HAFTANIN EN ÇOK OKUNAN KIBRIS KİTAPLARI:
Gındırık – Şöhret Başaran HowellsGüçük Prens – Kıbrıs Türkçesi - Antoine de Saint-Exupery
Kıbrısın En Uzun Yüzyılı – Mete Hatay
Askıdaki Egemenlik – Rebecca Bryant, Mete Hatay
Salıncak – Cenk Mutluyakalı
GINDIRIK – ŞÖHRET BAŞARAN HOWELLS
Kitap başından sonuna kadar sosyal içerikli birçok konuyu abartmadan, bir çocuğun daha sonraları ise bir yetişkinin gözünden yalın bir dille irdeliyor.
HAFTANIN EN ÇOK OKUNAN DÜNYA KİTAPLARI:
Atomik Alışkanlıklar – James ClearKaplanın Sırtında – Zülfü Livaneli
Seninle Başlamadı – Mark Wolynn
Gece Yarısı Kütüphanesi – Matt Haig
Naruto 1. Cilt – Masaşi Kişimoto
ATOMİK ALIŞKANLIKLAR – JAMES CLEAR
“Atomik Alışkanlıklar, rutinleri nasıl kıracağınızı adım adım anlatan bir kılavuz. İlham verici gerçek hikâyeler de içeriyor.”
HAFTANIN KİTABI
KAZANANLAR – LAETİTİA COLOMBANİ –
Kadın gelişirse toplum gelişir...Öncelikle kitap size dayanışmanın gücünü, asla pes etmemeyi, empati kurmayı ve güçlü durmayı iki ayrı dönemde anlatıyor…
Kazananlar iki güçlü kadının gözünden iki farklı zamanda geçiyor… Farklı yüzyıllarda yaşamış iki kadının insanların hayatlarına dokunmak için verdikleri mücadeleye ortak oluyoruz... Geçmişte bulunan Blanche ile bugün de bulunan Solene’nın aradan geçen yüzyılda nasıl ortak paydada buluşup aynı düşüncelere sahip olduklarını görüyoruz…
Blanche, ailesinin itirazlarına ve kadınlara bu hakkın yeni tanınmasına rağmen Orduya katılır... Giriştiği her işte büyük başarılar kazanarak orduda saygın bir yer edinir… Bu macerada ona eşlik eden yol arkadaşı Albin ile herkese kalplerindeki o sıcak sevgiyi sunarlar... Blanche ‘in tek isteği ise sokakta kalmış ve toplum tarafından dışlanan her kadına başlarını sokabilecekleri bir çatı kurmaktır…
Solene ise ailesinin ona biçtiği Avukatlığı sırtında taşırken sevgilisi tarafından terk edilince tüm gücü sarsılır ve hayatını yeniden sorgular... Psikoloğunun önerisi ile kendini Kadın Saray’ında arzuhayalci olarak bulur... Saray da bulunan kadınların kelimelerine kalem olurken aslında kendi hikayesini yazmaktadır…
Farklı yüzyılda yaşamış iki kadının, kadınlar ile dayanışmasının iç içe harmanlanmış müthiş hikayesi...
Bu iki güçlü kadın o kadar çok kadının hayatına dokunmuş ki durup düşündüğüm zaman kitap isminin hakkını veriyor. “Kazananlar” gerçekten kazanmış olan kadınları temsil ediyor… Hani derler ya biri vardı ve bana mutlu olmayı öğretti işte o samimiyeti, o duyguları çok güzel bir şekilde hissettiriyor kitap... Okumayanlara tavsiyemdir...

HAFTANIN YAZARI
REFİK HALİD KARAY (1888 – 1965)
14 Mart 1888'de İstanbul'da doğdu. Vezneciler'de Şemsü'l-Maarif ve Göztepe'de Taş Mektep'te öğrenim gördü. Özel ders aldı. Mekteb-i Sultani'yi (Galatasaray Lisesi) bitirdi. 1907'de Hukuk Mektebi'ne başladı. Maliye Nezareti'nde Devair-i Merkez Kalemi'ne katip olarak girdi. 2'nci Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra memurluğu bırakarak Serveti Fünun'da ve Tercüman-ı Hakikat'te yazmaya başladı. 1909'da Son Havadis adıyla bir gazete kurdu, 15 sayı yayınladı. Fecri Ati Topluluğu'na katıldı. "Kalem" ve "Cem" mizah dergilerinde "Kirpi" takma ismiyle siyasi mizah yazıları yazdı. 1912'de İttihat ve Terakki'nin istenmeyenler listesine girdi, Sinop'a sürgüne gönderildi. 1918'de Ziya Gökalp'in çabalarıyla İstanbul'a döndü. Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliği yaptı. Vakit, Tasvir-i Efkar ve Zaman gazetelerinde makaleleri yayınlandı. Damat Ferit Paşa'nın dostluğu sayesinde, mütarekeden hemen sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na katıldı.1919'da Posta ve Telgraf Umum Müdürü oldu. İzmir'in işgalinden sonra Anadolu Hareketiyle İstanbul Hükümeti arasında yaşanan telgraf krizinde İstanbul Hükümeti'nin tarafını tuttu. 1922'de Aydede mizah gazetesini çıkardı. İstanbul'un düşman işgalinden kurtarılışının ardından 1922'de Beyrut'a kaçtı.15 yıllık kaçak hayatından sonra 1938'de af çıkarılmasıyla yurda dönebildi. Yeniden gazeteciliğe başladı. Gazetelerde yazılar yazdı, Aydede dergisini tekrar çıkardı.
Yazarlığa mizah öyküleriyle başladı. 1919'dan başlayarak Türk öykücülüğüne yeni bir sayfa açtı. Sürgün olarak gittiği Anadolu'dan çeşitli kesimlerden insanları canlandırdığı "Memleket Hikâyeleri" 1919'da yayınlandı. Bu kitapla, o güne kadar konuları İstanbul'la sınırlı olan öykücülüğü Anadolu'ya taşıdı. Bu yönüyle sonradan serpilip gelişen "köy edebiyatı"nın öncüleri arasına girdi. 1920'lerden sonra daha arı ve anlaşılır bir dil kullandı.
Romancılığında iki ayrı çizgi etkindir. Yurtdışına kaçmadan önce yazdığı "İstanbul'un Bir Yüzü" en yetkin romanı sayılır. 1920'de yayınlanan bu romanda, roman tekniğinin dışında birbirinden kopuk parçaları mozaikler halinde birleştirerek İttihat ve Terakki'nin işbaşına gelişinden 1'nci Dünya Savaşı günlerine kadar olan İstanbul'u bütün renk ve çizgileriyle yansıttı.
Türkiye'ye dönüşünden sonra yazdığı romanlarda, daha çok kişiye seslenme daha fazla satma ve okunma kaygısıyla sanatı bir kenara bırakıp ticarî eserlere yöneldi. Bu romanlarda yurt gerçeklerinin yerini, Avrupa dışı ülkelerde geçen olaylar aldı.
18 Temmuz 1965'te İstanbul'da yaşamını yitirdi.
