banner913
banner932
banner1012

'Sanat altın bileziktir, utanmayın, takın kolunuza'

banner1020

Hayatının yarısından fazlasını döşemecilikle geçiren ve bu sanatı bir miras gibi çocuklarına devreden Halit Karabina,  günümüzde Kıbrıslı gençlerin sanat dallarına yönelmediğinden yakınıyor...

banner974
'Sanat altın bileziktir, utanmayın, takın kolunuza'

banner971

Hayatının yarısından fazlasını döşemecilikle geçiren ve bu sanatı bir miras gibi çocuklarına devreden Halit Karabina,  günümüzde Kıbrıslı gençlerin sanat dallarına yönelmediğinden yakınıyor

“Şimdiki gençler, hep memur, yok efendi sanat yok, sanatçı yok. Türkiyeliler olmasa Kıbrıslı Türkler şimdi koltuksuz oturacaktı. Eskiden sanayilerimiz vardı ama tek tek kapattı, şimdi sanayide Kıbrıslı döşemeci kalmadı. Sanat altın bileziktir, utanmayın, kolunuza takın”

Fehime ALASYA

Doktor Fazıl Küçük Müzesi açılışında tanıştığımız, 1933 doğumlu HalitKarabina, Abohor (Cihangi) köyünde doğan Karabina, HALKIN SESİ’ni kendi evinde ağırlıyor.

Yoksul bir ailenin altı çocuğundan biri olduğu için eğitim hayatını tamamlayamayan Karabina, “Oduncu bir babanın oğluydum, gece hayvanlara biner kömür taşırdık, Lefkoşa'da Büyük Han’a gider odun satardık. Orada, çörekle bir de çay içerdim, ah ne dadlıydı o çörekler” diyerek geçmiş yılları yâd ediyor…

“TEK GÖZLÜ ODADA LAMBA YAKAR, KOLTUK DÖŞERDİM”

1948 yılında sanat sahibi olabilmek için Lefkoşa’ya döşemeci yanına gitmeye başlayan Karabina, toplumsal çatışmaların ortasında birçok zorluk yaşadığını anlatıyor: “Döşemecilik öğrenmeye girdim. Lefkoşa’ya gitmek için sabah namazı saat üç buçukta kalkar, 15 arkadaş toplanır, Haspolat’tan, şimdi kapalı olan şimdiki ara bölge olan o yoldan Lefkoşa’ya giderdik. Köyden Lefkoşa’ya iki sene bisikletle gittim, sonra hısım akrabam vardı Lefkoşa’da, onlarda kalmaya başladım, tek gözlü bir odada. Geceleri de garsonluk yapardım.” diyor. Döşemecilik öğrendiği ilk yıllarda çok çalıştığını anlatan Karabina, elektriksiz odasında, yaktığı gaz lambası ile döşeme yaptığı yılları hiç unutmamış: “Tek gözlü odada lamba yakar, koltuk döşerdim çünkü kışta iş azdır diye işten durdururlardı bizi. Sonra dört arkadaşla bir oda tuttuk, orada kalırdık. Sonra tren ile Abohor'a gidip gelmeye başladık. İş saatlerimiz uzasa treni kaçırır, daha pahalı olan trollilerle (Sadece yolcu taşıyan ve seyahat ücreti normal vagonlardan daha pahalı olan tren ile) eve dönerdik.”

“EL ARABASIYLA KOLTUK ALIR, DÖŞEMEK İÇİN DÜKKÂNA GETİRİRDİM”

1954 yılının üçüncü ayında, ilk dükkânını Lefkoşa Çarşısında, Büyük Han’ın karşı sokağında açtığını dile getiren Karabina, günümüzde kızları ve damatlarına devrettiği sanatı ile gurur duyuyor. Karabina şöyle devam ediyor: “Bereket fırınının yanında bir dükkân var oraya girdim, kalfalarım vardı, yanımda altı kişi işlerdi, koltuk döşerdik, el arabasıyla gider koltuk alırdım ve döşemek için dükkâna getirirdim. Katır arabalarıyla koltuk taşır, döşerdim, sonra da küçük bir van aldım, kendi dükkânımı açtım bir sene sonra nişan oldum. 1956 yılında  Minareli köylü Şerife Hanımla evlendim.”

“DÜRÜST OLUN, İŞİNİZİ SEVEREK YAPIN”

Sanayileşmenin birçok küçük esnafı öldürdüğünü anlatan Karabina, dürüst ve severek yapılan her işte ilerlemenin mümkün olduğunu kaydediyor:

“Ben mesleğimi yaptım, çocuklarımı baş göz ettim, çocuklarıma da işimi aşıladım. Fuarlara giderdim yurt dışında...12, 13 sene her hafta İstanbul’a gittim, malzeme getirirdim. Bizim zamanımızda çok hazır da yoktu, güzel işlerdik. Şimdi hazır koltuklar çok, her şey hazır... Ama hazır almaya da insanların gücü yetmez, Şimdiki koltuklar eskisi gibi sağlam da değil, eskiden biz çok dürüsttük, her şeyin iyisi ve sağlamını yapardık, ne emek ne de malzemeyi acımazdık. 40 yıllık koltuk getirirler bana döşerim, yenilerden daha sağlam... Oteller bütün döşeme işlerini Türkiye’den adam getirir malzeme yaptırır döşettirir. Ucuza gelir, gümrüksüz de getirirler...

“SANAYİDE KIBRISLI DÖŞEMECİ KALMADI”

Günümüzde Kıbrıslı gençlerin sanat dallarına yönelmediğinden yakınan Karabina, bunun utanılacak bir durum olmadığını dile getirip gençlere sesleniyor: “O zaman ağzımıza, dişlerimizin arasına koyduğumuz mıhları (çivileri) alırdık da çakardık. Böyle döşeme yapardık, sabaha kadar işlerdik. Sabah namazı beşte gene dönerdik dükkâna. Şimdiki gençler, hep memur, yok efendi sanat yok, sanatçı yok. Türkiyeliler olmasa Kıbrıslı Türkler şimdi koltuksuz oturacaktı. Eskiden sanayilerimiz vardı ama tek tek kapattı, şimdi sanayide Kıbrıslı döşemeci kalmadı. Sanat altın bileziktir, utanmayın, kolunuza takın...”

“HEM KENDİM, HEM DE VATANIM İÇİN MÜCADELE VERİYORDUM”

Doktor Fazıl Küçük Müzesi açılışında tanıdığımız Halit Karabina, “geçmişten konu açılınca Doktor’dan söz etmemek mümkün mü?” diye sorup, onun gibi bir liderin Kıbrıs’ta bugüne dek görülmediğini kaydediyor. Karabina şöyle devam ediyor: “Ben Dr. Küçük’e giderdim, köyden bilgi götürürdüm gendine. Bölge halkının durumunu anlatırdım. Köyde otomobil yoktu, köyümüze ilk otomobil 1950 senesinde geldi, köyün zengini Derviş Şeytanoğlu’nundu. Müzenin açılacağını duydum, gittim. Dr Küçük, köy gezilerinde, Minareliköy’deydi. Kızım yedi yaşında benim kucağımda idi, yanımızda köy muhtarı, konuşma yapan Kemal Deniz ve köy halkının da olduğu bir fotoğrafımız var, bu fotoğrafı eşi Süheyla Hanım’a hediye ettim. O toplantı için köyde halkı ben organize ettiydim. Onun gibi bir lider daha gelmedi... Biz gençliğimizi yaşayamadık, barikatlarda çok dayak yedim, çok ezgi çektim. Sanatımı yapar para kazanırdım ama aynı zamanda vatan millet için de çalışırdım.”

“ALLAHA BİR CAN BORCUM VAR, ONU DA GELSİNLER TÜRK BAYRAKLARININ ALTINDA ALSINLAR...”

Çalışkan bir kişiliğe sahip olan Halit Karabina, bu kişiliği sayesinde kayın perinin gözüne girmeyi başarmış. Bir bayram günü görüp vurulduğu Şerife Hanımla muradına ermek için çok mücadele vermiş. Bu mücadelenin hayat boyu sürdüğünü dile getiren Karabina, döşemecilik yapmakla kalmayıp, birçok yan gelir getiren işlerde de uğraş vermiş. Karabina geçmiş yıllarını anlatmaya söyle devam ediyor: “Gaynatam ben Abohorlulara kız vermem derdi çünkü diğer kızını Abohorlu olan damadı çok döverdi, gel zaman git zaman bir bayram günü gördüğüm hanımı almak için iki sene bekledim, dükkânım falan vardı, neden sonra ikna oldu gaynatam... 20 sene molehiya ektim, Londra’ya sattım. Sadece dükkânla para kazanmazdım. Haftada iki gün Bandabuliya’da molehiya satardım, hiç boş oturmadık. Hadiselerden sonra geldik, molehiyaya sarıldık, geçinmek için... Şimdiki gençler gibi rahat değildik, tek eğlencemiz gece sinema ve gündüz de denizdi, şimdiki gibi değildik... Çocuklarım da çok ezildi... Çok şükür ne borcum oldu ne harcım, hem milletim hem kendi ailem için çok uğraştım, çok mücadele verdim, yaptığım her şeyin de arkasındayım, Allah’a bir can borcum var, onu da gelsinler bu evimin önünde asılı olan Türk bayraklarının altında alsınlar, seve seve feda ederim...” diyor. 

Eşi Şerife Karabina’yı sekiz yıl önce kaybetmiş Karabina. İki kızı, bir oğlu, altı torun, üç de torun çocuğu olan Halit Karabina hiç yalnız kalmıyor, çevresi cıvıl cıvıl çocuklarıyla dopdolu. Çok sevdiği ve hayatını kazandığı sanatını, önce yanında kalfa olan sonra da kızı ile evlenen damadına devretmiş. Karabani’nın çocukları işini sürdürüyor.

 

  Dr. Fazıl Küçük’ün köylerini ziyaretine öncülük eden Karabina, kucağında kızı ile fotoğrafta yer alıyor

 

Halit Karabina işinin başında

 

 Halit Karabina üç çocuğu ile birlikte

 

 Karabina’nın gençlik yılları

 Karabina, birkaç yıl öncesine kadar döşemecilik yapıyordu

 

Karabina, evinin önündeki bayrakları hiç indirmiyor

 

 Bahçe ile uğraşmayı çok seven Karabina, ektiği kabak, nane, soğan, sarımsak gibi yeşilliklerle, çiçekleriyle vakit geçirmek için her sabah birkaç saatini ayırıyor

 

 

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.