banner913
banner932
banner1032

İsmail Bozkurt’la edebiyat üzerine bir röportaj

banner1020

İsmail Bozkurt ile bire bir yapmış olduğum sıcak, samimi ve içten röportajda ilk olarak Sayın İsmail Bozkurt’tan kendisini tanıtmasını rica ettim.

banner974
İsmail Bozkurt’la edebiyat üzerine bir röportaj

banner971

1) Kendinizi tanıtır mısınız?

1940 Kıbrıs doğumluyum. Güney Kıbrıs’ın Boğaziçi köyünde doğdum. İlkokulu köyümde okudum. Orta ve liseyi Gazi Magosa’ da Namık Kemal Lisesinde okudum. Sonrada üniversite eğitimimi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde yaptım. Üniversite bitince Kıbrıs’a dönüp çalışmaya başladım. Savaş çıktı. Mücahit oldum. Yıllarca mücahitlik komutanlığı yaptım. Kısa süre sonra politikaya atıldım. Uzun yıllar milletvekilliği bakanlık yaptım. Politikadan ayrıldıktan sonra kendimi edebiyata ve kültüre verdim. Doğu Akdeniz Üniversitesinde yedi yıl Kıbrıs Araştırma Merkezi başkanlığı yaptım. Bu arada kitaplarım yayımlandı.4 roman,1 deneme,1 öykü,2 gezi, 20 araştırma kitabı yayımladım. Şuanda da yazmaktayım.

Kendisini daha yakından tanıma imkânı bulduğum İsmail Beye edebiyatta kimden etkilendiği ve hangi akımın etkisi altında kaldığı sorularını yöneltim.

2) Edebiyatta kimden etkilendiniz ve hangi akımın etkisi altında kaldınız?

Edebiyatta doğrudan doğruya belirli bir kişiden etkilendim demek mümkün değil. Ben hemen hemen bütün Türk yazarlarını okudum. Yabancı yazarların önemli bir bölümünü okudum. Çok sevdiğim yazarlar var. Ama muhakkak şundan etkilendim demek mümkün değil. Çünkü birçok yazar var. Akım olarak ben kendimi gerçekçi bir akım yani realizm akımında buluyorum. Roman ve öykülerimde olabildiğince gerçekçi anlatmaya çalışıyorum. Zaten anlattığım olaylarda çoğu kez bire bir yaşanmış olaylardır. Karakterler çoğu kez tabi kurgulu olanlarda var ama yaşanmış hatta yaşayan karakterlerdir. Dolayısıyla gerçekçi çizgiyi kendimde görüyorum.

 Örneğin; Bir Gün Belki adlı romanımda ele aldığım Kıbrıs yaşantısı ve Kıbrıs’ da köyümde yaşadığım bir hikâyeyi doğrudan yazdım. Hatta bu romanın çok okuyucudan devamı istendi. O kadar realist ve kendini çeken bir hikâye olduğu için hayatımdan alınmışçasına kitabı okuyan herkes ‘ başkahraman Mehmet sen misin?’diye sorularla karşılaşıyorum. Beğendiğim yazarlar Yaşar Kemal, Reşat Nuri Güntekin, Dostoyevski, Tolstoy gibi yazarları genellikle okurum.

3) Kıbrıs Türk Edebiyatının durumu nedir ve nereye doğru gitmektedir?

Kıbrıs Türk Edebiyatında tabi birçok sorunlar vardır. En büyük sorun memleketin küçük olmasıdır. Memleketin küçük olması dolayısıyla, yayınevlerinin olmaması, kitap yayınlamanın zor olması, yayınlansa bile çok az sayıda yayınlana bilmesi bunlar büyük problemlerdir. Ama buna rağmen Kıbrıs Türk Edebiyatında çok iyi verim olduğunu düşünüyorum. Verimli bir edebiyattır. Pek çok arkadaşlar üretmektedirler. Sürekli genişleyen ve zenginleyen bir edebiyat olduğunu düşünüyorum. Birçok arkadaş benimde dahi eserlerimiz yabancı dillere çevrildi. Bu tabi güzel bir şey yakın zamanda kaybettiğimiz şair Osman Türkay iki kez Nobel ödülüne aday gösterildi. Bunlar edebiyatın iyi yolda olduğunu gösterir ve son yıllarda da sayısal olarak da ciddi bir artış vardır. Bu bakımdan bütün zorluklara rağmen Kıbrıs Türk Edebiyatı iyi yolda olduğunu giderek daha genişleyip daha yaygınlaşarak Kıbrıs Türk halkının yazıya aktarmada önemli bir araç olduğunu düşünüyorum.

4) Eserleriniz topluma ulaşmış mıdır?

Eserlerimin topluma ulaştığını düşünüyorum. Birinci romanım Yusufçuklar Oldu mu? Üç baskı yaptı ve şuanda da elde bulunmuyor. Diğer tüm eserlerim ikişer baskı yaptı ve onlarda yok yeni baskı yapılması gerekir. Okuyucudan da aldığım bilgilerle de anlıyorum ki ulaşmıştır. Birçok kimse okumuştur. En ummadığım olmayacak yerlerde romanımı okuyanlarla, sorular soranlarla karşılaşıyorum, İşte burada ne olacak? Bunun devamı var mı? Gibi sorularla karşılaşıyorum. Bu bakımdan ulaştığını düşünmüyorum. Benim romanlarda da doğrudan Kıbrıs’ anlatıyorum. Kıbrıs insanını, buradaki yaşamını, Kıbrıs’ın kültürünü anlattığım için insanlar kendilerini buluyorlar ve dolayısı ile ilgi duyuyorlar.

5) Yusufçuklar Oldu mu? Adlı romanınıza neden böyle bir isim buldunuz?

Aslında kitaba ad koyma konusunda benim her zaman sıkıntım var. Zor ad bulurum. Şöyle bir şeyden etkilendim. İtalyanların çok ünlü bir yazarı var. Umberto Eco’ ya diye Nobel kazanmıştır. Onun bir yerde söyleyişini okudum. En ünlü romanının adı ‘Gülün Adı’dır. Röportajda da yazarın kendisine soruyorlar ‘Romanınızın adı niye Gülün Adı. Konu ile hiçbir ilgisi yok. Her insanın bir adı, bu adın bir anlamı var. Ama adı taşıyanın, ille de adla bir ilgisi(anlamı bakımından)olması gerekmez ki. Önemli olan iletişimi sağlayacak bir adın olmasıdır. Roman için de böyledir. Romanın adı ille de konusu ile ilgili olacak diye bir kural yok. Benim de içimden öyle geldiği için romanın adı Gülün Adı koydum.’diyor. Umberto Eco’nun bu düşüncesi beni etkiledi. Doğru ve yerinde bir düşünce olarak geldi bana. Romanımı yazdıktan sonra adını koyarken bu düşünce ile hareket ettim. Ad, Kıbrıs’la ilgili bir çağrışım yapsın istedim. ‘Yusufçuklar Oldu mu? Adı, bu bakımdan bana uygun geldi.

6) Mangal adlı romanınızda topluma vermek istediğiniz mesaj nedir?

Mangal’ın bir toplumsal boyutu var. Bir de bir aşk boyutu var. Aslında orada iç içe geçmiş olaylardır. Benim orada vermek istediğim toplumdaki birçok bozuklukları topluma göstermektir. Bunun yanında erdemli kişilerin karşısında babası bile olsa sırf kendi gururunu korumak için ona dahi karşı çıkacağını gösterir. Yani erdemin önemini vurgulamak istedim.

7) Bir Gün Belki adlı romanınızda Mehmet ile Nitsa aşkı gerçekte yaşanmış mıdır?

Bire bir aynı denilemez. Ancak ona benzer bazı öyküler vardır. Mehmet ile Nitsa aşkı çerçevesi içinde olaylar gerçekleşiyor. Ama bir köydeki Türk halkı ile Rum halkının hikâyesidir. Gerçek yaşanmış hikâyedir. Bazı aşk hikâyeleri vardır. Onların kurguları bir roman haline getirdim. Ama yüzde yüz de bu aşk yoktur.

8) Üç romanınızda da özellikle savaşı ele almanızdaki amaç nedir?

Ben savaşı görmüş bir kişiyim.23 yaşında iken savaşı gördüm. Kendim bizzat savaşın içinde bulundum. Uzun yıllarda bir bölgede komutanlık yaptım. Bu yıllarda da çok acılar gördüm. İnsanların ne acılar çektiğini gördüm. Dolayısı ile hayatımın çok önemli bir kısmını yalnız benim hayatımın değil toplumunda çok önemli yaşadığı bir dönemdi. Belli ki benim belleğimde onlar yer etmiş. Ne kadar başka şeyler yazsam da onlara doğru gidiyor. Dolayısıyla geçirdiğim yılların izleridir. Ben gerçekçi olmaya çalışıyorum. Olabildiğince bire bir olayları anlatmaya çalışıyorum. Bire bir olayları anlatırsanız kendi yaşanmışlıklarınızı ya da gözlemlerinizi anlatacaksınız. Onlarda bu savaşlardır. Benim hayatımın çok önemli bir bölümüdür.

9) Genç kuşak hakkında, özellikle yazar olan gençlerle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Çok iyi gençler vardır. Dili iyi kullanan yazar gençler vardır. Ben gençleri hep teşvik ederim. KIBATEK vakfımız vardır. Onun başkanıyım. Onlarla çıkardığımız ’Turnalar’ adlı dergiler vardır. Bu edebiyat dergisinde gençlerin ürünlerine muhakkak ver veririm, teşvik ederim. Birçok gencin ilk şiirini, öyküsünü de ben yayınladım. Gençleri teşvik etmek gerektiğini düşünüyorum. Gençlerin acemi olması, dili iyi kullanamaması doğaldır. Onları hemen eleştirmek, hemen kenara itmek, azmini gönlünü kırmak doğru değildir. Teşvik gören gençlerden de çok iyi sonuçlar alınıyor.

10) İlk yazmaya ne zaman başladınız?

Çocukluk yıllarımda 1940’larda burada İngiliz koruması vardı. İngilizler bir sürü yasaklar koydular. Sansür, kitap getirtmek yasaklandı. Benim okuduğum yıllarda kitap diye bir şey yoktu öğretmenimizin tahtaya yazdığıyla idare ediyorduk. Bir gün öğretmenimin evindeki kütüphaneyi görünce birçok kitabı yan yana görünce çok şaşırmıştım. Köy ortamında kitap yoktu. Rahmetli babam köy ile merkez arasında taşımacılık yapardı. Babamın yanındaki yardımcısına köyden birisi eski para 2 şilin verdi. Bu para karşılığında 2 roman getirdi. Romanın ne olduğunu bilmiyordum. Bende bu olayı görünce bir şekilde harçlıklarımı biriktirip muavine 2 şilin verdim ve bana kitap getirmesini istedim. Kitaplardan ilki “Vahşi Bir Kız Sevdim” Bekir Kara’nın eseri o zamanlarda çok meşhurdu. İkincisi de: “Çocuklara Altın Masallar” diye bir kitaptı. Bendeki okuma açlığını hissettim, kitap okuma aşkı başladı. Önüme ne geldiyse okudum. Dedem köyün muhtarıydı köy kahvesinde gazete okurdum. Bu sırada elime geçen her kitabı okudum, hatta nerden bulduğumu bilmem ama Reşat Nuri’nin Çalıkuşu romanını da bu sırada okudum. Sonra Larnaka’da ortaokula başladım. Okuldaki kütüphanedeki tüm kitapları kısa bir sürede okudum okudukça yazmak istedim yavaş yavaş hikâye yazmaya başladım. Liseye başladım, lisede daha büyük kütüphane vardı. Orada romanın ne olduğunu öğrendim. Sonra roman yazma isteği başladı. Lisede yazdığım birkaç çocukça öyküm yayınlandı. Şiir hiç yazmadım, hep düzyazı yazdım. Üniversite, daha sonra burada savaş başladı.

Bu orada orta 3.sınıftayken İngiliz kampında çaycılık yapıyordum. Askeri kampta öğle tatilinde ulaşım sorunu olduğu için dışarı çıkamıyordum. “Her şey Unutmak İçin” adlı bir oyun yazdım. 3 perdelik olan bu oyunda ilk iki perde Türkiye’deki İstiklal Savaşı ile ilgili, son perde ise Kıbrıs’ da ki olayları yazdım. İzinsiz oyun sahnelenmiyordu, son perdeyi vermedim. Köyün büyük avlusu olan bir yerde diğer köyden gelen kişilerle epey kişi olduk. Oyunu sahnelerken İngiliz askerleri geldi son perdeyi sahnelemedik. Asker müdahale etti; aile büyüklerimiz araya girdi aradaki gergindi yatıştırdı. Sonra üniversite devam etti. Çok roman okuyorum. Romanın doğrudan hayatı tanıttığına inanıyorum. Bu roman aşkı bende bitmedi daha sonra ülkeme döndüm. Başka çalışmalar olu mücahit oldum. Geçitkale’ de mücahit başkanı oldum orada gazete çıkardım.

Politikaya atıldım o sıra yazmaya vakit ayıramadım. Oğlum engelli olduğu için Orkun Bozkurt( Kıbrıs Türk Edebiyatı’na birçok eser kazandırmış şair ve yazardır.) onun tedavisi üzerine 45 gün Moskova’ya gittim. Oradaki izlenimlerimi gazetede yayınladım. O sırada Türkiye’den dostlarım geldi.

Bekir Yıldız romancı, cem yayıncılık sahibi Ali Uğur onlar geldi. Tesadüfen yazılarımı gördü. Bunları neden yazmıyorsun diyerek kitabımı basmak istediler. İlk kitabım Ali Uğur tarafından basıldı. Eserimin adı: “ Kızıl Meydanda Bir Uçak”  adında gezi notları olarak çıktı(1987). Bu sırada roman yayınlama isteği başladı. Politikaya devam ettim.

11) Siyasi ve politik hayatınız milletvekilliği, cumhurbaşkanı adaylığınız gibi olayları edebiyatınıza nasıl yansıttınız?

Şimdi o dönemde okumaya devam ettim. Yazdım ama siyasi konularda yazı yazdım. Siyasi yazılar, bağlı olduğum partinin seçim bildirgesi hatta metriste yasalar bakımında uzmandım. Arkadaşlarım bana “Hamurabi” lâkabını taktılar. Hamurabi, Mezopotamya’da yazılı kanunları yazan kişidir bana da onun ismini verdiler. Kısacası siyasette iken edebiyatla uğraşmam eser vermem pek mümkün olmadı. Sonlara doğru gezi notlarım yayınlandı. Eşimle gittiğim Abant tatilindeyken, ilk romanımı yazmaya başladım.

 “Yusufçuklar oldu mu? ” adında romanım 15 günde romanın çatısını hazırladım. İlk romanım yayınlandıktan sonra cumhurbaşkanlığına aday oldum, kazanamayınca milletvekilliğinden çıktım. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim görevlisi oldum bir süre çalıştım.. Sonra romanların arkası geldi ve 3 roman yayınladım. Bunlar: Mangal(1.baskı 1995 2.baskı 1997), Bir Gün Belki( 2002),Bir Gecede(2005). Arada başka türde de eser verdim; “Puşkin’in Ağacı (2001) deneme, Bücür (2006) öykü adlı kitaplarım yayınlandı.

12) Kıbrıs Türk Edebiyatı’na bakış açınız nedir, hakkında neler düşünüyorsunuz? Kıbrıs Türk Edebiyatın’ da gördüğünüz eksiklilikler nelerdir?

Kıbrıs Türk Edebiyatın’ da gördüğünüm en eksik olarak yayınevlerinin olmamasıdır. Türkiye’ deki yazarlar yayınevi ile yaptığı anlaşamadan sonra, eserlerini yazdıktan sonra hiçbir şeye karışmaz her şeyi yayınevi üstlenir. Kıbrıs’ da ise yazar bir eseri yayınlamak için matbaasıyla, düzeltmenini bulması yani her şeyiyle kendi eserinin peşine düşermiş.

 Eseri çıktıktan sonra yazar dolaşarak eserini elden dağıtması; tabi bu kültür bakanlığından kaynaklanıyor. Devlet bir komisyon kurmalı, bu yönden yazarlar bakımından inanılmaz bir sıkıntı var. İnsanlar bu sebeple eserlerini başka Türkiye’de,  özellikle İstanbul’da eserlerini bastırıyorlar orada yayınevi buluyorlar. Bu aslında güzel bir şey ama bunda da gümrük gelmesi sıkıntı oluyor.

13)Siz Kıbrıs Türk Edebiyatı’nda kendinizi nerede görüyorsunuz?

Ben kendimi iyi bir romancı olarak görüyorum. Bu kanıya tüm romanlarımın ilgi görmesine bağlıyorum. Çoğu romanlarım için birçok iyi yazılar yazıldı. Okuyucularımdan aldığım tepkiler, özellikle Türkiye‘ deki okuyucularım Kıbrıs’ ı biz sizinle tanıdık diyorlardı. Bir gün Güzelyurt’ tan bir albay aradı; “Ben ve eşim adına size teşekkür etmek istedim, sizin sayenizde Kıbrıs’ı tanıdık dedi.” Birçok eserim başka dillere çevrildi. Makedoncaya, Rusçaya, Azericeye, Bulgarcaya çevrildi. Hatta bu günlerde Mangal romanım Özbekçeye çevrildi yayına hazır yakında yayınlanacak. Bunlar benim iyi bir romancı olduğumu düşündürüyorum. Zaten Kıbrıs’a sayılı romancı vardır. Örnek olarak Hikmet Afif Mapolar, bizde çok kişi roman yazdı, fakat bunlar şiir yazarken arada roman yazdılar devam etmediler bunun sebebi yayınevi olmamasından da gelebilir. Meselâ Mehmet Yaşayan, şiir yazarken arada bir yada iki roman yazmıştır. Şu anda iyi romancı diyebileceğim ben varım, Özden Selenge, Bekir Kara, Oğul Turnacıoğlu isimleri romancı orak gösterebiliriz.

Romanlarım Türk Dünyasında KKTC adlı sempozyumdan, Balkanlardan, Türkiye’den birçok ödül aldım, iki fahri doktoram vardır.

14) YDÜ’ de verdiğiniz sempozyumda, “ Kıbrıs tarihi yazılmıyor, biz birer gidiyoruz.”diyerek Kıbrıs tarihin yok oluşunu anlatmıştınız, siyasi hayatınızla devlet adına tarih türünde bir eser vermek istediniz mi?

Kültür Bakanlığı’nda görev yaparken, devlet yayınlarını kurdum. Bakanlık yaptığım sürede 4-5 tane eser yayınlandı. Benden sonraki bakanlarda da devam ettirdi, yaklaşık 50 eser basıldı. Bu insanlar için iyi bir teşkildi. Daha sonra devlet tarafından kaldırıldı. Kıbrıs tarihinde ilk defa bir şiir dahi olsa öyküde olsa telif hakkını getirdim belli bir ücret ödendi. Bu arada Ali Uğur Bey 8 yada 10 Türk yazar ve şairini Kıbrıs’a davet etti. Bekir Yıldız, Şahap Birsel, Hababam Sınıfı yazarı Rıfat Ilgaz gibi yazar geldi burada ilk kez kitap fuarı düzenledik.

 İlk kez yazar ve okuyucuları bir araya getirdik. Hatta bu yazarlar Türkiye’ ye döndüklerinde “ Kıbrıs’ a Selam” diye ortak bir kitap yayınladılar. Bir bağlantı kurarak Ali Uğur Bey ile bir yakınlık kurduk, eserlerimi hep o yayınladı. Ali Uğur Bey ile de bir uzlaşmaya vardık; her yıl birkaç Kıbrıslı yazarın kitabını yayınladı daha sonra yazarlarımızla arasında bir anlaşmazlık çıktı. Ali Bey’ in iş yerinde ortağıyla sorunları çıktı, işleri bozuldu, işyerini devretti bu faaliyete devam edemedik. TMT (Türk Mukavemet Teşkilâtı) özel bir projeye başlandı “sözlü tarih” 2000 kişi köy köy gezerek onlardan siyasi olay, savaş, tarih gibi konular hakkında bilgi toplandı. Bu olayları toplamak için, Kıbrıs ansiklopedisi hazırlamak gibi bir projeye girişmek istedim 10 ciltlik kadar Kıbrıs hakkında her şeyi içeren bir ansiklopedi fakat hayata geçiremedim. Hayatta başarmadığım sayılı şeylerden birisidir bu ansiklopedi projesi. Biz bu projeyi 1986‘da düşünmüştük. Bu projeyi yarım bıraktıktan birkaç yıl sonra Rum tarafı 14 ciltlik Rumca olarak Kıbrıs Ansiklopedisi çıkarmıştır. Biz bu olayı daha önce düşünmüştük fakat Rumlar bizden daha önce hayata geçirmişlerdir. TMT’ ye gönüllü katkı olarak yayın yapılmıyordu devlet tam olarak ilgilenmiyordu. Üniversitelerde yer yer yardımcı oluyordu ilgisi çekmek istiyordum. TMT’ de eskiden görev yapan kişileri konuşturmak istiyordum, çünkü TMT çok gizli bir teşkilâttı gizli olmasa kalkınamazdı. Örneğin 3 arkadaş aynı evde kalıyorduk ev arkadaşımın da TMT üyesi olduğunu bilmiyordum, birbirimizden habersizdik. Gönüllü olarak köye göreve gittiğimde rahmetli babamın da TMT’ de olduğunu ve prafa “Petek Bey’i” olduğunu öldükten sonra öğrendim, kardeşimde TMT üyesiymiş çok şaşırdım. TMT’ dek gizlilik ant meselesinden geliyordu. Silah, Kuran ve bayrak üzerine yemin ediliyordu. Üç maymunu oynuyorduk bu gizliliği hâlâ sürdüren kişiler var, konuşturmaya bilinçlendirmeye çalışıyorum. Bu olayları yazılı kaynağa dökemediğimiz için iftira ve yalanlara başladılar. Konuşulmayanları dile getirmek istiyoruz. Hatta bu TMT olayı tez konusu bile oldu.

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.