19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarının ardından 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmalarının imzalandığı günde Garanti Antlaşmaları çerçevesinde 650 kişilik Türk Askeri Alayı yanında 950 kişilik Yunan Askeri Alayı Kıbrıs’a ayak basarken Rum-Yunan ikilisinin hedefleri bu antlaşmaları Enosis’e sıçrama tahtası olarak kullanmaktı!.
Nitekim, 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarını imzalamasının ardından 6 Mart 1959’da Kıbrıs’a dönüşünde bu antlaşmaları imzaladığı için kendisini tenkit edenlere Makarios: “Merak Etmeyiniz, Bu Antlaşmalar Enosis’e Sıçrama Tahtası Olacak” demişti.
Geriye dönüp bakacak olursak ilerleyen günlerde “1960 Anayasası ile Kıbrıs Türklerine çok haklar verildi” diyen Makarios, Kıbrıs Türk Halkını ‘azınlık’ durumuna düşürmek için 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yapmak istediği değişiklikleri Cumhurbaşkanı Yardımcısı Liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ün reddetmesinin ardından 22-26 Kasım 1962 tarihleri arasında Ankara’ya kadar gidecek ancak eli boş dönecekti.
Bu gelişmelerin ardından Enosis hayallerini gerçekleştirmek için Makarios düğmeye basacak ve de Garanti Antlaşmaları çerçevesinde Adada bulunan Yunan Alayı desteğinde 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile Enosis’e giden yolu açmak isteyecekti. Nitekim, Kıbrıs Türk halkını öncelikle 8 saat içerisinde Lefkoşa’da teslim almayı ve 24 saat içerisinde de Ada genelinde etkisiz hale getirmeyi hedefleyecek ancak Kıbrıs Türk halkının anavatanımız Türkiye’nin desteğindeki direnişi nedeniyle bunu başaramayacaktı.
O günde, Kıbrıs Türk halkını birkaç gün içerisinde dize getireceğine inanan Rum liderliği yanılacaktı. Nitekim Lefkoşa’da hedefine ulaşamayan Rum-Yunan ikilisinin silahlı saldırıları ve katliamları kısa süre sonra ada geneline yayılacak ve de 11 yıl boyunca devam edecek ancak Anavatanımız Türkiye’nin desteği nedeniyle Rum-Yunan ikilisi hedeflerine ulaşamayacaktı.
5 Ağustos 1964’ten itibaren binlerce Rum-Yunan askerinin Erenköy bölgesine gerçekleştirmiş oldukları saldırıların ardındanTürkiye Cumhuriyeti Başbakanı İsmet İnönü Hükümeti’nin verdiği emirle , Erenköy’e sıkışıp kalan Türkleri kurtarmak amacıyla 8 Ağustos 1964’te, saat 17.30’da Türk Savaş Uçakları (F-100 ve F-86) Erenköy’deki Rum Savaş Gemilerini ve askeri birliklerini bombaladı. Türk Savaş Uçaklarının saldırısıyla birlikte Rumlara ait Sahra Topu Bataryaları, diğer bazı silahlar, 5 Rum Şilebi ve 2 Yunan Hücumbotu etkisiz hale getirilirken başta Makarios ve Grivas olmak üzere Rum-Yun Askeri Birlikleri bölgeden geri çekileceklerdi.
Ancak Rum-Yunan ikilisi Megali-İdea hayallerini gerçekleştirme peşinde olmaya devam edeceklerdi. Nitekim, 21 Nisan 1967’de Yunanistan’da gerçekleştirilen askeri darbe ile yönetimi ele geçiren Albaylar Cuntası ilerleyen günlerde 15 Kasım 1967’de Yunan Cuntası desteğinde EOKA-B’nin Geçitkale ve Boğaziçi köylerine gerçekleştirmiş olduğu silahlı saldırıların da esas hedefi Anavatanımız Türkiye’nin duruşunu görmekti. Nitekim o günde Türk Savaş Uçaklarının gerçekleştirmiş olduğu ihtar uçuşlarının ardından, BM Güvenlik Konseyinin de devreye girmesiyle 12 000 Yunan Askeri ve E. General Grivas’ın Adadan çıkması sağlanacaktı.
Bu gelişmelerin ardından Enosis’e giden yolda zamana oynamayı tercih eden Makarios, Kıbrıs Türk halkını ekonomik yokluğa iterek, Adadan göç etmelerini sağlamayı ve Kıbrıs’ı yavaş yavaş ele geçirmeyi planlarken Albaylar Cuntası Enosis’e giden yolda ters düşecekti.
15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntasının Makarios’a karşı gerçekleştirmiş olduğu darbenin esas amacı Enosis’in bir an önce gerçekleşmesini sağlamaktı. Nitekim o günde Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te Kıbrıs Helen Devletini ilan edecekti. Anavatanımız Türkiye’nin bu gelişmelere seyirci kalması mümkün değildi. Nitekim gerçekleştirilen 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu ve 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildi. Yıllarca devam eden görüşme sürecinde olumlu bir sonuca varılamamasının ardından 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir.
Geriye dönüp baktığımızda; 3 Haziran 1968’de Rauf R. Denktaş ve Glafkos Klerides arasında başlayan toplumlararası görüşmeler yıllarca devam etmiş ancak başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İlerleyen günlerde de Rauf R. Denktaş-Klerides, Denktaş-Makarios, Denktaş-Kiprianu, Denktaş-Vasiliu arasında devam edecek ancak başarısızlıkla sonuçlanacaktı.
17 Nisan 2005’te KKTC Cumhurbaşkanı olarak seçilen ve 24 Nisan 2005’te göreve başlayan sayın Mehmet A. Talat ile Papadopulos arasında başlayan görüşme sürecinde sayın Talat kısa sürede olumlu sonuca ulaşacağına inanıyordu!. O günde sayın Mehmet Ali Talat-TassosPapadopulos , BM Genel Sekreteri Yrd. Gambari huzurunda bir araya gelerek “İki toplumlu, iki kesimli ve siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon” temelinde kapsamlı bir çözüm bulunması için teknik komitelerin oluşturulması hususundamutabık kalmışlardır.Ancak GKRY lideri Papadopulos’un uzlaşmaz politikaları ve Enosis’e giden yolu açmak istemeleri nedeniyle bir sonuca varılamayacaktı.
Güney Kıbrıs’ta Şubat 2008’de gerçekleşen başkanlık seçimlerinin ardından Hristofyas’ın GKRY başkanı olarak seçilmesiyle birlikte 21 Mart 2008 mutabakatı ile tam teşekküllü müzakereler yeniden başlayacak, çalışma grupları ve teknik komitelerin oluşturulması hususunda mutabık kalmışlardı. 23 Mayıs 2008 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı sayın Mehmet A. Talat ve GKRY lideri Hristofyas 2. Kez bir araya gelerek, üzerinde mutabık kaldıkları ortak vizyonu ilan etmiştir. Buna göre ; iki kesimli , iki toplumlu ve ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarında tanımlandığı şekliyle siyasi eşitlik temelinde bir Federasyon kurulacağı ve bu ortaklığın tek uluslararası kimliğe sahip bir federal hükümetin yanı sıra eşit statüye sahip bir Türk Kurucu Devleti ile Kıbrıs Rum Kurucu Devleti tarafından oluşturulması hedefleniyordu. Ancak Rum liderliği iş ciddiye binince bu hedefleri sulandırmaya çalışacaktı..
İktidarda olduğu yıllarda Hristofyas: “..EOKA’dan ilham alıyorum, EOKA bize yön veriyor; Makarios’un izindeyim. Kıbrıs meselesi işgal meselesidir. Garantilere yoktur. Hedefim, Kıbrıs’ı birleştirmektir, hedefim Türkiye’yi adadan çıkartmak ve de Kıbrıslı Türklerle, Türkiye’nin irtibatını kesmektir.” diyordu.. Hristofyas’ın hedefi, Kıbrıs’ı Helen adası yapmaktı ve de koşulsuz olarak direkt Türkiye ile muhatap olmaktı, Kıbrıs Cumhuriyeti ünvanını Anavatanımız Türkiye’ye kabul ettirmekti, ama hedefine ulaşamayacaktı, Rum-Yunan ikilisine bu fırsat verilmeyecekti . Hristofyas: “Türk askerinden kurtulmanın yolu, iki toplumlu federasyonu görüşmek ve oluşturmaktır, ancak merak etmeyiniz, iki kesimli federasyonun uygulanması mümkün değildir” diyerek Türk askerinden ve garantilerden kurtulduktan sonra iki kesimli federasyonu uygulamak niyetinde değilim demişti.
KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’a göre “Rumlar için tek sorun “Türk askerinden kurtulmak ve Garanti Anlaşmasının lağvı!.. Üniter devlet, tek halk, tek egemenlik diyerek , Rum idaresini meşru hükümet tanıyan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yasa dışı olduğunu vurgulayan BM Güvenlik Konseyi kararları ile AB normlarına yapışıp kalmalarının nedeni de budur” Kaynak: https://haberkibris.com/c39c1d-2011_01_13.html
Ne yazık ki, dün olduğu gibi bugün de aramızdan bazıları KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ı uzlaşmaz olarak suçlayanlar vardır!. KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı sayın Rauf R. Denktaş’ın, olası bir siyasi çözümde öncelikli hedefi Kıbrıs Türk Halkının egemenliği idi. Rauf R. Denktaş: “ Egemenlik konusu halledilmeden toprak ve Harita konusunu görüşmeyeceğim” diyordu.
Ama ne yazık ki aramızdan bazıları bu söylemleriyle Denktaş’ı uzlaşmaz ilan edecekler ve de siyasi çözüm adına teslimiyetçi bir politika izleyeceklerdi.Bu düşünce içerisinde olanlara sormak gerekir; Kıbrıs’ta siyasi çözüm adına KKTC’nin 2. Cumhurbaşkanı sayın Mehmet A. Talat ve de KKTC’nin 4. Cumhurbaşkanı sayın Mustafa Akıncı da verdikleri tüm tavizlere karşın neden Rumlarla adil ve kalıcı bir siyasi çözüme varamamışlardı?
Neticede başarılı bir sonuca ulaşamamalarının ardından KKTC’nin 2. Cumhurbaşkanı sayın Mehmet Ali Talat: “Daha Ne yapayım Gidip Kendimi Saray Önünde Asayım Mı” derken, göreve gelmesinin ardından KKTC’nin 4. Cumhurbaşkanı sayın Mustafa Akıncı; Kıbrıs’ta siyasi çözüm adına KKTC Meclisinin dahi bilgisi, dışında BM Genel Sekreteri’ne 11 Ocak 2017’de Cenevre Konferansında ‘Harita’ vermişti!.. O günde Rum tarafının sunduğu harita için sayın Akıncı “Kabul edilemez”. Bunu Kabul Edecek Bir Tek Türk De Çıkmaz” demişti.
Yine,7 Temmuz 2004’te Crans Montana Konferansının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından KKTC’nin 4. Cumhurbaşkanı sayın Mustafa Akıncı: “Bu Bizim Neslin Son Denemesiydi” demek durumunda kalacaktı..Yine o günde T.C Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu: “Federasyon görüşme süreci bir daha başlamamak üzere sona ermiştir” demişti.
“Kıbrıs sorunu Megali-İdea’dan kaynaklanan bir sorundur, hedefi KKTC’ni yaşatmak ve tanınmasını sağlamaktır” yönündeki politikasını dile getirerek 18.10.2020’de KKTC’nin 5. Cumhurbaşkanı olarak seçilen sayın Ersin Tatar; 27-29 Nisan 2021’de Cenevre’de gerçekleşen 5+BM gayrı resmi toplantısında KKTC’nin egemenliğinin tanınmasını ve Türk tarafının statüsünün Rum liderliğinin statüsüne getirilmesini vurguladı ve de hiç kimsenin Kıbrıs Türk Halkının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden vazgeçerek Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yama olmasını beklemesin” demişti.
Sonuç olarak; Kıbrıs’ta adil ve kalıcı siyasi çözüm bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması ile mümkündür. Kıbrıs Türk Halkına düşen görev bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak ve de anavatanımız Türkiye’nin desteğinde tanınmasını sağlamaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…