banner913
banner932
banner1012

Viyolonsel sanatçısı Ali Şenol’un uzun hayat yolu

banner1020

Gazeteci yazar Osman Güvenir, Kıbrıslı Türk müzisyen, araştırmacı yazar, eğitimci Ali Şenol ile röportaj yaptı.

banner974
Viyolonsel sanatçısı Ali Şenol’un uzun hayat yolu

banner971
Gazeteci yazar Osman Güvenir, Kıbrıslı Türk müzisyen, araştırmacı yazar, eğitimci Ali Şenol ile yaptığı röportaj şöyle:
 
SORU: Sayın Ali Şenol, bütün Kıbrıslılar sizi sadece bir viyolonsel sanatçısı olarak tanıdı demek yanlış olur.  Sizin hayatınızı irdelediğimizde, hayli uzun ve yorucu bir eğitim süreciniz olduğunu gördük.  Bu meyanda müzik eğitiminden sonra Kıbrıs’a dönüşünüz ve ildelerde müzik öğretmenliği yanında Devlet Senfoni Orkestra ve Korosu’nun Müdürlüğü’nü yaptığınızı biliyoruz.  Lütfen bize bu uzun yolculuktan bahseder misiniz?
CEVAP: Baba tarafım Lefkoşa’nın Eğlence köyünden, annem de Baf köylerindendir.  Ben 23 Nisan 1942 yılında Eğlence’de doğdum ve bu köyün sokaklarında koştum.  Köyümüzde Rumlar ağırlıktaydı. Sonra 1948’de temelli olarak Lefkoşa kentine taşındık.  Lefkoşa’ya taşınmamızın nedeni, bölgedeki Rumların fanatik yapıları ve biz  beş erkek kardeşin kent merkezinde eğitim ve bir gelecek aramamıza ve yeni bir hayat kurmamıza yönelikti.

SORU: Herhalde Lefkoşa’ya gelişinizle hayatınız ve dünya görüşünüz, hatta hayata bakış açınız da değişmişti.
CEVAP:  Evet köyden büyük bir kente gelmek bambaşka bir olaydı bizim için.  Ağabeylerimle küçük kardeşlerim serbest hayata atılırken, ben kendimi eğitime ve geliştirmeye verdim.

SORU. Mesela?
CEVAP:  Mesela benim kent merkezindeki okullarda okullarda okumam, müziğe karşı olan tutkumu da tetikledi diyebilirim.  Özellikle ortaokul sıralarındayken, müzikle ilgili çalışmalarım başlayınca, kendimi hep müziğe endekslediğimi söyleyebilirim.  Örneğin Türk müziğindeki tek seslilik önce bir tutkuya, sonra da daha büyük hedeflere yönelmemi sağladı.  Belki önceleri tek sesliliğe olan tutkum, ağabeyim Yıltan Şenol’un güzel sesi ile Abdülazim Aziz Topluluğu’nda solistlik yapmasıdan kaynaklanıyordu.  Benim sesim de çok güzeldi ve çok güzel Türk sanat müziği besteleri okurdum. 

SORU: Sesinizin güzelliğini ne zaman keşfettiniz?
CEVAP:  Ta çocuk yaşlarda bunun farkına vardım.  Mesela okulla kampa gittiğimizde gerek öğretmenlerim, gerekse arkadaşlarım hep bana Türk sanat müziğinden şarkı söylememi isterler, ben de okurdum.  Bu durum gençlik yıllarıma kadar devam etti ve gelişti. Nerdeyse artık toplumde sesimin güzelliği ile temayüz etmeye başlamıştım.  Tabii ki bu arada bir keman satın alarak müzisyen ve diplomat rahmetlik Refet Tevfik’den keman dersleri almaya ve kendimi geliştirmeye başlamıştım.  Ortaokulu bitirince Haydarpaşa Ticaret Lisesi’ne girmiştim.  Maalesef bu okulda müzik dersi yoktu ve kendimde büyük bir boşluk hissetmiştim.



SORU: Lise çağlarınızda müzik çalışmalarınız nasıl gelişti o halde?
CEVAP: Haydarpaşa Ticaret Lisesi’nde benim gibi bazı arkadaşlarım da keman çalıyorlardı.  Onlar da kendilerinde büyük bir boşluk hissetmişlerdi, Ticaret Lisesi’ne geçince.

SORU: Kimlerdi o arkadaşlarınız?
CEVAP:  O arkadaşlarım, şimdilerin roman yazarı ve dramaturg Osman Güvenir, Londra’da ünlü modacı Hüseyin Çağlayan’ın amcası Alper Çağlayan ve Doğu Apakgün’dü.  Benimle beraber okulda keman çalan toplam dört kişiydik. Bu arada okulumuzda saz ve darbuka çalan birkaç arkadaş daha keşfetmiştik.  Sanırım ortak müzik tutkumuz bizleri bir araya getirmişti.  O bir araya gelişte, okulda bir minik müzik grubu kurarak, okuldaki yatılı öğrencilere eğlence gecesi düzenleyerek kendimizce güzel bir müzik ziyafeti çekmeye karar vermiştik.

SORU: Bu oluşum size birşeyler kattı mı?
CEVAP: Elbette katmıştır.  Şöyle ki, Haydarpaşa Ticaret Lisesi’nin ilk açılışında son sınıfı orada okudum.  Okulda müzik öğretmeni olmadığı için her hafta başı ve her hafta sonu, bayrak törenlerini bana yaptırırlar, bayrağı göndere çeker ve indirirlerdi.  Ben konservatuvara gidince de o görev Osman Güvenir’e kalmıştı.  Okul müdürümüz Ankara Üniversitesi’nden gelme mükemmel ama kıvılcım  gibi bir hocaydı.  İsmi de Prof. Dr. Rıza Akbora’ydı.  Okuldaki etkinlikler ve bayrak törenlerinde benim yeteneğimi keşfeden Prof. Dr. Akbora, bana arka çıkarak ve beni teşvik ederek, Ankara Devlet Konservatuvarı Müzik Bölümüne girmem hususunda beni ikna etmiş ve onun seyesinde konservatuvara girme şansını yakalamıştım.

SORU: Konservatuvara gidişinizle ufkunuz daha da açıldı herhalde.  Belki şöhretin kapıları açılmıştır.
CEVAP:  Ona şöhret demiyelim de akademik kariyer diyelim.  Konservatuvar hayatı bambaşkaydı.  Konservatuvarın tiyatro bölümünde başka Kıbrıslı öğrenciler de vardı.  Bunlardan Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları’nın kurucusu ve ilk müdürü rahmetlik Üner Ulutuğ, Hilmi Özen ve Ayla Haşmet’ti. 
Okula ilk girdiğim yıl, hazırlık yılıydı.  Bir üst sınıfa geçebilmem için mutlaka bu sınıfı geçmem gerekirdi.  Konservatuvarda, daha yüksek sınıfta okuyan  Doğan Cangal, önce bana kontrabası öngördü. Zaten benim de gönlümde hep viyolonsel vardı.  Doğan Cangal bende bu arzuyu sezince ünlü müzisyen Adnan Saygun’la konuşarak hemen beni viyolonsel bölümüne geçişimi sağladı.  O gün, bu gündür viyolonsel sanatçısı oldum.

SORU: Bir viyolonsel sanatçısı olabilmeniz için epeyce macera yaşadınız sanırım.
CEVAP: Yaşadıklarımı hem macera, hem de talihsizlik olarak niteleyebilirim.  Hani derler ya, hayat insanı nereye sürüklerse diye...  İşte hayat beni de öyle sürükledi müzik eğitimim esnasında.

SORU. Biraz ondan söz eder misiniz?
CEVAP: Mesela benim eğitim görmekte olduğum dönemde ünlü orkestra şefi Gürer Aykal vardı.  Onunla bir zamanı paylaşmış ve dost olmuştuk.  Kız kardeşi de benim gibi viyolonsel bölümündeydi. Viyolonsel öğretmenim Nusret Kayar başka bir ülkede görevlendirilince, viyolonsel eğitimim yarım kalmıştı.  Okul idaresi bunu görünce beni İzmir Devlet Konservatuarı’na nakletmişti.  Ve ben, İzmir Konservatuarı’ndan mezun oldum.  Bu süre zarfında, ünlü keman sanatçısı Suna Kan’ın İzmir’de verdiği konserde Konservatuvar müdürümüz olan Orhan Barlas’ın yönettiği orkestrada viyola sanatçısı eşim Aysel Şenol’la birlikte yer aldık. Orhan Barlas İzmir Devlet Konservatuvarı kurucusuydu.  Eşim Aysel Şenol’la evlilik şahitliğimizi da Orhan Barlas yapmıştı.  Yılların akışı içinde de ünlü ses sanatçısı Yıldırım Gürses’le tanışıp dost olmuştuk.  Onun orkestrasında viyolonsel sanatçısı olarak sahne almak benim için onurdur.  Ankara’da verdiği konserlerde, batı stilinde kurduğu orkestrada viyolonsel çalmıştım.

SORU: Ankara’daki yaşamla İzmir’deki yaşamınız farklı olsa gerek.
CEVAP: Ankara çok soğuk bir kentti.  O soğuk kentte yaşamama rağmen hiç hasta olmamıştım.  İzmir ise, tıpkı bizim Kıbrıs’ın havasına benzerdi.  Ama ona da alıştım.  Okulumuz İzmir Konak İlçesi’nde tam körfezin üstündeydi.  Eşim viyola sanatçısı Aysel Örsev’le (Şenol) orada tanışmıştık.

SORU. Biraz da evliliğinizden söz eder misiniz?
CEVAP: Aysel’le bizim evliliğimiz, mezuniyetimiz sonrasında gerçekleşmişti.  Düğünümüz İzmir Fuarı Evlendirme Dairesi’nde kıyılmıştı.  Aysel de iyi bir viyola sanatçısıydı.  Onunla çok mutlu günlerimiz oldu.  Bu evlilikten Tolga ve Tijen adında iki evladımız oldu.



SORU: Yeniden eski günlere dönecek olursak...  Konservatuvarın birinci sınıfından sonra Kıbrıs’ta bayağı müzik, şiir ve beste işleri ile uğraştığınızı biliyoruz.
CEVAP:  Doğru araştırmışsınız.  Konservatuvarın birinci sınıfı sonrasındaki büyük tatilde Kıbrıs’a gelişimle, benim çok yakın dostlarım ve sanatçı arkadaşlarım Oktay Öksüzoğlu, Osman Güvenir ve ünlü fotoğraf sanatçısı ve şair merhum Ersin Taşer, benim hayatımı dolduran değerli insanlar olmuşlardır.  O büyük tatilimde hem şiir yazıyor, hem beste yapıyordum.  Lakin Türk sanat müziği hep hayatımda olmuştur. O tatilde sözünü ettiğim bu arkadaşlarım ve daha nice değerli insanlarla Kıbrıs Türk Sanatçılar Ocağı’nı kurduk ve Türk müziği ve hafif batı müziği konserleri verdik.  Bu konserlerde ben hep solist olarak Türk sanat müziği okudum.  Ağabeyim Yıltan Şenol da, yıllarca Abdülaziz Topluluğu’nda solistlik yaptı.

SORU: Enteresan bir süreç yaşamışsınız.  Bu sürece dair bir anınız var mı?
CEVAP. Olmasın olur mu?  Örneğin bizim ilk konserimize, Türkiye’nin ünlü bestekar ve kanun sanatçısı Kadri Şençalar’la ünlü ses sanatçısı Ahmet Üstün de gelmişler ve beni yakından izlemişlerdi.  Konserden sonra Kadri Şençalar yanıma gelerek benimle görüşmek istemişti.  Nitekim ertesi gün Sarayönü’nde kaldıkları otelde buluşmuştuk.  O buluşmada Kadri Şençalar bana bir teklifte bulumuş ve kendi plak şirketinde bir plak yapmayı ve şöhret kapılarını bana açmayı teklif etmişti.

SORU: Kıbrıs’a dönüşünüz ve Devlet Senfoni Orkestra Müdürü oluşunuz nasıl oldu. Onu anlatır mısınız?
CEVAP: Ortaokul ve lise yıllarımdan tanıştığım ve bugüne kadar hep dost kaldığım arkadaşım Osman Güvenir, 1968 yılının ortalarında bir gün beni arayarak Kıbrıs’ta müzik öğretmenliğine ve Gençlik Spor Dairesi’ne bağlı Kıbrıs Türk Filarmoni Topluluğu’nda münhaller açıldığını ve orkestrada elemanlara ihtiyaç olduğunu söyleyince eşimle İzmir Devlet Konservatuvarı’ndaki görevlerimizden istifa ederek Kıbrıs’a dönmeye karar verdik.  1968 yılında Gazimağusa Namık Kemal Lisesi’ne müzik öğretmeni olarak atandım.  Eşim de Filarmoni Orkestrasında göreve başlamıştı.  Mağusa Namık Kemal Lisesi’nde Müdür  Hüseyin Nasıfoğlu ile çok uyum içindeydik.  Namık Kemal Lisesi’nde ilk işim, bir bando kurmak olmuştu. Bu bağlamda henüz yeni kurulmuş olan okul bandosunu geliştirmek ve özel çalışmalar yaparak, milli günlerdeki törenlerde gövevimizi yaptık. Daha sonra Lefkoşa Kız Lisesi’ne naklim yapılınca, bu okulda da yine orkestra ve koro çalışmalarımı yapıp okula büyük katkılar koydum.

SORU: Biraz da bu süreçteki görev ve başarılarınızdan da söz eder misiniz?
CEVAP: Memnuniyetle.  Okulda eksik olan şey, okulun bir marşı olmamasıydı.  Bu amaçla öğrenciler arasında marş sözü yazma yarışması düzenlemiş ve Ahmet Derya isimli öğrencimin şiiri birinci gelince onu bestelemiş ve o beste okulun marşı olarak kalıcı hale gelmişti.  Hâlâ daha o marş çalınmaktadır.  Ahmet Derya’nın ileride milletvekili seçildiğini öğrenince gururlanmıştım. İleriki yıllarda da, Gazimağusa Namık Kemal Lisesi’ne Müdür Muavini olarak atanmıştım.  Beş yıl sonra Namık Kemal Lisesi’ndeki görevimden ayrılarak,Lefkoşa Kız Lisesi’ne müzik öğretmeni olarak atandım.  Okul müdürü Şermin Kotak Hanım’dı.  Onunla da çok uyum içinde çalışmıştık.  Onun önerisi ile de okula Müdür Muavini olarak atandım.  Hayatın akışında, Kıbrıs Türk Senfoni Orkestra ve Korosu’na Müdür olarak atandım.  İki yıl boyunca Filarmoni Orkestrası’nı çalıştırmamla hem canlı konserler, hem de BRT’de “Gençlikle Elele” adlı çok sesli müzik programları hazırladım ve her on beş günde bir bu program yayınlanıp, izleyicilerden büyük takdir aldık.
           
SORU.  Biraz da şiir ve bestelerden söz edelim...
CEVAP:  Bugüne kadar bir şiir kitabım ve  bir de “KOPUZ” adlı noktalı beste kitabım yayınlandı.  Adını “KOPUZ” koyduğumuz beste kitabını Oktay Öksüzoğlu ile birlikte çıkarmıştık.  O kitapta milli mücadele şiirlerinden bestelediğim marşlar vardır.  Bu kitabın önsözünü merhum Cumhurbaşkanımı Rauf Raif Denktaş yazmıştı. Kitap, Milli Eğitim, Gençlik, Kültür ve Spor Bakanığı’nca da 1 Nisan 1982’de basılarak bütün orta, lise ve meslek okullarında kullanılması uygun görülen kaynak kitap olmuştur.

SORU: Galiba emekli onunca yeniden eşinizin yaşadığı kent olan İzmir’e dönüş yaptınız.
CEVAP. Sırf eşimi mutlu etmek için Kıbrıs’taki evimizi satarak, yeniden İzmir’de yeni bir hayat kurduk.  Lakin mutluluğumuz uzun sürmedi.  Viyola sanatçısı sevgili eşim Aysel Şenol’u kanserden kaybettim.  Şimdi öylece mutluluktan yoksun bir hayat sürüyorum evlatlarım ve torunlarımla.  Belki yakın gelecekte yine Kıbrıs’a dönerim.

-İnşallah...
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.