Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 83. Yıl dönümünde minnet, şükran, saygı ve rahmetle anıyoruz.
10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 09.05’te İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda hakkın rahmetine kavuşan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşı  16 Kasım’da Dolmabahçe Sarayı Tören Salonunda katafalka konuldu.  Türk Milleti Atatürk’ün önünden saygı ile geçti..
Ölümünün 83. Yılında Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun ilkelerine her geçen gün artan bir ölçüde ihtiyaç duyulmaktadır. Ulu Önder Atatürk’ü ulusal bayramlarda ve 10 Kasımlarda gönüllü olarak ziyaret edenlerin her yıl artmış olması bunun bir göstergesidir..
Girne Amerikan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Türkoloji Kulübü tarafından yayınlanan  Türk Dünyası Gazetesi’nin  Kasım-Aralık 2010  tarihli 6. Sayısında  Atatürk’ün  72. Ölüm yıl dönümünde “Atatürk’ün Son Yılları ve Ölümü”  başlıklı makalede yaşamının son günleri şöyle ifade ediliyordu:
Atatürk’ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılda ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova’da  bulunduğu sırada, ciddi olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tam anlamıyla iyileşmeden Ankara’ya yaptığı yorucu yolculuk , hastalığının artmasına sebep oldu.
Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana’ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askeri birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü.  Ülkü edindiği milli dava  uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının  artmasına  sebep oldu. 26 Mayıs’ta Ankara’ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul’a gitti.  Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu.  Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı’nda bir süre dinlendi.  Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul’a gelen Romanya Kralı ile görüştü.  Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti.  4 Temmuz 1938’de Hatay Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi Atatürk’ü çok sevindirip moralini düzeltti..
..Temmuz sonlarına kadar Savarona’da kalan Atatürk’ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı’na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. Onun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938’de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk tarih ve  Türk Dil Kurumlarına  bağışladı..
..Ekim ayı ortalarında  durumu düzelir gibi oldu. Fakat çok arzuladığı halde , Ankara’ya gelip Cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı. 29 Ekim 1938’de kahraman Türk Ordusu’na  yolladığı mesaj, Başbakan Celal Bayar tarafından okundu.. “Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman  zaferlerle beraber  medeniyet nurlarını taşıyan  kahraman Türk Ordusu!” sözü ile Türk Ordusu’nun  önemini belirtmiştir. Yine ayni mesajda  “Türk vatanının  ve Türklük camiasının şan ve şerefini, dahili ve harici  her türlü tehlikelere karşı  korumaktan ibaret olan  vazifeni, her an ifaya  hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun  tam bir inan ve itimadımız vardır” diyerek Türk Ordusu’na olan güvenini belirtmiştir…
..Atatürk, 1 Kasım 1938’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin  açılış töreninde de bulunamadı.  Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celal Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda  ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına  da tema edip gençliğin milli şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için  İstanbul Üniversitesi’nin  geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi’nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için  çalışmaların yapıldığını belirtti.  Türk Tarih ve Dil Kurumu’nun çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı.  Ayrıca  Türk Gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu’nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti.  Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak  kalmamıştı..
..Atatürk’ün  hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda  sağlığıyla  ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı.  Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı.  Her Türk’ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu.  Ancak kurtulması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı’nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı.  Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı.
Bu kara haberle, yalnız Türk Milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı duydukları derin  saygıyı belirten mesajlar gönderdiler.
16 Kasım günü Atatürk’ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı’nın büyük tören salonunda  katafalka konuldu. Üç gün üç gece , gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti.
Cenaze Namazı 19 Kasım günü Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya  tarafından kıldırıldı. On iki Generalin omuzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı’na götürüldü.. Buradan bir Torpido ile Yavuz Zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz Zırhlısı cenazeyi İzmit’e getirdi.  Burada Yavuz Zırhlısından   alınan cenaze , özel bir trene konuldu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere  toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara’ya getirilmek üzere  hareket edildi. Atatürk’ün vefatı üzerine Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Bakanlar, Genel Kurmay Başkanı, Milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde hazırlanan katafalka  konuldu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son  görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askeri yöneticiler  ile yabancı devlet temsilcilerinin  hazır bulunduğu ve on  binlerde insanın katıldığı büyük bir tören  yapıldı.   Daha sonra Atatürk’ün  tabutu katafalktan alınarak Etnografya  Müzesinde hazırlanan  geçici kabre kondu.
Türk milleti daha sonra, bu büyük insana  layık, Ankara Rasattepe’de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953’te  Etnografya Müzesi’nden alınan  Atatürk’ün Naaşı Anıtkabir’e getirildi. Burada yurdun  her ilinden getirilmiş olan vatan toprakları  ile  hazırlanan  ebedi istirahatgahına  yerleştirildi.
Atatürk Diyor Ki!
Beni görmek demek, mutlaka  yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.
Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.
Pekala bilirsiniz ki benim bütün hayatımda  bu ana kadar güttüğüm gaye, hiçbir vakit kişisel olmamıştır.  Her ne düşünmüş ve her neye  girişmiş isem, daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur.  Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır. Kaynak: Türk Dünyası Gazetesi, sayı:6,  Kasım-Aralık 2010, Eğitim Fakültesi,  Türkoloji Kulübü, Girne Amerikan Üniversitesi
“Benim fani  vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar ve muzaffer olacaktır” diyen Gazi Mustafa Kemal  Atatürk, 10 Kasım 1938 Perşembe günü sabahı saat 09.05’te son nefesini vererek hayata  gözlerini yumdu.  16 Kasım 1938 tarihinde Türk bayrağı ile örtülmüş bir katafalk üzerine konuldu ve Dolmabahçe Saray’ındaki büyük tören salonuna yerleştirildi..
..20 Kasım 1938 tarihinde çok büyük bir tören, acı ve hüzünle başkent Ankara’ya gönderildi. 21 Kasım 1938 günü Ankara’da düzenlenen görkemli bir tören eşliğinde geçici olarak Ankara Etnografya Müzesi’ne kaldırıldı. 10 Kasım 1953 tarihinde ise büyük bir törenle ebedi istirahatgahı olan  Anıtkabir’e nakledildi. Atatürk’ün eserleri üzerine çok şey söylendi, yazıldı, daha da çok şey söylenecek ve yazılacaktır. Kaynak: A. Erdem Akyüz, Atatürk ve 10 Kasım Mesajları, Bütün Dünya, Başkent Üniversitesi Kültür Yayını, s. 17-18,  1 Kasım 2019
Bugün, yine bir 10 Kasım, yine  bir hüzün, yine bir özlem var yüreğimizde. Bugün Anavatanımız Türkiye’de, Yavru Vatan Kıbrıs’ta, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde okullarımızda ve de elçiliklerimizde, konsolosluklarımızda, temsilciliklerimizde  Ulu Önder Atatürk’ü  saygı ile anıyoruz,  okullarımızda Ata’mıza olan  sevgimizi , saygımızı, yokluğunun  nasıl doldurulamaz olduğunu anlatan konuşmalar yapılır ve  şiirler okunurken  Atatürk de aramızda olacak ve de bizimle yaşayacaktır..  Önemli olan Atatürk’ü yalnız 10  Kasım günü değil, yılın sıradan her gününde  bizimle birlikte yaşamasıdır.
Bugün  yine okullarımızda Atamıza olan  sevgimizi, saygımızı, yokluğunun yerinin nasıl doldurulamaz olduğunu anlatan şiirler okunacak, bayraklar yarıya indirilecek, saat dokuzu beş geçe sirenler çalacak ve saygı duruşunda bulunacağız. Ancak bu yeterli değildir..
Türk Milleti olarak Atatürk sevgimizi “Atam İzindeyiz” sözünden öteye taşımalıyız.  Atatürk’ü sevmek demek, Atatürk’ü anlamak demektir. Atatürk’ü anlamak demek, Atatürk İlke ve Devrimlerini benimsemek demektir.  Atatürk ilkelerini benimsemek demek, yılda birkaç gün  Atatürk’ü şiirlerle  Atatürk’ü  anmak değil,  hayatın her anında ve alanında  o ilkelere bağlı yaşama sorumluluğunu  alabilmek demektir.
Gönül arzu eder ki Atatürk’ü 10 Kasımlarda sevgimizi ve özlemimizi anlatan şiirlerden, konuşmalardan önce  Atamızı onun yazdıklarıyla ve de ilkeleriyle  analım, çocuklarımızı ve torunlarımızı Türk Kurtuluş Savaşı  öyküleriyle büyütelim…
Türk milleti olarak Ulu Önder Atatürk’e sevgimizi, saygımızı “Atam izindeyiz” sözünden öteye  taşımalıyız… Bizler, Atatürk’ün şu sözünü hiç ama hiç unutmayacağız: “Beni görmek demek, mutlaka  yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı  anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir. ”
Yahya Aksoy, Bütün Dünya Dergisinde  yayınlanan  “Dünyaya Örnek Eğitimci Başöğretmen Atatürk” başlıklı makalesinde  Atatürk’ün Milletine Son Buyruğu: “Benim Türk Milletine, Türkiye Cumhuriyetine ve Türklüğün İstikbaline ait görevlerim bitmemiştir; sizler onları tamamlayacaksınız. Siz de , sizden sonrakilere benim sözümü tekrarlayınız..
..10 Kasımlar, Atatürk’ü anma, anlama ve anlatma günüdür. Büyük Önderin günlere, yıllara ve asırlara sığmayan insanlık hizmetleri, aydınlık düşünceleri, fikirleri ve devrimleri ulusal ve uluslararası her ortamda dile getirilmeli ve  vurgulanmalıdır. Ulu Önder’in  her sözünü hatırlayarak  ve son sözünü de hep tekrarlayarak rahmet, minnet, saygı ve şükranla anıyoruz” demişti. Kaynak: Yahya Aksoy, Dünyaya Örnek Eğitimci Başöğretmen Atatürk, Bütün Dünya Başkent Üniversitesi Kültür Yayını,  s. 37   , 1 Kasım 2020
Unesco’nun Atatürk Tanımı: “Atatürk, uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba  göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, dil , ırk ayırımı  gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”
Ulu Önder Atatürk, laik, çağdaş düşünce yapısı ve güçlü liderliği ile sadece Türk Milletine  önder olmamış, ayni zamanda  tüm dünyaya da ışık tutmuştur. Atatürk’ün milletine  son buyruğu: “Benim Türk milletine , Türk Cumhuriyeti’ne ve Türklüğün istikbaline ait görevlerim bitmemiştir; sizler onları tamamlayacaksınız. Siz de , sizden sonrakilere benim sözümü tekrarlayınız.”
10 Kasımlar, Atatürk’ü anma, anlama ve anlatma günüdür. Büyük Önder Atatürk’ün aylara,  yıllara asırlara sığmayan  hizmetleri ve düşünceleri, ilke ve devrimleri  her vesileyle, her ortamda dile getirilmelidir..
Gazi Mustafa Kemal Atatürk için ne yazılsa, ne denilse azdır, eksiktir ve de kelimeler yetersiz kalmaktadır.  
Atatürk, hakkın rahmetine kavuştuğunda henüz 57 yaşındaydı.. Başöğretmen, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü  vefatının 83. Yıl dönümünde  bir kez daha  sonsuz sevgi, saygı, özlem  ve rahmetle anıyoruz..
Ne Mutlu Türküm Diyene..