banner913
banner932
banner1012

Yönetenler, oy kaygısıyla doğru kararlar alamıyor

banner1020

Kıbrıs Türk Sanayi Odası Başkanı Candan Avunduk, ülkeyi yönetenlerin oy kaygısıyla doğru kararlar alamadığını söyledi ve ekledi: “Burada para var, kaynakları doğru kullanırsak her şey olur”

banner974
Yönetenler, oy kaygısıyla doğru kararlar alamıyor

banner971

Haber Kıbrıs’ın “Ekonomiye Yön Verenler” dizisinde Selda İçer ile Ali Baturay’ın sorularını yanıtlayan Kıbrıs Türk Sanayi Odası Başkanı Candan Avunduk, ülkeyi yönetenlerin oy kaygısıyla doğru kararlar alamadığını söyledi. Avunduk, mecliste komitelerde yasa yapan vekillerin görüş sordukları sektör temsilcilerini dikkate alacağına, parti kararlarına uymasının büyük sıkıntı yarattığını kaydetti.

Ülkedeki yönetim sistemini düzeltmeden ülke ekonomisini düzeltmenin imkansız olduğunu belirten Avunduk, “Parlamenter sistem ölmüş durumdadır. Bunun verimsiz ve etkisiz olduğunu geçen 40 yıl içerisinde anladık. Parlamenter sistemi kapatalım. Yeni bir sistemi düşünmenin zamanı gelmiştir” dedi.

Hem dörtlü hükümetin hem de UBP-HP Hükümeti’nin Tarım Bakanlarının yanlış kararları nedeniyle hayvanların kesildiğini ve süt üretiminin azaldığını ifade eden Avunduk, süt üretiminin yeniden artması için ciddi çalışma yapılmasını ve et üretimi ile süt üretiminin birbirinden ayrılmasını önerdi.

Ülkeye ciddi oranda kaçak et gelmesi nedeniyle ne yediğimizi bilmez hale geldiğimizi söyleyen Avunduk, pahalı eti ve et kaçakçılığını önlemek için yapılacak olan karkas et ithalatının, bir süre sıkıntıyı çözebileceğini ama dengelenemezse kötü bir alışkanlığa dönüşebileceğini vurguladı.

Candan Avunduk, otellerin şu anda ciddi anlamda yerli ürün tükettiğini belirterek, bugün artık KKTC’deki otellerin tamamının yerli ahşap malzemelerimizi kullandığını, yerli beyaz peynirin de otellere girdiğini, turizm işletmelerinin çoğalmasının, yerli sanayinin nefes almasını sağladığını kaydetti.

Candan Avunduk, Selda İçer ile Ali Baturay’ın sorularına şu cevapları verdi:

“YÖNETİM SİSTEMİNİ DÜZELTMEDEN, EKONOMİYİ DÜZELTEMEYİZ”

SORU: Ülke ekonomisi şu an için yönetilebilir noktada mı?

AVUNDUK: Bizim ekonomimizi düzeltmeye ihtiyacımız yok. Bizim, sadece yönetimimizi düzeltmeye ihtiyacımız var. Çünkü, hangi hükümet gelirse gelsin, hangi niyette ve hangi görüşte olursa olsun, sağıcısının da solcusunun da mutlaka 4 yıllık bir icraat sürelerinin olması gerekiyor. Eğer bu olmazsa, o ekonomik tedbirin alınıp alınmamasının bir anlamı yoktur, ki son günlerde de yoktur. Yani yönetimi düzeltmeden ekonomiyi düzeltemeyiz.

Bunun olması için de artık yeni bir tartışmayı da başlatmamız gerekiyor. Tartışacağımız konu, şu anki mevcut sistemimiz olan parlamenter sistemdir… Parlamenter sistem ölmüş durumdadır. Bunun verimsiz ve etkisiz olduğunu geçen 40 yıl içerisinde anladık. Parlamenter sistemi kapatalım. Yeni bir sistemi düşünmenin zamanı gelmiştir. Komitelerde yasa yapmakla görevlendirilen milletvekillerinin yapılacak yasa ile ilgili bilgisi olmayabilir ve bu noktada onlara danışmanlık hizmeti verecek personele sahip değiller.

“MECLİS KOMİTELERİ BİZDEN GÖRÜŞ ALIYOR AMA GÖRÜŞLERİMİZİ UYGULAMIYOR”

SORU: Bildiğimiz kadarıyla komiteler, hazırlanan yasayla ilgili olan sektör temsilcilerinden görüş alıyor?

AVUNDUK: Evet sektörlerden görüş alıyorlar. Hatta geçtiğimiz dönemde bizi de çağırdılar, gidip görüş verdik. Onlar da bizimle aynı görüşte olduklarını söylediler, ondan sonra da bizim görüşlerimizi dikkate almadan yasayı “oybirliği” ile geçirdiler. Neden? Çünkü bunlar, yani siyasilerin vereceği kararlar, parti kararı ile oluyor. Bu sistemle bu ülkede sorunları çözemez, durumları düzeltemeyiz. Seçim sistemini de değiştirebiliriz. Karma oy sistemini doğru bulmuyorum. Vatandaşın, partilere mühür vurulmayıp da farklı partilerden kişilere “tik” atmasını doğru bulmadığımı söylemeliyim. Bundan vazgeçmeliyiz ki milletvekilleri de seçim zamanı birbirlerini “kesmek” için çabalamasınlar. Bence bunların medyada sıkça yazılıp, dile getirilmesi gerekiyor.

“KARMA OY SİSTEMİ KALDIRILMALI, SEÇİM BARAJI YÜZDE 10’DA TUTULMALI”

SORU: Parlamenter sistem kalsın ama karma oy sistemi kaldırılsın mı istiyorsunuz, yoksa parlamenter sistemi de terk edip, başkanlık sistemini mi deneyelim?

AVUNDUK: Öncelikle seçim sistemi üzerinde konuşmak lazım. Karma oy sisteminin kaldırılmasının yanı sıra, ikinci görüşümüz de baraj yüksek tutulmalıdır. Barajın yüzde 10’larda tutulması makuldür. Bizim gibi 300 bin- 500 bin nüfuslu ülkelerde, bu kadar partiye ihtiyaç yoktur. Böylesi, bizim gibi demokrasi mekanizmasının da tam oturmadığı bir ülkede sakıncalıdır. Hükümet geçmişimizin 40 yıllık, yani yeni olduğu bir ülkeyiz. Üçüncü görüşümüze göre de çok küçük bir ülkeyiz ve bundan dolayı herkes birbirine çok kolay ulaşıyor. Oy kaygısı çok yüksektir. Yönetenlere, aslında görevi olmayan çok basit konularda bile çok kolay ulaşılmaması gerekir.

Teknokratlardan mı oluşabilir hükümet bilemem ama oy kaygılarının olmaması gerekiyor ki düzgün bir sistemimiz olsun. Bu dediğim, şu anki mevcut parlamenter sistemin revizesiyle ilgili bölüm. Yeni bir yönetim sistemine neden geçmeyelim? Örneğin bir başkanlık sistemi olsun. Bizde cumhurbaşkanlığı şu anda semboliktir. Belki de cumhurbaşkanlığının artık icracı bir makam olması gerekiyor. Doğru yönetilmek ve arzu ettiğimiz noktaya gelmek için de buna ihtiyacımız var.

Bizim kaynaklarımız çok, “paramız yok, bağımlı yaşıyoruz” söylemi hikaye… Ülkeye 1 milyon 300 bin turist geliyor. Her birine adaya gelişte bir Euro koysanız 1 milyon 300 bin euro yapar. Kalkınma Bankası’nın bütçesinde 250- 300 milyon var. Reel Sektör Destekleme İstikrar Fonu’nda bizlerden kesilen 300 milyon toplandı. Biz hala Türkiye’den gelecek 170 milyonun yolunu bekliyoruz “ne zaman gelecek” diye. Burada para var aslında, kaynakları aslında doğru kullanırsak herşey olur.

SORU: Kaynakları yönetememe sorunumuz mu var sizce?

AVUNDUK: Tabii ki kaynakları kullanma sorunumuz var, çünkü gelen hükümetler işi öğrenene kadar icraat süresi sona eriyor. Hükümetlerin ömrü kısa sürüyor, başlanan iş yarım kalıyor, sil baştan başlıyoruz. O yüzden mevcut elimizdeki kıt kaynakların en iyi şekilde kullanımını sağlayacak yönetim şekillerine ihtiyacımız var. Şimdikilerle olmaz, bu net. Benim görüşüm bu, şimdikilerle olmaz. Milletvekillerinin oy kaygılarından vazgeçmesi gerekiyor ki rahat çalışabilsinler. Bir de Türkiye’de olduğu gibi, konularla ilgili bilgi sahibi olabilmeleri açısından milletvekillerinin danışmanları olması gerekiyor… Danışmanlar iyi olmalı ki sektör temsilcilerinin sorunlarının, taleplerinin ne olduğunu anlayıp ona göre milletvekillerini bilgilendirsinler. Değişen hükümetlerle konuların ve bilgilerin de değişmemesi şart. Bakanlar da o kadar insan kabul ediyorlar ki konuşulanlar akıllarında kalmıyor. O nedenle biz artık bakanlara gitmiyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Postası Gazetesi’ne konuştuk, manşette “Her şeyimiz hazır, süt ürettirmiyorlar” diye yer aldı. Ancak bu manşetten sonra muhalefetten veya iktidar partisinden bir kişi bile bizi arayıp “nedir durum?” diye sormadı. Kimse bizi dinlemiyor. Neden? Çünkü herkesin algısı farklı yerde. Herkes Cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenmiş durumda.

MEVCUT POPÜLİST YAPIYLA KENDİAYAKLARIMIZIN ÜZERİNDE DURMAMIZ İMKANSIZ”

SORU: “Kendi ayaklarımızın üzerinde durmalıyız” ifadesi son dönemlerde çok seslendiriliyor oldu. Eğer iş dünyası, üretici üretemezse, onları güçlendiremezsek, sorunlarını çözemezsek, ekonomik anlamda istenen noktaya gelemezsek “ayaklarımız üzerinde durma” konusunu gerçekleşebilir mi?

AVUNDUK: Gerçekleşemez… İmkansız… Bu şekilde, mevcut popülist yapıyla bizim kendi ayaklarımızın üzerinde durmamız imkansız.  Ne zaman ki sen bu ülkede reel sektörü geliştirirsin, ne zaman ki sen turizmi, eğitimi, sanayiyi, ticareti ve hizmet sektörünü geliştirirsin, işte o zaman bu ülke kalkınır. Öbür türlü kalkınma olmaz. Hükümetlerin gailesi şu anda, “eylem olmasın”, “memur ödensin”, “çekler ödensin”den ibaret. Bunları yapınca, “Biz bu ülkeyi iyi yönetiyoruz” diyorlar ama öte yandan aslında elmanın içine kurtlar girmiş, elmayı boşaltıyorlar da bizim haberimiz yok. Fakat dıştan da parıl parıl parlayan şık bir elma görüntüsü var. Neden? Çünkü, gürültü yok, eylem yok, memur ödeniyor.

Memurun ödenmesini sağlayacak veya eylem olmasını engelleyecek, bütçeye girdileri sağlayan özel sektör ne durumda? Onlar sessiz sakin, gitmekle, yok olmakla meşgul. Onların yok olduğu yerde sen ihracat yapmazsan, kaynaklar dışarıya giderse, bağımlı olursan olmaz. Reel sektörü yüceltmez, geliştirmezsek, onlardan toplanan vergilerle, onlardan oluşan katma değerlerle bütçeyi beslemezsek bütçenin dışa bağımlılık ve kırılgan yapısı hiçbir zaman değişmez.

SORU: Yani o zaman sözde mi kalır kendi kendimizi yönetmek?

AVUNDUK: Kesinlikle sözde kalır. 10 sene önce bu ülkeye gelen turist sayısı ile bugünkü rakam arasında ciddi bir fark var. 10 yıl önceki 5 yıldızlı otel sayısı ile bugünkü rakam arasında da ciddi fark var. Şu anda biz 26 bin yatağa ulaştık. 22 tane 5 yıldızlı otelimiz var. 10 sene önce, 5 yıldızlı otel yarısıydı. İhracatın artması, dışa olan bağımlılığımızın azalması lazım.

“2019’DA BİR YIL ÖNCESİNE GÖRE İHRACAT DÜŞTÜ”

SORU: Ülkede ihracat neden bu kadar düşük? 2018’e göre ihracatın geçen yıl daha düşük gittiğini açıklamıştınız?

AVUNDUK: Doğrudur, ihracat 2018’e göre 2019’da daha düşük gitti. KKTC’nin ortalama en yüksek geldiği ihracat, 125-130 milyon dolara kadar yükseldi. Yanlış anımsamıyorsam 3- 4 yıl önceydi.  Şimdilerde ihracat 100 milyon dolara kadar düştü. Bunun iki sebebi var; birincisi, dolar çok arttığı için. Örneğin Türkiye’ye yapılan ihracatta miktar aynıdır ancak dolar bazında düşüş var. Farklı bakmak lazım buraya. Bir de örneğin kendi sektörümden bahsedeyim üretim düştü. Örneğin çiğ süt üretimi düştü, üretim düştüğü için ihracat azaldı. Talep var ama talebi karşılayacak hammadde yok. Fabrikalar bu işe hazır, altyapı hazır. Bizim günlük 1 milyon 200 ton sütü işleyecek modern tesislerimiz var ama üretilen süt 400 ton.

“HAYVANLARI KESTİLER, SÜT ÜRETİMİ AZALDI”

SORU: Süt verecek inek mi yok?

AVUNDUK: Evet, inek sayısı azaldı, hepsini kestirdiler. Küçük baş da öyle. Giden dörtlü hükümet destekleme anlamında Hayvancılar Birliği ile bile bile yanlış karar aldı. Geçmişte alınan karar, gelen hükümetin de işine geliyordu. Gelen hükümet, giden hükümetin kararını yürüttü ve dolayısıyla kesilebildiği kadar kesildi hayvanlar. Konu şu; siz iki ton süt ürettiğinizde hükümet size 0.40 kuruş destek veriyor. 800 TL bölü gün. Eğer 2001 litre üretirsen destek yok. 2001- 2010 diye üretim gidiyor. Üretici de önce fazla ürettiği sütü dereye döküyor. Daha sonra, bu hayvanı beslemek eziyet olduğu için diyor ki; “Bu fazla, 400 litre sütü kaç inek veriyor?” Örneğin 8 inek mi? Kesiyor ve ondan bir gelir elde ediyor. Gidip bakana bunu anlattık, bunun doğru olmadığını söyledik. Bizim Türkiye’de hellimi tescil ettirdiğimizi hatırlattık. Rumlara karşı hakkımızı koruması için de ciddi rakamlarla avukat ödüyoruz. Süt olmadığı için Türkiye’den dahi gelen talebi karşılayamayacaksak ne anladık biz bu hak aramadan? Hellim konusunda biz Türkiye’de SÜTAŞ’a dava açtık kazandık, isim haklarını ellerinden alıyoruz. Yarın SÜTAŞ benden “şu kadar hellim istiyorum” dese karşılayamayacağım. Karşılayamayınca Türk patenti demeyecek mi “bunlar böyle yapıyorlar, bunu iptal edin de biz üretelim” diye?

SORU: Peki ülkedeki süt sorunu nasıl aşılabilir sizce?

AVUNDUK: “Bu ülkedeki üretmek istediğimiz süt miktarı ne olmalıdır?” diye karar almamız gerekiyor. Bunun kararını alıp üretim için 2- 3 sene bekleyeceğiz. İkincisi; et ve süt besiciliğini birbirinden ayırmalıyız. Bu çok önemlidir. Biz sapla samanı birbirine karıştırıyoruz.

SORU: Hükümet ya da bakanlık et üretenlerle süt üretenleri ayırmazsa bu sorunlar bitmeyecek mi?

AVUNDUK: Aynen öyle. Et üretenlerle, süt üretenler ayrılmalı. Eğer ayırmazsa, üretici “hem etinden, hem sütünden yararlanacağım” diye yola çıkarsa sıkıntı doğar. Üretici, inekten elde ettiği sütü, diğer et için üreteceği ineklerin maliyetini de oraya yüklüyor. Bu sefer de “süt beni zarar ettiriyor” diyor. Bu kez gidip fiyat istiyor, bakanlık vermiyor. O da eylem yapıyor. Eylem yapınca da bakanlık zorla imalatçıdan fiyat alıyor, kendisi katkı yapamıyor. Şu anda piyasada 7 liraya varan süt var. Türkiye’de bu 4-5 lira. Rum tarafında da bu böyle. Bir litre süt onlarda 1- 2 Euro’dur. Bakmayın bizim açımızdan Euro’nun yüksek olmasına. Bir kilo hellim 40- 50 lira. Bir kilo et 100 lira. Asgari ücret, ortalama çalışanın eline 3 bin TL geçiyor. Bunun yüzde 1.5’u hellime, yüzde 3’ü ete gidiyor. Bu durum hayatı pahalılaştırıyor, alım gücünü düşüyorlar.

“KAÇAK ET NEDENİYLE NE YEDİĞİMİZİ BİLMİYORUZ”

SORU: Peki kaçak et sorunu ne olacak?

AVUNDUK: Ülkeye ciddi oranda kaçak et geliyor. Ne yediğimizi bilmiyoruz. Hangi restorana giderseniz gidin yediğiniz etin menşei belirsiz. En güvendiğin kasabın etinin menşei belli değil.

SORU: Türkiye’den et getirilmesi çare olacak mı pahalı ete ve kaçakçılığa?

AVUNDUK: Karkas et ithalatı bir yerde kolaylıktır ama dengeleyemezsen kötü bir alışkanlıktır da. Bir sıkıntı yaşadığın için getirirsin ancak bir rapor çıkaracaksın; “Bizim şu kadar hayvanımız var, onlar şu kadar zamanda şu kadar doğuracak. Şu kadar et üretimi olacak” diye. “Tüm adanın et ihtiyacı 100 kilo ise ve biz bunun 65 kilosunu sağlıyorsak. O zaman 35 kilosunu da 6 aylığına, bir yıllığına yurt dışından sağlayacağım, sonra da durduracağım” diyeceksin. Kıbrıs Türk Sanayi Odası, yerli üretimi savunur, ithal ürünlerle mücadele etmeyi şiar etti kendisine. Neden? Buradaki üretim artsın diye…

“EN YÜKSEK GİRDİMİZ ELEKTRİKTİR”

SORU: Ara madde ithalatı, üretim fiyatına yük getiriyor mu?

AVUNDUK: Elbette ithal ara maddenin bir ağırlığı var ama üretim maliyetlerimize etki eden ara maddeleri hem içerden hem dışardan sağlıyoruz. Bizim aslında en ciddi bir girdi maliyetimiz elektriktir. Elektrikte rakamlar çok yüksek. Şu anda biz 98 kuruşa elektrik kullanıyoruz. En yakın komşumuz Türkiye’de elektrik kullanımı 40 kuruştur. KKTC’de işçilik çok yüksektir. KKTC’de işsizlik olduğu söyleniyor. Bizde işsizlik değil, iş beğenmeme var. Ülkede 50 bin- 55 bin yabancı işçi var. 9 bin 500 de işsiz varsa KKTC’de, demek ki aslında bizde işsizlik yok, iş beğenmemezlik vardır. Verimli olan personeli biz elimizden kaçırmak istemeyiz emeğinin hakkını da veririz.

SORU: Özel sektörün çalışanına düşük ücret verdiği söylemine katılıyor musunuz?

AVUNDUK: Ağırlıklı olarak özel sektörün çalışanına çok ciddi şekilde sahip çıktığını düşünüyorum. Çünkü, gidenin yerine iyisini bulamıyor. Ben kendi fabrikam için konuşayım; aklım çıkıyor çalışan gidecek diye. Gitmemesi için de olabildiğince cazip imkan sağlıyorsunuz.

SORU: Asgari ücret yükseldiği zaman işverenin sıkıntıya girdiği söylemine katılıyor musunuz?

AVUNDUK: Asgari Ücret Saptama Komisyonu’nda bizi dikkate almıyorlar. Orada bir enteresan yapı var.

SORU: Komisyonda İşverenler Sendikası var, onlar sizi temsil etmiyor mu?

AVUNDUK: Biz İşverenler Sendikası’na üye değiliz. O sendika bizi temsil etmiyor. Bu ülkede eğer asgari ücret belirlenecekse, bir kere asgari ücretin tanımının doğru yapılması gerekiyor.

İkincisi de asgari ücreti belirleyecek olanların da asgari ücreti verecek kişiler olması lazım. Asgari ücretle yanında adam çalıştırmayan veya yanında hiç adam çalıştırmayan bir sendikanın veya bir kurumun orada oturması ve karar vermesi doğru değil. Gelen giden hükümetlerim veya şu anki hükümetin de buna göz yummasını hayretle karşılıyorum. Ben olsam bir an önce bunu düzeltirim.

Komisyon üyelerinin yenilenmesi gerekiyor. Biz ilgili yerlere yazı da yazdık; asgari ücretin tanımının tekrar yapılması gerektiğini anlattık. Tanımda deniyor ki, “Bir kişi çalışarak 4 kişilik bir aileyi geçindirecek.”  Böyle bir dünya yok. Bize göre; iki kişi çalışacak ve 4 kişilik bir aileyi geçindirecek. Eğer bir kişi çalışırsa 3 bin TL alır ve 4 kişiyi geçindiremez. Ancak iki kişi çalışırsa 2 tane 3 bin TL alır, eşittir 6 bin TL eder ve o zaman 4 kişilik bir aile geçinebilir. O yüzden o tanımın değişmesi gerekiyor.

   Üçüncüsü; ‘asgari ücret’ diyoruz yani en düşük. Hiçbir iş bilmeyen, vasıfsız bir işçiye verilecek miktardır. Bunun verilip verilmeyeceğini de denetlemek hükümete kalmıştır. Denetimlerini yapacaktır. Tüm işverenler de aynı değildir, çalışanın hakkını gasp edebilirler.

SORU: İç piyasada ithal mallarla nasıl bir rekabet içerisindesiniz?

AVUNDUK: Adaya gelen bazı ürünlerin ucuz olmasının nedeni şu; geldiği ülkenin ihracat rejiminden yararlanan firmalar, çok ucuz fiyata buraya mal satıyorlar. Buraya 100 bin dolarlık ihracat yaptığı zaman, bunun karşılığında dahili işlem belgesi ve benzeri avantajlardan yararlanıp, içeriye başka başka gümrüksüz ürünler getirebilirler. Örneğin sen Türkiye’de 100 bin dolar süt ürünü ihracatı yap herhangi bir ülkeye veya Kıbrıs’a o 100 bin dolara karşılık gelen bir hesaplama sistemi vardır, bununla dahili işlem belgesi alınır. Dahili işlem belgesi neye yarar? Herhangi bir süt ürününü gümrüksüz getirebilirsin. Gümrük ne kadar Türkiye’de süt ürünlerinde? Yüzde 180. Gümrüğü yüzde 180 olan bir ürünü adaya gümrüksüz getirdiğin zaman sen, Kıbrıs’ta gönderdiğin ürünleri çok ucuza satabiliyorsun. Çünkü Türkiye’deki hükümet, üreticiyi korumak için buldu bu yolu. İyi de yaptılar bence. Benzer uygulamayı biz de önerdik hükümetlerimize ama kabul ettiremedik. Bizler bu kâr marjı çok yüksek olan ürünlerle mücadele ediyoruz burada. İyi miyiz? Evet iyiyiz. Bugün artık buradaki otellerin tamamı bizim ahşap malzemelerimizi kullanıyorlar. Yurt dışından kesinlike mal gelmiyor. Sadece sandalye gibi hareketli mobilyalar geliyor. Biz tuvalet kağıdı ihraç etmeye başladık. KKTC üretimi beyaz peyniri soktuk otellerimize. Oteller şu anda ciddi anlamda yerli ürün tüketiyorlar. Kalitesi iyi ve rakabetçi fiyat. Özellikle turizm işletmelerinin çoğalması, yerli sanayinin nefes almasını sağladı. Biraz daha iç pazarda iyi olursak eğer, bu kez üretimi artırıp ihracata yönelebiliriz. Bunun için de girdi maliyetlerinin düşürülmesi gerekiyor. Reel sektörün öyle ya da böyle desteklenmesi şart. Başka türlü bu ülkede refah düzeyi yükselmez.

    

Candan Avunduk, Haber Kıbrıs’tan Ali Baturay ve Selda İçer’in sorularını yanıtladı

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.