Bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilanının 39. Yıl dönümünde mutluyuz , gururluyuz. Kıbrıs Türk Halkı, 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini, ilan etmenin mutluluğu ve gururunu yaşamaktadır.
Ancak ne var ki; bugüne kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni anavatanımız Türkiye’den başka tanıyan olmamıştır. Dünya, Kıbrıs Türk Halkının iradesine ve Self-Determinasyon hakkına saygı göstermemektedir. Hak ve adaletin savunucusu durumunda olması gereken BM aksine çeşitli vesilelerle KKTC’nin tanınmaması yönünde kararlar üretmektedir.
Ne zaman tanınma isteyeceğiz? Biz istemezsek, biz ısrarcı olmazsak bizi kimseler tanımaz. Şu bir gerçek ki; Kıbrıs Türk halkı olarak bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’ni ilan ettikten sonra, Rumlarla Kıbrıs’ta barış ve huzur adına anavatanımız Türkiye’nin de telkinleriyle Federasyon görüşmelerine başlamakla büyük bir hata işlenmiş ve KKTC’nin tanınmasında ısrarcı olunmamış ve yıllarca federasyon görüşmesine devam edilmişti. Çok iyi bilinmelidir ki Federasyon görüşme süreci bir daha başlamamak üzere sona ermiştir.
Kıbrıs Türk halkına düşen görev anavatanımız Türkiye ile birlikte hareket ederek tanınma istemek için en yakın bir zamanda yola çıkmaktır. Bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için tanınma isteme zamanı çoktan gelmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası hukuk altında tanınma hakkımız olduğunu her vesile ile dile getirmeliyiz.
Devletler hukukunda; “Toprağı bütün egemen bir devletin, bir self-determinasyon hakkının kullanılmasıyla parçalanması” teşvik edilmemektedir. Ancak Kıbrıs’ta durum farklıdır. Kıbrıs sorununa taraf olan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan yanında, Kıbrıs Türk Halkı ve Rum Halkı liderleri tarafından da imzalanan 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra anlaşmalarıyla öngörülen koşullarla uluslararası camiaya iki uluslu bir devlet olarak katılmıştır.
Rum-Yunan ikilisinin gerçekleştirdiği 21 Aralık 1963 Kanlı-Noel saldırılarıyla birlikte Kıbrıs Türk halkını ve onun temsilcilerini ortağı olduğu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti devletinden ve hükümetinden dışlayarak; yapılan bu anlaşmalara ve anayasaya ters olarak yeni bir ulusal devlet yaratma girişiminde bulunmuştur.
“Kıbrıs Sorunun Uluslararası Hukuk Açısından Değerlendirilmesi” başlıklı Bildirisinin 48. sayfasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi sayın Prof. Dr. A. Füsun Arsava: “Rum Halkı ulusal devlet yaratma girişimine başlamış, genel iradenin hakim toplum olarak Rumlar tarafından belirleneceğini ve Türk Halkının en fazlasından azınlık olarak mütalaa edilebileceğini iddia etmiştir. Birleştirici bir unsur olan birlikte belirleme hakkının terkedilmesi, çoğunluk prensibinin benimsenmesi, iki uluslu bir devletin ulusal bir devlete dönüştürülmesi sonucunu doğurur” demektedir.
Yine Prof. Dr. A. Füsun Arsava “Kıbrıs Türk Halkının anayasada öngörülen anlaşmayla teminat altına alınan birlikte belirleme hakkından soyutlanması, onların bir Federal Devlet oluşturulması beklentisiyle self-determinasyon hakkına istinaden önce bir Kıbrıs Türk Federe Devlet’inin ilanına, arkasından 1983’de bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin ilanına zemin hazırlamıştır” diyor.
Yine Arsava, “Self-determinasyon hakkı egemen ve bağımsız bir devleti parçalamak için kullanılamaz. Ancak BM, Genel Kurulunun 1970 tarih ve 2625 (XXV) sayılı kararında belirtildiği gibi insan haklarına saygılı , genel iradede tüm halkın hakça temsilini temin eden bir devleti yıkmak veya parçalamak için kullanılamayan bu hak , bu ilkeleri çiğneyen otoriteye karşı rahatlıkla kullanılabilir” diyor.
16 Ağustos 1960’ta ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin anayasasının ihlali ve Garanti Anlaşmasının ihlali ile Kıbrıs Cumhuriyetinin sonunu hazırlayan Kıbrıs Rum tarafıdır.
Bir devlet siyasi ve tarihi bir olgu olarak mevcut ise, onun tanınmaması onun devlet olma niteliğini ortadan kaldırmamaktadır. Bir çocuk doğmuştur. Kıbrıs ikiye bölünmüştür. İki devletin egemenlik alanları ayrılmıştır. İki bölge ve iki devlet ortaya çıkmıştır. Çözüm bu gerçeklerde aranmalıdır. Özetle, Uluslararası Hukuk uzmanları KKTC’nin resmen tanınması gerektiğini söylemektedir. Uluslararası Hukuk alanında KKTC’nin neden tanınması gerektiğinin yabancı diplomatlara belgeleriyle anlatmamız gerekmektedir. Bunun izahı yapılırken de KKTC’nin tanınmasını engelleyen BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararının bozulmasının gerektiğinin izahının gündeme getirmek gerekiyor.
15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilanının ardından 18 Kasım 1983 tarih ve 541 sayılı kararı ile KKTC’nin bağımsızlık ilanı ‘Hukuken Geçersiz’ sayılıp geri alınması ve BM Güvenlik Konseyinin 365 ve 367 sayılı kararlarının uygulanması tarafların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve nihayet “Bütün Devletlerden” Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devleti tanımamaları istenmiştir…
…İngiltere’nin Uluslararası Hukuk uzmanı Prof. Eliu Lauterpacht, Kıbrıslı Türklerin ve Rumların siyasi bakımdan “Eşit İki Toplum” oldukları hususunun altını çizerek, Güvenlik Konseyi’nin, dünyada barışı tehdit eden hareketlere karşı eylemde bulunmakla görevli olduğunu ve bu tür bir hukuki beyanatta bulunmasının görev çerçevesini aştığını belirtmiştir. Lauterpact, ayni zamanda bu beyanatın ve tutumun, haksız ve yanlış olduğunu da ifade etmiştir. Halbuki Güvenlik Konseyi, hukuki sorunların Adalet Divanı tarafından karara bağlanmasını öngören BM Yasası’nın 36. Maddesi hükmünü hiçe sayarak , KKTC’nin ilanının hukuken geçersiz olduğu görüşünü beyan etmiş ve kendini yargı organı yerine koyarak , usulde ve esasta yanlış yapmıştır. Çünkü Güvenlik Konseyi, her şeyden önce bir yargı organı değildir. Kaynak: Soyalp Tamçelik, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la İlgili Aldığı Bazı Kararların Özellikleri ve Analitik Değerlendirmesi (1964-1992), s.1251-1252
Gerçek şu ki, BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararları, KKTC’nin yasal bir kuruluş olmadığını ifade eden en ciddi kararlardır. Gerçek şu ki, KKTC’nin Anavatanımız Türkiye dışında hiçbir devlet tarafından tanınmaması ciddi bir sorun olarak ortada durmaktadır. KKTC’nin tanınmamasına yönelik 18 Kasım 1983 tarih ve 541 ve de 11 Mayıs 1984 tarih ve 550 sayılı sayılı kararlar, sadece siyasi nitelikli karardır ve yasal bağlayıcılığı yoktur.
Gerçek şu ki; BM, KKTC’nin tanınmasını engellerken aldığı kararlar uluslararası hukuka aykırıdır. Üzerinde durulması gereken diğer bir konu da; “KKTC’nin tanınmaması” için diğer devletlere yapılan çağrıdır. Herhangi bir devlet , yeni kurulan bir devleti tanıma veya tanımama konusunda iradesini serbest kullanabilmelidir. BMGK’nin “KKTC’nin tanınmaması” yönündeki kararı bir baskı unsuru olmakta ve egemenlikten doğan serbest irade kullanma hakkını kısıtlamaktadır.
Bu konuda Hukukçu Ergin Ulunay’ın ortaya koyduğu hukuki yorum şöyledir: “ 19 Şubat 1959 tarihli Londra Anlaşmasını Kıbrıs Türk toplumu , Kıbrıs Rum toplumu, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan imzalamıştır. Kıbrıs Türk toplumu ile Kıbrıs Rum toplumunun 1960 Anayasası altında ortaklık statüsü vardır. Dolayısıyla Kıbrıs Türk Toplumu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni oluşturan iki halktan birisidir. Nitekim BM Genel Kurulunun 3212 sayılı ve 1 Kasım 1974 tarihli kararının 3. Maddesinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasal sisteminde Kıbrıs Türk toplumunun ve Kıbrıs Rum Toplumunun var olduğu belirtilmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki iki halk olduğunu BM Genel Kurulu tanımıştır. Bu nedenle Kıbrıs Türk toplumu , devletlerarası hukukun öngördüğü , her halka tanınan “Self-determinasyon hakkına sahiptir”..
..“BM Yasasına Uygun Olarak Devletler Arasındaki Dostane İlişkiler ve İşbirliği ile ilgili Devletler Hukuku Prensiplerini belirleyen 1970 tarihli BM Genel Kurulunun Deklarasyonu” da “Halkların eşitlik ve Sel-determinasyon haklarını” tanımıştır. Bu deklarasyona göre: “Tüm halklar Self-determinasyon hakkına sahiptirler. Bu self-determinasyon hakkı ile halklar hiçbir dış müdahaleye uğramaksızın, politik statülerini serbestçe belirlemek hakkına ve serbestçe izlemek hakkına sahiptirler.
BM Genel Kurulu 13 Mayıs 1983 tarih ve 37/273 sayılı kararıyla Kıbrıs’ta uluslararası anlaşmalara dayalı olarak Ada’da bulunan Türkiye’yi işgalci konumuna düşürürken, Kıbrıs’ta tek halkın varlığına vurgu yapmak suretiyle Rum tarafının tezleri doğrultusunda Kıbrıs Türk halkını ‘azınlık’ statüsünde görmüştür.
BM Genel Kurulu konu kararı ile Kıbrıs’ta birbirinden tamamen ayrı ve farklı iki etnik yapıya sahip iki halkın varlığını reddetmiş ve Kıbrıs Türk Halkının var olan kendi geleceğini tayin etme (self-determinasyon) hakkını inkar etmiştir. Bu çok sert kararı ile BM Genel Kurulu, Rum egemenliğinin Ada’nın kuzeyine yayılmasına olanak sağlamış ve tüm göçmenlerin geri dönmelerini istemiştir. Böylece Rum çabaları, BM Genel Kurulu’nun; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ve halkının, Kıbrıs toprağı ile Kıbrıs’ın doğal kaynakları ve diğer kaynakları üzerinde tam yetkili bir egemenlik ve kontrole sahip olma hakkını teyit eden ve tamamen Kıbrıs Rum tarafını destekleyen kararı amacına ulaşmıştır…
…Ne var ki BM Genel Kurulu’nun bu kararı KTFD’de aksi bir tesir yapmıştır. BM Genel Kurulu’nun bu kararı üzerine 17 Haziran 1983’te de Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi bir bildirge ile Kıbrıs Türk halkının self-determinasyon hakkını kullanacağını ilan etti. Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, BM Genel Kurulu’nun Kıbrıs konusunda almış olduğu son karar ve bu kararın sonuçlarını değerlendirmek üzere 3 Haziran’da “Dış Politika” özel gündemi ile toplanmıştır. Bu toplantının yapılmasından önce basın mensuplarına konuşan Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı Rauf R. Denktaş: “Rum lideri Kiprianu hala hayal aleminde yaşamaktan kurtulamadı. Kıbrıs’ı parçalayan Kıbrıs Türk halkı değildir. Rumların iki halktan oluşan Kıbrıs’ı bir Rum adası olarak takdim edip Enosis’e kapıyı açma rüyası, Adayı 1974’lere ve bugünlere getirdi” demiştir. Kaynak: Mustafa Bostancı, KKTC’nin İlanı ve Buna Yönelik Tepkilerin Türk kamuoyundaki Yankıları , s.328-331
Sonuç olarak; Kıbrıs Türk halkı; bağımsızlığını ve egemenliğini, meşru hak ve çıkarlarını savunmak ve korumak; Kıbrıs’ta ‘azınlık’ olmadığını , Rumların Kıbrıs Türk halkını temsil etmediğini dünyaya haykırmak için 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ilan ederek bu kararını uluslararası kamuoyuna duyurmuştur.
15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’nin ilanının ardından 18 Kasım 1983 tarih ve 541 sayılı kararı ile KKTC’nin bağımsızlık ilanını “Hukuken Geçersiz” sayılıp geri alınması ve BM Güvenlik Konseyi’nin 365 ve 367 sayılı kararlarının uygulanması tarafların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeli ve nihayet “Bütün devletlerden Kıbrıs’ta, Kıbrıs Cumhuriyetinden başka bir devleti tanımamalarını istemiştir. Kaynak: Soyalp Tamçelik, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la İlgili Aldığı Bazı Kararların Özellikleri ve Analitik Değerlendirmesi (1964-1992), s.1251
Bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 39. Yıl dönümünde mutluyuz, gururluyuz. Türk milletine kutlu olsun. Kıbrıs Türk Halkının adadaki varlığına katkıda bulunan ve bugün hayatta olmayan devlet büyüklerimizi, bu aziz vatan toprakları uğruna hayatlarını seve seve veren tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi , Mücahit halkımızı, TMT mensuplarını, kahraman Mehmetçiklerimizi minnet ve şükranla anıyor ve de aziz hatıraları önünde saygı ile selamlıyorum..
15 Kasım 1983’de yukarıda belirtilen “Uluslararası Hukuk Enstrümanları” kapsamı içerisinde Kıbrıs Türk Halkı Devletlerarası Hukuk normları ışığında self-determinasyon hakkını kullanmıştır. BM Güvenlik Konseyi KKTC’nin ilanını geçersiz sayan 18 Kasım 1983 Tarih ve 541 Sayılı kararı ile BM yasasını ve Uluslararası birçok Hukuk Enstrümanını ihlal etmiştir. BMGK Devletlerarası Hukuk normlarına göre bir devlet olan bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti varlığını ilelebet sürdürecektir.
KKTC’ni diğer devletlerin tanıyıp tanımamalarına bakılmaksızın, devletlerarası hukukta ve uluslararası ilişkilerde bir devlet olarak KKTC vardır ve bir devlet olarak işlem görme hakkına da sahiptir. Kıbrıs Türk halkına düşen görev; anavatanımız Türkiye’nin desteğinde bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yaşatmak ve tanınmasını sağlamaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa..