banner913
banner932
banner1012

Bragadino

banner1020

Ejdan Sadrazam'ın iki perdelik oyunu

banner974
Bragadino

banner971


 

 


OYUN KİŞİLERİ:
    
MarcoAntonioBragadino    Venedikli Komutan
Helen Cornaro    Braganidno’nun Soylu Sevgilisi
Peder Albertini    Ecel-Adalet Meleği-Cizvit Keşiş
Üstat Jovanni    Hospitalier Şövalye Düzeni Üstadı
PieroFransesco    Venedikli Kaptan
Monsenyör GirolamoRagazzoni    Mağusa Başpiskoposu
DonatelloVenieri    Deneyimli Elçi
Pauladi Ferrari    Askeri Mühendis
LuigiMartinengo    Topçu Birlikleri Kumandanı
AstorreBaglione    Tabya Kumandanı
Bernard Ugubio    Tabya Kumandanı
AlessiaNicoletta    Helen Cornaro’un Nedimesi
Lala Mustafa Paşa    Osmanlı Paşası-Kıbrıs Fatihi
Muzaffer Paşa    Osmanlı Paşası-Sonradan Beylerbeyi
Cafer Reis    Osmanlı Kaptanı-Sonradan Sancaktar
Genç AntonioQuerini    Lefkoşa Kale Komutanı’nın Oğlu
DellHaste    Haçlı Şovalyesi
Yeteri kadar Venedik ve Osmanlı Askeri    Nöbetçi, Sancaktar, Koruma…
    

                    
                        
                    
                    


                        

I.PERDE

KADERİN EFENDİSİ

ÖN OYUN


Kuşatma Altındaki Mağusa
Rivettina Tabyası Gece Yarısı
Bragadino ve Peder Albertiniİçeri Girer
 Üç kez karga sesi duyulur.

Bragadino (Bağırır):     Yasalar yaratan, muzafer bir komutan olan ben, Ölümün gözlerinde görüyorum kendimi... 


Peder Albertini:    Cehalet, günahlarından habersiz kılar insanı. Gözünü bağlar... Nefsine yenik düşmenin karanlığı çökmüş yüreğine...

Bragadino:      Ey kader... Tarihin kan kardeşi, öğretirken en gizemli bilgileri, silip süpürürsün tırnakla kazıyarak biriktirdiklerimi... Kötülüklerin taçsız kraliçesi...

Peder Albertini:    Yangınlar çıkaran kıvılcımdan, çakmaktaşı mı sorumlu olur ona sertçe vuran mı?    

Bragadino:  

    Ölümcül günahın bedeli... 
Peder Albertini:    Dua et ve af dile... Efendilerin Efendisi bağışlar, en ölümcül günahlarımızı isterse...

Bragadino:      Venedik’in cesur evlatlarının kanıyla beslenen şu  ateşi görüyor musun?Yakıcı sıcaklığını hissetmiyor musun, PederAlbertini? Bizi, içine almadan sönmeyecek kızgın alevi...

Peder Albertini:    Tüm bu olup bitenler hırsın gözüdönmüş sahibine karşı kazandığı küçük bir zafer... 
(Sessizlik)

Yine de, yine de...

Bragadino (Bağırır):      Yine de ne, saygıdeğer peder?

Peder Albertini:    Yine de küçük bir umut var. Bilesin ki,umutdaödemesi gereken bedele hazırlar insanı, yalnızca... 


Bragadino:      Bir küçük umut için hangi büyük bedeller ödenecek kimbilir?

(Sessizlik)

Peder Albertini:    Hırsınkölesi olmaktan vazgeçmediğiniz sürece, en küçük, en masum korkunuzu iyileştirecek umudunuz olmayacak... 

Bragadino
(Heyecanla Bağırır):     Ölümcül dölleri Osmanlının, celladımız olmaya geldi! Hışımla sallınıyor kılıçları. Bu mu saygıdeğer peder? Bu mu,yaşamamız için ödenecek bedel? Bu mu,Yaratanın bize verdiği değer?

Peder Albertini:    Kadere isyan, büyük bir günahtır Yüce Kumandan! Tüm günahlarınızı fersah fersah  aşan....Müsibetler, ilahi bir lütuftur sadece.Günahkârlarıterbiye etmek isteyen, Yücelerin Yücesi’nin, biz günahkârlarabir lütfu...Bu nedenle, isyanla değil,sabırla katlanmalı aciz insan,başına gelenlere...

SAHNE I

    Othello Kalesi- Bir Oda 
Monsenyör GirolamoRagazzoni ve ÜstatJovanniiçeri girer. 


ÜstatJovanni:    Şu gemiler PieroFransesco’nun komutasında olmalı Monsenyör.

Monsenyör Ragazzoni:    Koskoca Osmanlı Donanmasını atlatacak kadar yetenekli...

ÜstatJovanni:    Eşine az rastlanır böylesinin... Beklediğimiz kurtuluş,  bize doğru geliyor Monsenyör. Bu kan cehenneminde daha fazla kalmamıza gerek kalmayacak...

Monsenyör Ragazzoni:
    Evet... Hazırlıklarınızı tamamladınız mı?
ÜstatJovanni:    Söylediğiniz gibi, tüm hazırlıklarımızı tamamladık.Donato,limana varır varmaz, adamlarım gemilere el koyacak.

Monsenyör Ragazzoni:    Yüce Kilisemize ait kutsal yükü biliyorsun! 

ÜstatJovanni:
    Merak buyurmayın Monsenyör! 
Monsenyör Ragazzoni:    Gün ışımadan Malta’ya doğru yola çıkmalıyız. O uğursuzun planlarımızı bozmasına da izin veremeyiz. Herşeybüyük bir gizlilik içerisinde yürütülmeli...

ÜstatJovanni:
    Merak buyurmayın Monsenyör!Onu meşgul etmek için Arsenal Tabyasını ateşe vereceğiz. O yangınla meşgul olurken, biz buradan çoktan ayrılmış olacağız. 

Monsenyör Ragazzoni:    
Cehennem zebanisi başımızda beklerken nasıl olacak ki bu?  

ÜstatJovanni:
    Biz birşey yapmayacağız! 

Monsenyör Ragazzoni:    Biz birşey yapmazsak, bu nasıl olacak? 

ÜstatJovanni:
    Arsenal Tabyası’ndaki nöbetçileri, adamlarımla değiştirdim(...) Türklerin, becerikli lağamcılarının işlerini yapmasına izin vereceğiz, yalnızca.

Monsenyör Ragazzoni:    Hay aklınla çok yaşa Üstat Jovanni.

    

SAHNE II

Othello Kalesi –Bir Oda 
Bragadino ve Helen İçeri Girer 

Helen Cornaro:     Sevgilim bu ne bitmez bilmez bir işkenceymiş... Venedik’in cesur evlatları günler, geceler boyu binlerce canavara ve binlerce topa karşı, göğüslerini siper etti. 

Bradagadino:    Hristiyanlığın bu uzak topraklarındakahramanca yazılıyor kutsal tarihimiz. 

Helen Cornaro:     Bak kahraman sevgilim, geliyor anavatanımızın şanlı gemileri. Nasıl da nazlı nazlı süzülüyor...
(Sessizlik)
Ey gecemizi aydınlatan gümüş ay! Kaybol artık. Kaybolsun geleceğimizle aramızda duran şu karanlık. Şu gelen gemiler kurtuluşumuz olsun. Geleceğimize doğru yola çıkalım Sevgilim şu gemilerle.

Bradagadino:     Güneş yarın yine doğacak Biricik Sevgilim.Kuşatmanın karanlığı kaybolduğunda, şu gümüş ay,yıldız tozları serpecek aşkımızın üzerine...Sonsuz aşkım, onurlu yaşamımızca taçlanacak.

Helen:    Savaşın sonuna gelmededi mi? Kıbrıs’ın Cesur Komutanı, biricik sevgilim.

Bradagadino
    (Kılıcını kınından çeker)Cesaretin kızgın alevinde dövülen kılıcımı, zafer şenliklerinde, onurumuzu korumayı başardığımda kınına koyacağım.  

Helen:    Cesur sevgilim, Kıbrıs’ın bu son kalesini teslim etmenin,Venediğin cesur evlatlarının kanını durdurmanın zamanı gelmedi mi? Düşman ordusunun sayısı bizden mislice fazla. O denli kalabalıklar ki, kale hendeğinin üzerinden rahatça aşarlar, atsalar çizmelerinin bir tekini. 

Bragadino:    Ah sevgilim, nur yüzlüm, melek timsali Helen. Zaferi kazanan, ne düşmanın sayısı ve ne de cesaretidir. Uyuyan suda yükselişe geçen rehavetidir.   Gül yüzlü sevgilim, yiğit askerlerimiz talancılara haddini bildirecek kadar ihtiyatlı ve gayretlidir. Bunu size günlerce süren kuşatmada ispat etmediler mi? İstersen yine kaleden dışarı çıksınlar ve düşmanın cesaretini kırmak için aslanlar gibi üzerlerine atılsınlar...

Helen:    Bunu yapma sevgilim. İstemem benim için bir kişinin dahi can vermesini. İstemem bir kişinin dahi gelecek hayalinin sönmesini.  

Bragadino:    Yok, Helen, yok. Senin gözlerinle dünyayı görmemi bekleme benden. Yalnız Venedik değil, tüm Hıristiyanlık, baba-oğul ve kutsal ruh adına bu zaferi bekliyor bizden. 

Helen:    Kahraman sevgilim.  Tutkularının, aşkımızın büyüklüğü karşında diz çökmesini bekleyemem senden. Ne de alıkoyabilirim izlediğin yolundan seni.Lakin…Evimize dönmenin zamanı gelmedi mi?

Bragadino:    Aşkımız bile, benden beklenenlerden büyük değil Sevgili Helen. Neyleyim ben, gülsüz dikeni...

(Sessizlik)

Ne işe yarar, kanatmaktan başka elimi. Neyleyim ben zafersiz direnmeyi... Ne işe yarar, kaybetmişken bana teslim edilen kutsal emaneti!

Helen:    Ah Sevgilim...

Bragadino: 
    Sus Helen, sus artık. Daha fazla dinlemeyeceğim seni. 

Helen:    Ama Sevgilim...

Bragadino: 
    En doğrusu, siyah elbiseler giyerek soğuk manastır duvarlarının ardına sığınman ardına sığınman belki de! Gizlemek için bedenini...

Helen:     Israr ettiğim için mazur görün cüretimi...

Bragadino:
    Daha fazla dinlemeyeceğim seni.
Helen:    Kabalık etmek istemem lakin söyleyeceğim gerçekleri de bilmeniz gerekli. Peder Alberti’ni bana dedi ki:

Bragadino:

    O, bir sürü yalanla hayallerimi yıkmaya, bir sürü kurnazlıklarla aklımı çelmeye çalıştı. Bunu bir de şu kutsal topraklarda Yüce Tanrının adını kullanarak yapmaya çalıştı...  Oh Yüce Efendim sesimi işit! Beni hainlerden koru. Ah delice başım. Neden onun kellesini oracıkta koparmadım?

(Sessizlik)

Helen:     Size onu savunacak değilim, Cesur Sevgilim.  Sizdenyalnızca aşkımızı düşünmenizi beklerim.  

Bragadino:     Sana olan sevgim bir damla eksilmiş değil... Lakin vatansever ruhum, yapacaklarıma kimsenin hükmetmesine izin vermiyor. 

Helen:    Beni, beni düşünmüyorsan, en ateşli gecelerimizin meyvesi bebeğimizi düşün... 

Bragadino:    Bebek mi? 

    (Bragadino, dizlerinin üzerine çöker, eliyle Helen’in karnını okşar)  

Helen:
    Ölümsüz aşkımızın mührü, en değerli hazinemiz.

(Sessizlik)

Bragadino:    Mucizelere artık inanmıyorum ben,
Çünkü varoluş gerçeğiyle;
Aşkın kendisiyle tanıştırdın beni sen.
Ey sevdanın bereketli topraklarına 
Hayat veren en parlak güneş,
Gözlerinin ışıltısı gerçek...
Ey aşk pınarıma 
Gün be gün yaşam katan en berrak su,
Dudaklarının ıslaklığı gerçek...
Duygu sıcaklığındaki tenin, bedeni içgeçirmen
Ve lavanta çiçeği nefesin gerçek...
Ne sensiz düş kurmak isterim ben şimdi
Ne de neslimin geleceğibebeğimi terk ederim.
Akıl tutulması yaşayan mantığım sessiz,
Çünkü sensin beni ben yapan gerçek…


Helen, Bragadino’ya sarılır ve sahneden ayrılır.

Bragadino:    (Kendi kendine)   Yüceler Yücesi Tanrım, benden gelecekle bugün arasındaki nazik dengeyi kurmamı istiyor. Çocuğumu, Yüce Efendimize hizmet etmesi için iylikle yetiştirmeliyim, kişisel hırsımı yenip beklentilerimden de vazgeçmeliyim. (...) Lakin başımıza üşüşen zebanileri, cehennemin kızgın alevlerine göndermek için gaddarlık gereklidir,  iyilik değil.

(Bir süre başını yere eğip sessizce düşündükten sonra)

Tanrı’nın gerçek kulları, ona hem yüreği hem de bileği ile hizmet edenlerdir. Savaş bizim, zafer Yüceler Yücesinindir. Bu nedenle ebediyete kadar sürecek olan ruhani ve dünyevi savaşın neferi olmalı inançlı insan. Bu uğurda aşk bile yolundan çevirmemeli. Aşk, aşk, aşk ne büyük bir zaaf…

(Sessizlik)

Keder terk etmez en tatlı aşkları bile. Gözyaşlarıyla sulanır ve büyür tutku ormanı. Ağaçların arasından fısıldayarak geçer, baştan çıkarıcı rüzgâr. Sonunda o kadar şiddetli eser ki, insanın büker belini. Çaresizlikten kader der, boşverir, olacağa bakır geleceğini…   

(Sessizlik)

Kuşatma altındaki gecemi aydınlatan yıldızım, Helen ve dünyalığımın tek mirasçısıkarnında taşıdığı bebek… Onlara rağmen savaşmayadevam mı etmeliyim?

(Sessizlik)

Yok, yok, yok! Onursuz yaşamaktansa, savaşarak ölmeyi tercih ederim. Ölümden korkmuyorum bu nedenle! Lakin sevdiklerimi öldüğünü düşünmek bile istemiyorum…

(Sessizlik)
    
LuigiMartinengo:    Bunu da nereden çıkardınız?

Bragadino:    Yüz bin kişilik ordusu ile beş bin kişiye bu savaşı kaybederse,Sarı Selim onun kellesini boynunun üzerinde tutar mı sanıyorsun? İnan bana sevgili dostum, o bu savaşı kaybetmekten bizden daha fazla korkuyor. Biz de onun korkusunu kendisine karşı kullanacağız. 

    III.Nöbetçigirer. 

III.Nöbetçi    Aziz Nicolas Kilisesi’nde düğününüz için yapılanhazırlıklar tamamladı. Sizi ve müstakbel eşinizi bekliyorlar Saygıdeğer Efendim. 

Bragadino:    İşittiniz mi saygıdeğer Martinengo. Bugün Venedik’in kahraman evlatlarına iki düğünü birarada yaşatacağım… Şimdi habercini Mustafa’ya gönder ve onu düğünüme davet et. Düğünüme kadar başını boynunun üstünde taşımasına izin veriyorum!

    


Lala Mustafa Paşa:
    Sizinle hiç laflamadık, cesur kumandan ancak şu birkaç ayda kafamı o denli meşgul ettiniz ki...
(Sessizlik)
Birbirinize sarıldığınızı görüyorum da, aşk bile denli meşgul etmemişti, beni.
(Sessizlik)
Yüce Allah’ın lütfuna bakın; düşüncelerimdeki siz, tam karşımda duruyorsunuz.  Biz Osmanlılar, oldukça konukseveriz. Dilerim konuğum olarak sizlere hoşça vakit geçirtebiliriz. 

Bragadino:    Verdiğiniz söze bakılırsa, sizinle kalacağımız sürenin çok uzun olmayacağını düşünebiliriz. 

Lala Mustafa Paşa:
    Daha önce de söylediğim gibi, biz, verdiğimiz sözleri harfi harfine yerine getiririz! 

    Lala Mustafa Paşa, Elçi DonatelloVenieri İşaret eder. 

Lala Mustafa Paşa:
    Götürün şu adamı ve alın kellesini.  Köpekler yesin yağlı bedenini…

    İki yeniçeri girer ve elçi DonatelloVenieri’yi  götürür. 

DonatelloVenieri:    (Bağırarak) Yapmayın Kıbrıs’ın Yüce Fatihi, saygıdeğer efendim. Kıymayın bana. Size en azılı düşmanınızı teslim eden sadık kulunuza kıymayın…

Lala Mustafa Paşa:
    İşitiyorsun değil mi, Kıbrıs’ın Cesur Kumandanı!  İşte misafirperverliğimin en güzel nişanesi: Celladımız bekliyor, sizi tuzağa düşürmek için müstakbel eşinizi bize teslim etme alçaklığını gösteren haini. Umarım bu davranışımızı oldukça sevindirmiştir sizi. Ve göstermiştir, sağlam adaletimizi! 

Genç AntonioQuerini:
    Elçimizi idama göndermekle şimdiden çiğnediniz bize verdiğiniz sözleri... Nasıl korumak böyle, bizleri? 

Lala Mustafa Paşa:
    Görüyorum ki, DonatelloVenieri‘nin idamı sevindirirken kiminizi, kiminizi endişelendiriyor kaderinin çizgisi. 
Lakin kaderinizden hiç de sorumlu tutmam kendimi. Çünkü herkes kendi kaderinin bekçisi… Herkes hareketlerinin sonuçlarını düşünerek hareket etmeli, değil mi genç Quarini?

Genç AntonioQuerini:
    Bağışlayın beni Efendim, nasıl, nasıl bilebiliyorsunuz, sıradan bir Venedikli olan benim ismimi?

Lala Mustafa Paşa:
    Nasıl bilmem, Lefkoşa’da bizzat kendi ellerimle ben koparmıştım, babanın kellesini. Ona o kadar çok benziyorsun ki? O kadar çok benziyorsun ki ona! Tereddüt etmem hiç... 
(Sessizlik)


 

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Osmanli Turku - 6 yıl önce
Bu oyunu tarihi bu kadar carpitarak oyanayan oynatan herkesi lanetliyorum.