banner913
banner932
banner1012

Sahiplerine ve Bulanlar Ölüm Getirdiler!

banner1020

Üzerlerinde lanet olan bu objeler, sahiplerinin başına büyük belalar açtı. Hatta onları ölüme sürükledi. İşte asla görmek istemeyeceğiniz 13 lanetli eşya...

banner974
Sahiplerine ve Bulanlar Ölüm Getirdiler!

banner971


Eskiden kalma bir bebek veya sandalye… Bazen şeytani güçlerin size bulaşması için özel bir şey yapmanıza gerek kalmıyor. Bu eşyalar sahiplerine ve gittikleri her yere ölüm getirdi...

1- Kadın heykelciği (The Woman from Lemb)

Milattan önce 3500 yıllarında Kıbrıs’ta yapıldığı tahmin edilen ve 1878’de Doğu Avrupa’da bulunan bu heykelcik o kadar fazla insanı öldürdü ki ona “Ölüm Tanrıçası” adı verildi. Heykelin ilk sahibi Lord Elphont ve yedi kişilik ailesi, Elphont heykeli aldıktan sonraki 6 yıl içerisinde öldü. Heykel daha sonra Ivor Manucci’nin eline geçti ve o da 4 yıl içinde ailesiyle birlikte öldü.


Daha sonra Lord Thompson-Noel’in eline geçti. O da ailesiyle beraber öldü. Sonra heykel kısa süreliğine ortadan kayboldu ancak sıradaki sahibi Sör Alan Biverbrook, karısı ve iki kızıyla kısa süre içinde öldü. Geriye kalan iki oğlu Biverbrook’lar lanetli şeyi İskoç Kraliyet Müzesi’ne bağışlayarak akıllıca bir harekette bulundular.

2- Thomas Busby'nin sandalyesi

Sizin de evinizde favori bir sandalyeniz var mı? Ölmeden önce onu lanetlemeyi ve sizden sonra oturacak herkesin ölmesine neden olmayı deneyin. Thomas Busby de 1702’de sandalyesine oturan kayınpederini boğarak öldürme suçundan idama mahkum edilmeden hemen önce aynen bunu yaptı.

Sandalyeye oturan yaklaşık 63 kişinin beklenmedik ölümlerle karşılaştığı bazılarınınsa Busby’nin kıymetli sandalyesine oturduktan sadece saatler sonra hayatını kaybettiği sanılıyor. 1972’de Thirsk Müzesi insanların sandalyeye oturarak ölüme gitmemesi için, sandalyeyi tavana asmak zorunda kaldı.

3- Annabelle bebeği

1970’te bir kadın, antikacıdan aldığı yırtık pırtık bebeği hemşire okulunda okumakta olan kızı Donna’ya verdi. Donna ve oda arkadaşı Angie eve her gelişlerinde bebeği farklı yerlerde ve farklı pozisyonlarda buluyorlardı. Daha sonra bebek onlara “Yardım edin” yazılı notlar bırakmaya başladı. Ve sonrasında bebeği üzerinde kanla buldular.

Bir medyum onlara, bebeğin Annabelle adlı bir kızın ruhu tarafından ele geçirildiğini ve kızın eskiden onların apartmanlarının yapıldığı yerde yaşadığını söyledi. Ancak Donna’nın arkadaşı Lou, Annabelle’yle ilgili daha fesat şeyler olduğunu düşünüyordu ve arkadaşlarına bebekten kurtulmaları gerektiğini söyledi. İşte o zaman Annabelle Lou’yu ziyarete gitti, vücudunu havaya kaldırdı ve kendinden geçene kadar boğazını sıktı.

Ertesi gece, kızlar yan odadan sesler duydular ve Lou’yu aramaya başladılar. O sırada Lou’nun çığlığını duydular ve onu göğsünde iki derin pençe iziyle buldular. Odada kimse yoktu, Annabelle dışında… Amityville evini araştıran halktan Ed ve Lorraine Warren adında iki kız, bebeğin şeytanın yeryüzüyle kurduğu direkt bağlantı olduğuna kanaat getirdiler. İki şeytan çıkarma ayini de işe yaramadı. Şimdi bu oyuncak bebek Warren’in okült müzesinde bir cam muhafaza ardında bulunduruluyor ve hala hareket ediyor.

4- Ağlayan çocuk tabloları
İtalyan ressam Giovanni Bragolin 1950’lerde oldukça popüler olan ve hemen her yerde asılı gördüğümüz “Ağlayan çocuk” portresini yaptı. 1985’te güvenilir İngiliz gazetesi The Sun’ın haberine göre bir itfaiyeci yangın nedeniyle harap olan birçok evden bu ağlayan çocuk resminin çıktığını fark ettiklerini açıkladı.

İlginç olan şu ki, çıktıların hiçbiri yangından zarar görmüyordu. İngiliz itfaiyeciler bu olağanüstü olaydan o kadar korkmuşlardı ki hiçbiri evlerine bu resmin kopyalarını sokmuyordu. Daha sonra bu resimdeki çocuğun evi yanıp kül olmuş bir yetim olduğu hikayesi dolaşmaya başladı. Aslında ilginç olan neden herkesin evinin duvarına bu ağlayan çocuk portresini asmak istediğiydi.

5) Basano vazosu
Diyelim ki bahçenizde orayı burayı kazarken 15. Yüzyıldan kalma gümüş bir İtalyan vazosu buldunuz. Vazonun içinde de bir not var “Dikkatli ol…bu vazo ölüm getirir.” Hemen onu iyice derinlere geri gömer ve unuturdunuz değil mi? 1988’de bu vazoyu bulan kişi biraz pislik bir adamdı, çünkü vazonun içinden notu aldı ve onu müzayedede satışa çıkardı.

Vazoyu alan kişi bir eczacıydı ve 3 ay sonra öldü. Diğer kişi ise bir cerrahtı ve o da sadece 37 yaşında olmasına rağmen iki ay sonra öldü. Sonraki sahibiyse bir arkeologdu ve iki ay sonra öldü. Diğer sahibiyse bir ay içinde öldü. Bazı İtalyan gazetelerinin yazdığına göre polis vazoya el koydu ve onu bilinmeyen bir yere götürüp bir kutuyla beraber iyice derinlere gömdü.

6) James Dean'in arabası

Aktör James Dean 1955 model arabası Porsche Spyder’ı çok severdi. Onu kendine özel kişiselleştirmişti ve “Küçük Piç” diye çağırırdı.

Ancak arabada şeytani bir hava vardı ve Sör Alec Guinness, öğle yemeği için Dean ile buluştuğunda ona “ Eğer bu arabaya binersen haftaya bu zamanlar içinde ölü bulunursun” demişti ve öyle de oldu.

Ama lanet burada bitmedi, teknisyenler harap olmuş arabayı tamir etmeye çalışırken, birinin üzerine düştü ve iki bacağının kırılmasına sebep oldu. Arabanın yeni sahibi motoru ve aktarım organını iki yarışçıya sattı, biri kontrolünü kaybedip ağaca çarparak olay yerinde öldü diğeriyse arabası aniden kilitlenip yuvarlandığı için yaralanarak ucuz atlattı.

Arabanın parçalarını çalmaya çalışan iki hırsız da yaralandı. Araba, sonrasında California Highway Patrol’da sergilenmek üzere bağışlandı; ilk sergide yangın çıktı ve ikincisinde de bir öğrencinin üzerine düşerek kalçasını kırdı. Hatta onu taşıyan kamyon şoförünün bile kaza yapıp ölmesine sebebiyet verdi. Araba o günden beri kayıp, ki bu herkes için daha iyi.

7) Dybbuk'lu dolap
Yahudi kültüründe “dybbuk” kötü ruh demektir. Soykırımdan kurtulan bir Yahudi, alfabeli ruh çağırma tahtasını kullanırken kazayla şeytanı davet etti ama onu dolabına hapsetmeyi başardı. Kevin Mannis 2001’deki bir satışta dolabı aldı ve o günden sonra şeytani bir cadıyla ilgili kabuslar görmeye başladı ve onunla kalan arkadaşları da. Mannis dolabı annesine verdi ve kadın aynı gün felç geçirdi.

Dolabın sıradaki sahibi de şeytanın onun da rüyalarına girdiğini söyledi. Dolabın son sahibi Osteopatik ilaçlarla ilgili bir müze müdürü olan Jason Haxton, sadece kabus görmekle kalmadı ayrıca ilginç bir deri hastalığına yakalanarak kan öksürmeye başladı.  Bu noktada Haxton, semtindeki hahamla iletişime geçerek durumu anlattı ve şeytanı dolaba geri mühürleyip dünyadan uzaklaştırdı. 

8- The Hope Diamond – Umut Elması

Hope yani Umut elması dünyanın en büyük ve en değerli mavi elmasıdır. Bu elmas 1600lü yıllarda Hindistan’da bir tapınakta bulunan kötülüklerle savaşan Tanrıça Şiva’nın heykelinden çalınmıştır. 112 kratlık bu mavi elmas Tanrıça Şiva’nın üçüncü gözünü oluşturuyordu. Bu kıymetli elmas maceraperest olan değerli taş tüccarı Jean Baptiste Tavernier’in eline geçmiş, dana sonra bu tüccar bu elmasın ve diğer başka değerli elmasların da içinde bulunduğu bir sandığı Fransa Kralı 14. Lois’e satmıştır

Maalesef taşın ilk kurbanı da bu Fransız kral olmuştur. Tüccar Tavarnier daha sonra değerli taş aramak için Rusya’ya gitmiş ve burada köpeklerin saldırısına uğrayarak ölmüştür. 1673 yılında elmasın daha da parlamasını isiteyen 14. Lois elmasın yeniden kesilmesini istemiş ve böylece elmas 67 krata düşmüştür. Gittiği her davette bir kurdele ile bu elması boynuna bağlayan kral, kolyeyi taktığı günden itibaren art arda oğlunu, erkek kardeşini, torununu ve torununun eşini kaybetmiştir. 200 milyon dolar civarında değeri olan bu taş Smithsonian Doğal Tarih Müzesi’nde sergilenmeden önce tüm sahiplerinin başına bir şey gelmiş. Bunu giyenlerin hepsi büyük bir iflasa doğru gitmiş.

9) Tutankhamun’un laneti

Tutankamon, Mısır Hanedanı'nın 18. firavunudur. 19 yaşında aniden hayatını kaybeden genç firavun, aslında Mısır tarihinin önemli hükümdarları arasında yer almaz.  Onu dünya tarihi açısından bu kadar önemli noktaya getiren olay 1922'de Krallar Vadisi'ndeki mezarlığının keşfedilmesidir.

 Tutankamon'u diğer firavunlardan ayıran özelliği, mezarı hiç soyulmayan ve tüm hazinesi günümüze kadar ulaşan tek firavun olmasında gizlidir. Ancak onu üne kavuşturan asıl olaylar zinciri mezarının açılmasıyla birlikte ortaya çıkan lanet dedikodularıyla başlar.

Tutankamon'un mezarı arkeolog Howard Carter'ın 1 Kasım 1922 günü Krallar Vadisi'nde hiç kazılmamış bir alan keşfetmesiyle ortaya çıkarıldı. Bulduğu yerin bir giriş olduğunu fark eden Carter, kızı Lady Evelyn ile birlikte 26 Kasım'da içeri girmeyi başardı ve gördükleri karşısında hayrete düştü. Tutankamon'a ait olan bu mezar, firavunun mumyasının olduğu altın sanduka dışında paha biçilemez hazinelerle doluydu. Varlığı bile bilinmeyen bu hiç açılmamış mezarlığın keşfi bütün dünyada büyük yankı uyandırdı.

Ancak bu keşiften kısa bir süre sonra esrarengiz olaylar birbirini izlemeye başladı. İlk olarak Carter'ın çok sevdiği ve uğurlu saydığı kanaryası nereden geldiği belli olmayan ve Mısır hükümdarlarının simgesi olarak kabul edilen bir kobra yılanı tarafından yendi.

 Bu durum pek çok kişi tarafından uğursuzluk işareti olarak algılandı. Mezarlığın bulunmasından birkaç hafta sonra kazıların parasını sağlayan İngiliz Lordu Carnavron'un sağlık durumu kötüye gitmeye başladı. Kan zehirlenmesi olduğu açıklanan Lord kısa bir süre sonra vefat etti. Aynı zamanda Lord'un İngiltere'deki malikânesinde bulunan köpeği Susie'nin de ulumaya başladığı ve öldüğü söylendi. Lord'un ölümü tüm dünyada şok etkisi yaratırken lanet dedikodularını da alevlendirdi. Bu dedikoduların en temel dayanağı ise Firavun'un mezarındaki hiyeroglif yazısıydı: ''Firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır.'' Diyordu. İngiliz Lordu Carnavron'un vefatından sonra da ölümlerin ardı arkası kesilmedi. Amerikalı milyarder George Jay Gould, mezarı ziyaret ettiği gün ateşlenerek aniden öldü. Arkeolog Carter'ın yardımcılarından biri olan A. C. Mace, ateş nöbetlerine tutulunca işi bıraktı ve 1928'de öldü. Bir başka yardımcısı Richard Bethell ise 45 yaşında kan dolaşımı yetersizliğinden hayatını kaybetti. Tutankamon'un kaç yaşında olduğunu bulmak için X ışınları ile mumyada incelemeler yapan radyolojist Archibald Reid, İngiltere'ye döndükten kısa bir süre sonra vefat etti. Lord Carnavron'un arkadaşı da cenazeye katılmak için geldiği Mısır'da, firavunun mezarını görmeye gitti ve 12 saat sonra yüksek ateşten öldü.

 Bütün bu ölümlerin ardından mezarlarda zehir üreten bir tür bakterinin olabileceği iddia edildi ancak buna bir kanıt getirilemedi.

Lanet söylentileri Tutankamon'un mezarına olan ilginin artmasıyla yıllar boyunca devam etti. Özellikle Tutankamon'un mezar kalıntılarının 1972'de Londra'da ve daha sonra Amerika'da sergilenmesi sırasında da gizemli ölümler meydana geldi. Bunlar arasında en üzücü olanı, Mısır Eski Eserler Bölümü Müdürü Dr. Gamaleddin Mehrez'in ölümüydü.

 Mehrez, bütün bu gizemli ölümlerin, kuşkusuz kişiyi tedirgin edebileceğini, ancak lanete kesinlikle inanılmaması gerektiğini söylemişti. Bu sözlerin üzerinden dört hafta geçtikten sonra, 52 yaşında hayatını kaybetti. Bütün bu yaşanan olaylar üzerine aradan geçen yıllara rağmen, Mısır'ın en genç firavunlarından Tutankamon'un mezarı hala gizemini koruyor.

10- Maori Savaşçı Maskeleri

Maoriler Yeni Zelanda'nın yerel halkları. Eskiden savaşlarda taktıkları maskelerin lanetli olduklarına inanıyorlar. Eğer maskeyi takan savaşçı ölürse ruhunun maske içerisinde kaldığına inanılıyor. Bu ruh hamile kadınların çocuklarını düşürmesine sebep oluyor.

Gerçekten de maskelerle temas eden birçok hamile kadın bebeklerini kaybettiler. Maskeler İngiltere'de bir müzede sergileniyor ve hamile kadınlar maskelere yakınlaşmaması konusunda tabela ve işaretlerle uyarılıyor.

11- Buz Adam Ötzi

1991 yılında Avusturya- İtalya sınırındaki Ötzlar Alplerinde keşfedildiği için bu mumyaya "Ötzi" adı verildi. Onun en ilginç yanı, doğanın elleriyle mumyalanmış ve günümüze kadar gelmiş olması. Ama Buz Adam lakaplı bu mumyanın gizemi bununla bitmiyor. Ötzi isimli mumya, hem tüm insanlardan farklı üstün fiziksel özellikleriyle, hem de onu incelemeye kalkanları saran lanetiyle birçok sırrı içinde barındırıyor.

Buzadam’la ilgili araştırmalar yapan İnsburg Üniversitesi bilim adamlarından Konrad Spindler, Ötzi’nin ‘lanetli’ olduğunu öne sürenlere ‘Kim bilir, belki de bir sonraki kurban ben olurum’ diye şaka yapıyordu. 66 yaşındaki Spindler, Buzadam’la temasta bulunduktan sonra ölen beşinci kişi oldu. Yakın çevresinin verdiği bilgiye göre Spindler’de Multiple Skleroz (MS) hastalığının ilk belirtileri görülmüştü. 
 


BİRİNCİ KURBAN Lanetli olduğu söylenen Ötzi’nin ilk kurbanı, adli tıp uzmanı Dr. Rainer Henn’di. Ötzi’ye çıplak elle dokunan Henn, yine onunla ilgili bir konferans vermeye giderken trafik kazası geçirerek yaşamını yitirmişti.

İKİNCİ KURBAN Kurt Fritz adlı dağcı, Buzadam’ın bulunduğu bölgede rehberlik yapıyor ve helikopterle ulaşım sağlıyordu. Çığ altında kalarak yaşamını yitirdi. 

ÜÇÜNCÜ KURBAN Buzadam’ın hikayesini belgesel yapan Avusturya Televizyonu ORF’den Rainer Hölzl, geçen yıl beyin tümöründen öldü. 

DÖRDÜNCÜ KURBAN Son olarak da geçen yılın ekim ayında, Buzadam’ı asıl bulan kişi olan Alman dağcı Helmut Simon, 100 metre yükseklikten düşerek can verdi. 1991 eylülünde Buzadam’ı bulduğu yere 150 km. mesafede kaybolan Simon bir hafta sonra ölü bulundu.

Bütün lanet teorilerinde olduğu gibi, doğal ölümlerin ve kötü şansın suçlusu olarak gösterilen Buzadam, İtalya’da Bolzano kasabasındaki müzede, eksi 6 derece sıcaklıkta çok özel koşullarda korunuyor. Buzadamı görmek isteyen ziyaretçiler, bir kaskla izleyebiliyorlar.


12- Tecumseh'in Laneti

160 yıllık bu Kızılderili laneti, sonu sıfır ile biten yıllarda seçilen ABD başkanlarını "trajik" bir şekilde vuruyor. Seçilen başkanlar, çeşitli nedenlerden ya başkanlıklarını yapamıyor ya da yaşamlarını yitiriyor. Shawnee kabilesinin lideri Tecumseh ve o dönem bir peygamber olarak kabul edilen kardeşi Tippecanoe, dönemin ABD başkanı William H. Harrison ile savaşıyordu.

Tecumseh savaşın sonrasında Harrison başta olmak üzere Beyaz Saray'da liderlik yapan herkesin öleceğini ilan etti. Tecumseh’in Laneti’nden sonra her 20 yılda bir seçilen başkanlar çeşitli sebeplerden dolayı hayatlarını kaybetti. Abraham Lincoln, James A. Garfield, William McKinley suikaste kurban giderken, William Harrison zatürreden ölmüş ve Warren Harding ise kalp krizi sonrasında gelen inme sonucu hayatını kaybetmişti. John F. Kennedy de unutulmamalı.

13- Çin Ordusu

Çin'deki eski geleneklere göre kral öldüğünde ona en yakın askerler de öldürülüyor ve birlikte gömülüyordu. Bunu temsil etmek için de gerçek insan boyutlarında heykeller yapılıyordu. Terra Cotta ilk defa 1920’li yıllarda bir köylünün şans eseri tarlasını kazarken bulduğu büyük bir taş asker sayesinde varlığı keşfedildi. Eğer bu köylü korkup askerleri tekrar gömmeseydi belki de dünya bu cansız askerlerden daha önce haberdar olabilirdi. Terra Cotta, diğer bir ismiyle Taş Askerler 1974 yılında yine bölge hakından birileri kuyu açmak için kazı yaparken tesadüfen tekrar farkedildi.

Arkeolojik kazılardan önce bu heykellerden bazıları çiftçiler tarafından bulundu. 1974 yılında yapılan keşife önayak olan çiftçilerden üç tanesi genç yaşta öldü. Bir tanesi kendi canına kıydı. Diğerleri de ömür boyu fakirlik ve sefaletten kurtulamadı.

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.