banner913
banner932
banner1012

Şairler Sultanı Osman Türkay’ı vefatının 23.yılında sevgi ve saygıyla anıyoruz

banner1020

banner974
Şairler Sultanı Osman Türkay’ı vefatının 23.yılında sevgi ve saygıyla anıyoruz

banner971
22 Ocak 2001 yılında kaybettiğimiz Uzay şairi Osman Türkay’ın bugün ölümünün 23. yıldönümü.Kazafana(Ozanköy) doğumlu Osman Türkay (1927-2001) edebi eserlerinde makro ve mikro kozmosu  ele alarak insanları evrenin dengesini korumak için barışa, uyuma seslemiştir. Kitapların  yeryuvarlağının Asya, Avrupa, Afrika, Amerika kıtalarını kalemiyle “gezen” şair çağdaş dönemin evrensel sorunlarını bizlere yansıtmıştı. Çok gelişmiş, modern dünyamızı  mitolojilerde bildirilen kaos yeniden beklemektedir. İnsanlar birbirine saldırıyor, yabancılaşıyor, manevi değerlerini kaybediyor, teknolojik gelişmeler insanoğlunun kendisine karşı çıkıyor ve bütün bunlar evrenimizin geleceği konusunda rahatsız olan  Osman Türkay’ı kaygılandırıyordu.  Doğadaki ve insan ruhundaki kaosa karşı çıkmak için, hep bunun için yazdığını belirten ozanın edebi eserlerine yansıyan kaynaklar Türk mitolojisi,  çağdaş evrenbilim ve Yunus Emre, Mevlana gibi Türk mutasavvıflarının hoşgörü, insanlara sevgi, saygı  anlayışlarıdır. Osman Türkay yüreğinde bütün uygarlığın evrensel sevgisi yaşatan büyük bir ozanımıdır. Onu sevgi ve saygıyla anıyoruz. Yakın Doğu Üniversitesi’nin Surlariçi Şehir Müzesinin, “Kıbrıs Türk Yazarları Büst Koleksiyonu” bronz büstleri koleksiyonunda Osman Türkay’ın büstünü  Surlariçi Şehir Müzesinde görebilirsiniz.
 
Hikmet Afif Mapolar onun için bir zamanlar şöyle yazmıştı: “Türkay bu toprağın temiz, tertemiz bir çocuğu. Övünüyoruz ve güveniyoruz sanatına onun. Bir zamanlar bizi yazdı, bizi dile getirdi. Acılarımızla, ıstıraplarımızla, sonra da mutluluklarımızla, bizim kadar o da haşır-neşir oldu. Bu topraklarda yeşeren sanatı, hudutlarımızı aşarak, büyük ülkelerin sanat bahçelerinde yeşerdi, fidan oldu, dal budak saldı. Ürünleri büyük, güçlü Osman Türkay’ın.
            Ama hala daha acının çemberini parçalayıp, düzlüğe çıkmadı. Çünkü öyle bir ülkede doğdu ki, anlaşılmadı. Onun anlıyacak insan bulunmadı. Onun için hep yorgun, bitkin dediler. Bunları dediler ama, demet demet ürünlerini olsun göremediler, canlılığını duymadılar, başarıları karşısında sevinemediler, gülümseyip geçtiler, en yakınları bile.
            25 yıldır Londra’da yaşıyor Osman Türkay. Kendi dünyasında, kendi inançlarının sanatı içerisinde. Verdikçe veriyor. Birşeyler değil, çok şeyler veriyor. Anlayanların övgüsüyle karşı karşıya, kucak kucağa Türkay. Bu yetiyor ve artıyor ona.
            Gene bu toprakların yetiştirdiği, fakat Türkay kadar övgüye değer bulamadığımız ve cesurca söyleyebildiğimiz bir Kıbrıslı şairimiz daha var: Müftü Hilmi Efendi. Bu şairimiz 19. asrın sonlarına doğru yaşamış. Sultan İkinci Mahmut tarafından “Sultan-u Şüera” payesiyle, yani “Şairler Sultanı” olarak taltif edilmiş.
            Osman Türkay ise Uluslararası “Şairler Sultanı” payesini taşıyan ilk Kıbrıslı şairimiz. Bu ünvan ona Çin Cumhuriyetindeki “Dünya Kültür ve Sanatlar Akademisi” tarafından 1981 yılının Temmuz ayında, San- Francisco’da yapılan 5. Dünya Ozanları Kongresinde verilmiş. Türkay, bu kongreye davetli olduğu için, parasızlık sonucu gidememiş ve bu konuda ne bir kuruluştan destek istemiş ve ne de böyle bir desteği kabul etmiş. Ünvan daha sonra Türkay’a Londra’daki temsilcileri tarafından verilmiş.

            Osman Türkay bugünün modern sanat anlayışı içerisinde dünyada Uzay Çağı Şairi olara tanınan bir sanatçımız. “Poet” adlı şiir dergisi onun için özel bir sayı yayımladı. Derginin tümüyle bu sayısı Osman Türkay’a ayrılmış, onun şiirlerinin İngilizce çevirileriyle doldurulmuş.
            Bol yapıtları var Osman Türkay’ın. İki dilli bir şairimiz o. Hem Türkçe yazıyor, hem de İngilizce. Türkçe yazdığı şiirlerin İngilizceye çevirisini kendisi yapıyor ve bu yüzden her iki dilde de duyarlıklarını kaybetmeden başarılı olabiliyor. 7 Telli 1959 yılında Kıbrıs’ta yayımlandı. 1969’da Uyurgezer ve 1970 yılında da Beethoven’de Aydınlığa Uyanmak ve 1972 yılında Evrenin Düşünde Gezgin ile gene 1972 yılında yayımlanan Kıyamet Günü Gözlemcileri İstanbul’da Yeditepe Yayınları arasında çıktı. Beethoven and Other Poems adlı İngilizce şiir kitabı ise 1978 yılında Londra’da Atheneum Books yayınları arasında çıktı.
            Gene şairimizin ünlü Türk şairlerinden seçmeler yaparak İngilizceye çevirdiği şiirler Avrupa Şiir Antolojisi’nin Türk Şiiri bölümünde yayınlandı. Taner Baybars ile birlikte hazırladığı Modern Poetry in Translation’ın Türk Şiiri Özel sayısında Fazıl Hüsnü Dağlarca, Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, İlhan Berk, Behçet Necatigil, Attila İlhan, Necati Cumalı, Cemal Süreya ve Osman Türkay’ın şiirleri yer aldı.
            Bütün hızıyla Türk şiirini dış ülkelerde tanıtmak çabası içinde Osman Türkay. Bir taraftan yazıyor, öbür taraftan başarılı çeviriler yapıyor. Dışta yalnız Kıbrıs’ın değil, Türkiye’nin bir sanat elçisi görevini yürütüyor, Osman Türkay.Ve tüm bu çabalarını sanat aşkı ve sanat inancı içinde, karşılık görmeden sürdürmeye çalışıyor o.
            Artık öyle sanıyoruz ki, uluslararası bir üne sahip, bizim bu şair ve sanatçımız, hiç olmazsa bizim sanat ödüllerimizin ölçülerine ulaşmış ve bunu aşmış bir durumdadır Türkay, Dernekler, Birlikler ve Kuruluşlar ödülsüzlük kompleksi içerisinde ama, şimdi ve bu anda devlete düşen bir görev var. Hiç olmazsa devletimiz olsun görevini bari yerine getirsin.ç
            Ne yazık ki sanatçıya değer verilmeyen bir ülkede yaşıyoruz. Sanatçı sanatçıyı çekemez ve kıskanırken, o ülkenin Devletinden de bekleyebiliriz sanat adına, edebiyatımız adına, kültürümüz adına? Bu ülkede politika sanatı da sanatçıyı da yutup kemirmiştir. Sanatçı ise kendi kendini yemekle meşguldür. Varın ötesine siz karar verin. Ve bir dudağı yerde, bir dudağı gökte gelen arabın “dile benden ne dilersin?” sorusuna varın siz yanıt verin.
            Osman Türkay gibi büyük bir sanatçının, ünlü bir şairin bu topraklara geri dönemesini istiyoruz. Bu gerçekten yürekten gelen bir dilek, bir arzudur. Fakat hangi yüzle bunu istiyoruz.”
 
PARANIN TAPINAĞI
 
Parthenon tipinde kurulmuş modern bir yapıdır bu!

İçinde ne bir mimber, ne bir mihrap

Dışında ne minaresi, ne de bir çan kulesi...

Burasu Amerika Birleşik Devletleri Hazine Dairesi!

Derin mahzenlerinde

Ne namazında bir inanmışlar topluluğu,

Ne de kendine özgü ahiretlik müziğiyle

“Aşai Rabbani” ayini yöneten kara cüppeli bir papas:

Olanlar kuşkusuz dünyamızın altın ve gümüş dağları

 Ve saate milyonları basan

            -Basıp da sayan- çok duyarlı baskı makinaları...
Hiçbir dinin saliki bulamaz burada inandığı Tanrısını
Makinelerin madensel ve mekanik uğultularında:
Çünkü, bu yapı, dinin değil,
Paranın tapınağı...
 
Yirmilik, ellilik, yüzlük, binlik
İşte böyledir doğum yeri tüm dolar ailesinin!
Kutsal mı? Değil ama, bir başka tapınışta dünyamız
Tutkusunun muknatıs örneği üzerine çeken
Ve her ülkenin, maddenin değerini bilen her insanın
Ardından koştuğu para, aradığı döviz..
Çünkü her ülkede, kendi yurduymuş gibi, geçerli;
Yoksul ülkelerin göğsünde ipek mendil,
Zengin ülke insanlarının kasalarını dolduran değer;
Niçin? Kağıdı daha parlak mı, kadife gibi yuryumuşak mı,
Yoksa kulağa dah hoş mu gelir hışırtılı sesi?
Hayır, şu papeller, şu yapı
Kutsal değildir ama
Sermayenin kıblesi!
 
Bir fare yürümesin
Mahzenlerini dolduran altınların
Ya da makinelerden dökülen papellerin üzerinde
Depremlerle sarsılır yedi iklim dört bucağı para dünyamızın
Borsalar allak-bullak olur
Fırtınaya tutulur para pazarları
Çünkü Parthenon’dan örneklenen şu parası yapımız
Değerde temel diriktir, denek taşıdır
Sermayedarın mihrabıdır!
 
Bakarsın yüzüne o bankanotların ve dersin ki
İşte normal, hatta çirkin, sıradan bir kağıt para
Üzerinde bir yazı: “Biz Tanrı’ya güveniriz!”
Okursunuz bu sade özdeyişi ve gülümsersiniz,
Çünkü o paralarla kasaları dolu olanlar
Namaza değil de, parasal bir ayine başladılar mı
Sermayenin mum yakılmayan mihraplarında
İlkönce dolara güvenirler,
Sonra da onları basan
Mekanik ve ruhsal bir tanrıya!
 
Tuttum, elledim, dikkatle baktım
Bir inceliği, bir güzelliği yok şu kafir banknotların!
Çekiciliği belki görünüşünden değil, değerinden gelir
Belki bir büyüsü,bir tılsımı var benim göremediğim
Ki dünyada milyarları tutku ile çekmede olmaz
Hutbeleri okunurken bir düzüye kulaklarımıza
Ve ayetleri inerken hergün yerküremize
Wall Street Journal, Financial times gibi
Daha nice nice borsa gazetesinden!
 
Ne büyüktür ki büyüsü ele dolaşan şu kafirin!
İslam’ın Kabe’i bile petro- dolarla tavaf edilir!
Sonra bir bakarsınız taa uzaklardan ve en derinden
Kulaklarınıza sosyalizm manastırı rahiplerinin
Ve ekonomik bunalımlar yorgunu presdiyumların
İflas yanığı yalvaran seslerinden
Ona yönelik övgüler
Ve kutsal olmayan dualar gelir!
                                                                       Osman Türkay
 
 
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.