banner913
banner932
banner1012

Samet Mart’ı Sevgi ve Saygıyla Anıyoruz

banner1020

Kıbrıs Türk yazının en önemli adlarından birisi olan Sacit Tekin 1950 yıllardan itibaren gençlik yıllarında öykü ve şiirleriyle dikkat çekti. Yalın dili ve Kıbrıs’ın yaşamsal dünyasındaki gözlemlerini büyük bir ustalıkla eserlerine aktarması onun genç yaşta tanınmasına neden oldu.

banner974
Samet Mart’ı Sevgi ve Saygıyla Anıyoruz

banner971

 

                                     

  O yıllarda yayımladığı tek kitabı Hokkabaz, 1954 yılının Mart ayında ve Çardak Yayınları arasında (Bozkurt Basımevi, Lefkoşa) yayımlanır. Aynı isimli (Hokkabaz) hikâyeler kitabındaki ilk öyküsü olan ve adını eseri verdiği öykü büyük beğeni kazanır. Eserdi diğer öyküler sırasıyla şunlardır;Bir Kıral Gömülüyor, İane, Hancı Kadın, Bu Ev Niçin Yıkıldı, Çare-i Halâs, Futbol Şampiyonası, Sokaktan, Sayfiye’den Mektuplar, İntikam, Orijinal Bir Reklâm, Haberci, Üç Güzeller, Sami Beyin Cüzdanı, Yağmur, Otobüs Yolcuları, Hoşt!, Bir Cumartesi Öğle Sonu.

Samet Mart, 6 Mart 1931 yılında Lârnaka’da doğdu. Samet Mart takma adını kullanan yazarın asıl adı, Sacit TEKİN’dir. İlk okulu Lârnaka’da, orta ve liseyi Lefkoşa’da okudu. O zamanlar bu lisenin adı İslâm Lisesi idi. 1948’de liseden mezun oldu. Mezun olduktan sonra iki yıl [Güzelyurt’ta] Öğretmen Koleji’nde okudu ve 1950 yılında bu kolejden öğretmen olarak diploma aldı.

1956 yılının ilk yarısına kadar ilkokul öğretmenliği görevinde bulundu. Aynı yıl (1956) Ankara Gazi Eğitim Üniversitesi’ne giderek Müzik Bölümü’ne girdi ve buradan da 1959 yılında mezun oldu. 1960-1976 yılları arasında çeşitli okullarımızın orta ve lise bölümlerinde öğretmenlik yaptıktan sonra, 1976 yılında emekliye ayrıldı.

Öykülerinde toplumun çeşitli sorunlarını ironili bir biçimde dile getirir. Neden takma isimle yazdığı konusunda şöyle der : “Sanıyorum, çok genç oluşumla ilgili... Çünkü o günlerde henüz ondokuzbuçuk yaşında idim ve öğretmenliğe de yeni başlamıştım. Yazdıklarım hoş karşılanmaz ve eleştiriye uğrarlar diye bazı tedirginliklerim, kuşkularım vardı. Bu duygularımla kendimi bir süre saklamak istemiştim..”

Samet Mart, 1 Haziran 2008’de vefat etti.

YAYIMLANMIŞ ESERLERİ:

Hokkabaz(Öykü,1954)

                             Hokkabaz - Samet MART

                                               ÖYKÜ

Madem ki hikâye yazıyorum, böyle olmalı :

Bazen en alelâde sahneler karşısında heyecan duymalı, bazen de en katı yüreklilerin bile bakamayacağı bir manzarayı alaylı bir dille tasvir etmeli. İnsanların alâkalarını uyandırmak için, onları sinirletmek en kolay yoldur.

Gelelim hikâyeme... Ama başlamadan önce size haber vereyim ki, eğer bu hikâyede içe dokunur birşey bulamazsanız kimseye söylemeyin : belki Muzaffer Gürkan’ın kulağına gider de, sizden “Melâli anlamayan birisi daha !,” diyerek bir dudak bükmesiyle bahseder.

Gelelim hikâyeme... Geçen yaz, Lefkoşa’nın cehennem sıcağı ile yandığı bir gündü (Sakın hiç cehenneme gittin mi? diye sormayın) Otobüse atladığım gibi Plâtres’e gittim.

İkindi üzeri gazinoda oturuyorduk. Etrafımda bir alay Rum çocuğu, Elen’lere has bir hususiyetle durmadan yüksek sesle, kavga edercesine konuşuyorlardı. Can sıkıntısından kurtulmak için gelip geçeni seyrediyor, herkese dair muhayyel bir şeyler uyduruyordum.             

Meselâ, şu elinde mavi bir valiz tutan mavili adamı görüyor musunuz ? Orta yaşlı bir şey... Herhalde fakirdir de : valiz ile elbiseleri eski. Kim bilir; belki de evde drahoma ve koca bekleyen gelinlik bir veya birkaç kızı; cimnasyoya devam eden kopuk bir oğlu, kendisini aldatan güzel bir de karısı vardır. Belki de çocukları çoktur. Her akşam adam eve girince, çocuklar bağrışarak etrafını sararlar; o ise, para istemelerinden korkarak, hemen kaşlarını çatar.

Belki de evli değildir. Yatalak bir anne ve babası vardır. Bu fakir fakat namuslu adam, sebebi hayatı olanların sefalet içinde yaşamalarına müsaade edecek kadar alçalmamıştır. Tek düşüncesi onları memnun etmektir.

Belki de bir hırsızdır; sayfiyeye gelen zenginleri soyar. Esasen buraya gelen seyyahlar ütülenecek enayi tavuk telâkki edilmiyor mu ? Onların ceplerindeki parayı burada bırakarak, bir saat evvel cehennem olup gitmeleri istenilmiyor mu ? O halde bunun kestirme bir yolu varken, ne diye dolambaçlı yoldan gitmeli ?

Mavili adam ne şudur, ne de budur, 0 bir hokkabazdır. Bana yakın iki masayı birbirine yaklaştırdı, valizini bunlardan birinin üzerine koydu. Açtı. içindeki eşyaları öteki masanın üzerine sıralamağa başladı.

Birinde pembe, ötekinde de yeşil birer parça tül olan iki bardak; camdan bir mahfaza içinde bir masa saati; üzerlerinde bir top oyun kâğıdı olan iki taş tahta; v.s...

Rum çocukları konuşmalarını bıraktılar, hokkabazın etrafına dizildiler. Hokkabaz mühim iş adamlarına mahsus bir ciddiyetle -ve pek haklı olarak- onları yanından kovdu :

- Çekilin bre çocuklar. Çekilin; herkes görsün de biraz para toplayalım...’

Çocukların kulağı terlemedi. Masaya biraz daha yaklaştılar; ellerini hokkabazın eşyalarına doğru uzattılar.

Birden hokkabaz kızdı ve bağırmağa başladı. Bir garson koşarak geldi ve hokkabaza bir şeyler söyledi. Hokkabaz garsonu takip ederek gazino müstecirinin önüne geldi. Konuşmağa başladılar.

Ne konuşuyorlar acaba ?.. Ne konuşacaklar, herhalde hokkabaz, gazino müstecirinden müsaade isteyecek, sonra numaralarına başlayacak. Birkaç hüner ¬gösterdikten sonra bir tepsi çevirecek; sonra... Gel keyfim gel !.. Taş atıp kolu yorulmadan para kazanma, işte buna derler. Kıyafetinin fakirliğine falan bakmayın : o da bir numaradır.

Konuşma uzuyor. Anlaşılan gazino müsteciri de cambazın biri. Münakaşa kızıştı; el kol hareketleri oluyor. Gazino müsteciri yerinden kalktı ve hokkabazın yüzüne tükürür gibi bir kelime söyledi. Hokkabazın başı önüne düştü.

Hokkabaz sarsak adımlar ve düşük omuzlarla, valizinin bulunduğu yere geldi. Eşyasını isteksiz isteksiz valizine yerleştirdi. Eski mavi valizini kapadı, eline aldı. Geldiği gibi, beş para kazanmaksızın gazinodan çıktı, gitti...

Belki de evde ilâç bekliyen bir hastası vardı.

Yanımda birisi :

- Zavallı hokkabaz !, dedi.

Karşıki masada oturan diğer bir genç, ona eğlenici nazarlar atfetti.

- Aldırma canım, dedi. ‘Bu hokkabazlar tembel adamlar ! İşlemek istese başka iş mi yok ? Rahat para kazanmanın yolunu buldular...’

Bir kere daha ‘Aldırma canım !’ dedi.

Galiba rahat yaşamak için, vicdanı körletmekten başka çare yok.

Evet, evet ! Bu adam muhakkak, para kazanmaya lâyık olmayan tembelin, uğursuzun biriydi.

Acaba ?...

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.