Ocak ayı sonuna doğru, erken genel seçimlerin yapılması konusunda Meclis’teki partiler uzlaşmaya vardı.
UBP Genel Başkanı Faiz Sucuoğlu’nun “pamuk ipliğine” bağlı, bağımsız vekillerin desteklediği UBP-DP seçim hükümeti ile birkaç ay idare edeceğiz…
Ancak soru şu: Bu topraklarda artık “seçim”in bir anlamı kaldı mı?
Bu kadar “kirlenme”den sonra; seçimler yapılsın, toplumsal dönüşüm projeleri hayat bulsun, Kıbrıslı Türkler’in “iradesi” tüm dünyaya duyurulsun gibi “gaile”ler, AKP’nin darbeleri sonucu tarihe karıştı…
Aylardan beridir; “seçim yatırımları” bizzat TC Elçiliği’ne ait kurumlar tarafından “saha”da yapılıyor…
Oteller, acenteler, kuraklıktan zarar görenler, sosyal yardıma muhtaç olanlar, küçük esnaf, balıkçılar, arıcılar, hayvancılar, hepsine “doğrudan” paralar dağıtılıyor…
Ortada “hükümet” yok tabii…
Tüm operasyonlar paranın sahibi ile oy sahipleri arasında “aracısız” yapılıyor…
Hedef; “UBP’yi tek başına hükümet yapmak…”
Operasyon; tıpkı geçen yıl Ekim ayındaki gibi uygulanıyor…
Bizim aklıevvel işbirlikçiler, sanıyor ki; dünya tüm bu yapılanları yutacak…
Yutmuyor elbette…
AKP’nin ayrılıkçı Kıbrıs politikası şimdiden meyvelerini vermeye başladı…
İlk darbeyi, Kıbrıslı Türkler’in en büyük “ihracat kalemi” olan hellim yemek üzeredir…
AB; Kıbrıslı Türk makamların, başta Ersin Tatar’ın “iki devlet” tezlerini ilerletmek amacıyla çıkardığı “pürüz”ler yüzünden, Türk tarafı ile neredeyse ilişkiyi kesmiş bulunuyor…
Büyük bir olasılıkla Kıbrıslı Türkler, ayrılıkçı politikalar yüzünden siyasete kurban edilen “hellim”i AB’ye ihraç edemeyecek…
Tatar, gelinen bu aşamada “lütfedip” AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e bir mektup göndermek zorunda kaldı…
Çünkü başka yapabileceği hiçbir şey yok…
Öte yandan, aynı Tatar, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’a temsilci atamasına karşı çıkmıştı.
Ne oldu? BM Türk tarafının itirazını ciddiye bile almadı… Guterres, geçenlerde temsilcisini atadı…
Yani; Denktaş zamanındaki ünlü “Mr. No” çizgisinden bile gerilere gittik…
İşte bu koşullarda yeniden bir “seçim” sürecine giriyoruz…
Anayasa Mahkemesi Başkanı Narin Ferdi Şefik, 2018 yılından beridir feryat ediyor:
-Bu yasa ile seçimlere gidemeyiz…
2018’de, siyasetçiler “çarşaf liste” diye bir “ucube” icat etmişlerdi… Öylesine karmaşık bir sistemdi ki, oyların yüzde 11’i iptal edilmişti…
Narin Şefik; bu “karmaşa” ortadan kalksın diye, “karma ve tercih oylarının” iptal edilmesini, ya da eski sisteme dönülmesini savunuyor…
Siyasetçiler ise bunu duymazlıktan geliyor…
Meclis bu konuda hiçbir çalışma yapmıyor, siyasi partiler uyuyor ve aradan yıllar geçtikten sonra, şimdi tam da “yumurta kapıya gelmişken” UBP, seçim yasasında değişiklik yapılması için harekete geçiyor.
Pazartesi kurulan Ad-Hoc komite, bir tek “karma oy”u yasadan kaldırmak için çalışacak. CTP de buna destek verdiğini açıkladı.
Parti listesindeki adaylar için kullanılan “tercih oyu”nu ise kimse ağzına almıyor…
“Karma oy”un yasadan çıkarılması konusunda en büyük tepki; İsmail Bozkurt’tan geldi. Bozkurt; birçok temel yasanın hazırlanmasında büyük emeği ve katkıları bulunan partili bir siyasetçi idi. Meclis Başkanlığı yanında uzun yıllar da parti başkanlığı yaptı. Bozkurt şöyle diyor:
“Karma oy kaldırılarak seçmenin iradesine müdahale ediliyor ve açıkça anayasa çiğneniyor. Karma oyun kalkması daha katı bir particilik getirecek.”
Bozkurt’un görüşleri bence çok değerlidir. Özellikle bu küçük toplumda “katı particilik” yüzünden “devlet” her “yurttaş”a eşit hizmet sunan bir aygıt olarak örgütlenememiş, “partililer” hep “öncelikli” bireyler olarak nemalandırılmıştır.
Aslında yıllar önce bu “partizan” yapının mahsurları teşhis edilmiş ve muhtarlarla azalar seçiminde “partili” yapı kaldırılmıştı.
Şimdi tam tersi yapılıyor…
7 Ocak 2018 son erken genel seçimlerinde, yüzde 21 dolayında “karma oy” kullanılmıştı. Bu seçimlerde en çok “karma oy” alan siyasetçi Kudret Özersay olmuştu. (7693 karma oy) Ersin Tatar ve Faiz Sucuoğlu, 3000 civarında “karma oy” alırken, Tufan Erhürman 6152 “karma oy” sağlamıştı.
TDP Genel Başkanı Cemal Özyiğit ise, partililerinden 7800 dolayında “mühür” alırken, 4000 dolayında “karma oy” almıştı.
Seçim sonuçları incelendiğinde “karma oy”un daha çok sol partilerdeki adayların “lehine” kullanıldığı görülür…
Bu yüzden, UBP’nin Sucuoğlu’na yetki verdiği “karma oyu kaldırmak” şeklindeki projesi, AKP destekli, iyi çalışılmış bir “strateji” ürünü izlenimi veriyor.
Oysa, “Karma oyu” çeşitli formüllerle, sayılarla şimdiki uygulanamaz şeklinden çıkarıp “en az iki partiye, 50 oya kadar dilediğin kadar oy ver” denilebilir…
Öyle anlaşılıyor ki siyasetçi, “karma”yı kaldıracak ama “tercih”ler aynen korunacak…
Oysa Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi’nin önerdiği bu değildi… “Karma ve tercih oyları”nın birlikte kaldırılmasıydı.
Ama dediğim gibi “anlamsız bir seçim”in “anlamsız detayları” bunlar…