sıklığı arttı. Aşırı miktarda can ve mülk kayıpları yaşanıyor” diye konuştu.
Çevre ve doğanın korunması konusu ile iklim değişikliğinin ülke üzerindeki etkileri hakkında sivil toplum örgütlerinin bazı farkındalık çalışmaları ve uyarıları dışında yetkililerin herhangi bir çalışma yapmadığını da söyleyen Sarpten, “Biz daha yangınlara bile hazırlıklı değiliz. Devletimiz, biz dünyada yaşamıyormuşuz ve iklim değişikliği yokmuş gibi davranıyor” dedi. Sarpten şunları söyledi:
“İlk iş olarak iklim değişikliğinin en önemli sorunumuz olduğu kabul edilmelidir çünkü, biz sadece lafta var diyoruz ama tedbir amaçlı hiçbir şey yapıyor, yeşili azaltıyor, betonu artırıyoruz! Deniz seviyesinin yükseleceği aşikar ama Kıbrıs için temel sorun bu değil. Bizim için iklim değişikliğinin en önemi etkisi kuraklık ve aşırı iklim olayları olacak. Eskiden yılda bir kez yaşanan toz kirliliğinin bile artık her hafta yaşanması buna sadece küçük bir göstergedir. Kuraklık hakim olacak ve bir yıllık yağmur sadece birkaç günde yağıp sellere ve su baskınlarına yol açacak. Elbette beklenen KKTC devletinin iklim değişikliğini durdurması değil. Ancak, etkilerini azaltmak için tedbirler alınmalı, yeşil artırılmalı ve korunmalı. Yangın sel gibi felaketlere her zamankinden fazla hazırlıklı olunmalı. Çünkü giderek daha sık ve şiddetli yaşanacaklar.”
Hasan Sarpten, salgın döneminde maske, eldiven gibi tek kullanımlık ürün attıklarındaki artışa da işaret ederek, “daha az atık çıkarmak, daha az su tüketmek, plastikten uzak durmak” gibi uygulamaları her bireyin hayatının parçası haline getirmesi gerektiğini söyledi. Ancak Sarpten, devletin alacağı tedbirler olmadan bunları başarmanın mümkün olmadığını belirterek, “Bugün, mesela Avrupa’da tek kullanımlık plastikler yasaklandı. Bize ise naylon poşet yasağı bile denetimden yoksun. Dahası, pandemi süreci başta maskeler, eldivenler olmak üzere tek kullanımlık plastik ürünleri de artırdı. Şu an yaklaşık 1,6 milyar maske okyanuslarda yüzüyor. Buna rağmen, Çin, Nisan 2020’de 450 milyon maske üretti. 2021'deki maske üretimi ise 52 milyarı buldu” dedi. Saprten, ülkenin atıklar konusunda da “sınıfta kaldığını”, devletin bu konuya kaynak ayırmadığını ve geri dönüşümün “neredeyse sıfır noktasında” olduğunu söyledi.
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.