İsrail siyasal İslamın ağababası geçinen İran’ın molla rejimine fena daldı, İsrail hava kuvvetleri İran hava sahasını resmen yolgeçen hanına çevirdi, mollaların yarattığı askeri ve nükleer tesisleri sabah akşam gümbür gümbür nokta atışlarıyla vuruyor.
Molla rejimi ise elindeki füzeleri sürüler halinde, hedef filan da gözetmeksizin, İsrail şehirlerine gönderiyor.
İsrail’in hava savunma sistemleri İran’dan gelen füzelerin yüzde doksandan fazlasını engelliyor ama bazıları hava savunma kalkanının arasından sıyrılıp, rastgele şehirlere düşüyor.
Buna karşılık, İran’ın hava savunma sistemini yerle bir eden İsrail, İran’ın karada görünür durumda olan tüm askeri ve nükleer tesislerini toz duman ediyor.
Molla rejiminin hiçbir zaman güvenmediği İran silahlı kuvvetlerine alternatif olarak kurduğu, molla rejiminin koruyucusu ve kollayıcısı, siyasal İslam’ın İran içindeki paralel ordusu olan Devrim Muhafızları tayfası ise bulabildiği her deliğe girmiş durumda, canlarını kurtarma derdine düştüler, ortalıkta görünmüyorlar.
E, kolay değil, erkeklikleri, güçleri saçını başını düzgün örtmedi diye kafalarını kıra kıra, döve döve katlettikleri kız çocuklarına yeten, kendilerine ve diktatörlüklerine karşı olan herkese karşı olabilecek en vahşi ve acımasız yöntemleri uygulayan bu zorba molla ordusu, sıkıyı görünce, elebaşları da havaya uçurulunca, ne yapsındı yani…
Etrafı kendisinden hiç hoşlanmayan, ellerinden gelse bir kaşık suda boğacakları Müslüman ülkelerle dolu İsrail ise, özellikle öz varlığını tehdit eden tüm siyasal İslam temsilcilerini hedef tahtasına koymuş, çevresindeki tüm Müslüman ülkelerin de ödünü patlatmış durumda…
Diğer taraftan, İsrail’in siyasal İslama karşı giriştiği bu kavgada en ufak bir hata yapma ve zafiyet gösterme şansı yoktur; eğer hata yaparsa ve zafiyet gösterirse, çevresindeki düşmanlar üzerinde yarattığı korkunun ve güç etkisinin zayıflayacağını, bunun da kendisine karşı kısa veya uzun vadede başka zararlı etkileri olacağını pekala da biliyordur.
Siyasal İslamın ağababası rolünde olan, Müslüman ülkelerin arasında da en güçlüsü geçinen İran’a karşı aylarca planlayarak giriştiği benzeri görülmemiş taktik saldırı ve birkaç dakika içindeki yıkıcı etkisi, İsrail’e karşı düşmanlık besleyenlerin kara kara düşünmesine yetip de artmıştır bile.
Kendilerine karşı gelen herkesi “Allah’a karşı gelmekle” suçlayan ve doğrudan idam eden, vatandaşlarına bile vahşette ve acımasızlıkta sınır tanımayan, bölgedeki tüm radikal cihatçı terör örgütlerini var gücüyle destekleyen, çıkarları uğruna Yunan-Rum-Ermeni lobisiyle bile nerdeyse yarım asırdır haşna fişne olan, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı elinden gelen her türlü kötülüğü yapan, İsrail ve Yahudi düşmanlığından beslenen, kadim İran medeniyetini din sömürüsüyle yok eden, İran’ın özellikle petrolden gelen trilyonlarca dolarlık gelirlerini cukkalayan, bir eli yağda bir eli balda yaşayan, cehaletten, Yahudi odaklı düşmanlıktan ve yobazlıktan beslenen molla rejimi bu kez en az kendileri kadar acımasız, düşmanlarını hiç acımadan ezen, hedef düşmana saldırırken düşmanının çevresinde uzaktan yakından onunla alakalı her şeyi ve herkesi yok etmekte tereddüt etmeyen, siyasal İslamla kavgasında en ufak bir zafiyet gösterme lüksü de olmayan, kimseden de korkusu olmayan, akıl yönünden de rakipsiz bir düşmanla karşı karşıya…
Bu kavganın sonucu da çoktan bellidir, İsrail kaybedeceği bir savaşa bugüne kadar hiç girmedi, girdiği bütün savaşları da, kendisi de kayıplar verse de, çatır çatır kazandı…
Şu anda Amerika’daki İran’ın çıkar ortağı Rum-Yunan-Ermeni lobisi, nafile bir çabayla Yahudi lobisini destekleyen Trump’ın hızını kesmeye çalışıyor.
İran’ın kendini Allah yerine koyan molla rejimi Türkiye Cumhuriyeti için bir tehdit oluşturduğu sürece, tam 55 yıldır Türkiye’nin başına bela olan Asala ve PKK terörünün bir numaralı destekçisi, koruyucusu ve kollayıcısı Rum-Yunan-Ermeni lobisinin, Yunanistan ve Ermenistan’ın vazgeçilmez bir ortağıdır, din kardeşi değildir ama en sağlamından çıkar kardeşidir, çıkar ortağıdır…
Molla rejimi iktidara gelene kadar doğu Akdeniz coğrafyasında İran, Türkiye, Irak, İsrail ve Suriye kendi aralarında zaman zaman çıkar çatışmasına düşseler de, zaman zaman sürtüşseler de, genel olarak devlet yapıları ve rejimleri birbirine benzeyen, laik yapıda rejimlerden oluşan ve sürtüşmeleri savaşa dönüşmeyen, birbirlerine karşı hadlerini olabildiğince bilen devletlerdi.
İran’daki Fransa destekli rejim değişikliğinden sonra, (ki Fransa doğu Akdeniz’de bölgesindeki İstiklal Savaşı neticesinde fena halde sakatlanan çıkar savaşından hiç vazgeçmemişti) bölge adım adım siyasal İslamın sebep olduğu, İran’daki molla rejiminin her türlü başını çektiği, vahşette ve dehşette sınır tanımayan bir kaosa sürüklendi.
Türkiye düşmanlığı söz konusu olduğunda, son 55 yıldır askeri, siyasi ve ekonomik güçleriyle değil, çoğunluğu vahşette sınır tanımayan cihatçı terör örgütleri olan taşeron terör örgütlerini kullanarak, rakip komşularını yıpratma taktiğini benimseyen ve başını da İran’ın molla rejiminin çektiği doğu Akdeniz devletleri için din kardeşliği değil, çıkar kardeşliği ön plana çıktı ve tam da batı emperyalizminin istediği şekilde, birbirlerini gırtlaklamaya başladılar.
Kutuplara ayrılmış bir doğu Akdeniz coğrafyasında bir o yana bir bu yana yalpalayan, işine geldiğinde İsa’ya, işine geldiğinde Musa’ya yaranmaya çalışan, ama her ikisine de bir türlü yaranamayan, “elhamdülillah Müslümanız” derken tarihin gördüğü en tehlikeli siyasal İslamcı, emperyalist uşağı terör örgütlerinin Türkiye’nin içine ve çevresine yerleşmesine göz yuman, sonra da aldatıldık, Rabbimiz affetsin diyen, bir türlü Cumhuriyetin kuruluş değerlerine de sahip çıkmayan, hatta Cumhuriyetin kuruluş değerlerini yıkmak için özel uğraş vereyim derken kendi ayağına bile sıkmakta tereddüt etmeyen, dün katil dediklerine bugün kardeş diyen, dün şerefsiz teröristbaşı dediğine bugün sayın diyen, önder diyen AKP iktidarının, İran molla rejiminin tepetaklak gitmesinden sonra İsrail lobisinin oklarının hedefi haline geleceği kesindir.
İsrail bütün dikkatini, 2000lerin başına kadar trilyonlarca doları teröre harcaması dolayısıyla bir türlü ekonomisini doğrultamayan, bu yetmemiş gibi, içine doldurulmasına müsaade edilen milyonlarca mültecinin sorunlara sorun eklediği bir Türkiye’nin zaten erozyona uğramış prestijini, ekonomisini, sosyo-kültürel hayatını, siyasi yapısını son 23 yıldır tamamen yerle bir eden AKP iktidarına döndürecek ve AKP rejiminin zaten sallantıda olan belini kırana kadar da durmayacak...
Bunun için de ta kuruluşundan beri 75 yıldır doğu Akdeniz coğrafyasında en büyük ticari ortağı olan Türkiye’ye savaş açma gibi niyeti yoktur… Ayrıca, Türkiye’ye savaş açarsa NATO’ya da savaş açmış sayılacağı için bu yolu asla denemez, nihayette kendi de NATO devletlerinden ciddi destek almaktadır, ki bu desteği de en ufak bir şekilde sakatlamak istemez, Türkiye ile olan kritik ticari ilişkilerini de sakatlamak istemez…
Dahası, İsrail’in artık kendisine bölgedeki emperyalist hedeflerine ulaşmak için bahaneler yaratacak Hamas, HTŞ, El Kaide, Işid, Hizbullah gibi siyasal İslam taşeronlarına ve onları yoktan var eden, koruyup kollayan İran molla rejimi gibi güç odaklarına da ihtiyacı filan yoktur…Ok yaydan İsrail’in istediği doğrultuda çıkmıştır, istediği menzile de ulaşmıştır…
İsrail şu anda İran ile giriştiği savaşta Ahtapotun kesildiğinde tekrar çıkan kollarıyla değil, kafasıyla uğraşmaktadır, kafa koptuğu anda kollar anında cansızlaşacaktır…
PKK’nın İran kolunun İsrail’e destek açıklamasında bulunması da boşuna değildir, görünen köy kılavuz istemiyor, adamlar şimdiden kendilerini İsrail taraftarı ilan edip, yakın gelecekte İsrail’in müttefikliğinin ve yeni Ortadoğu oluşumunda hak payı olmanın garantisine sahip olmak istiyorlar.
Bölgedeki dengeleri çok iyi değerlendiren İsrail, her türlü hazırlığını yapıp, İran’a tam da zamanında balıklama daldı, hem nükleer altyapısını çökertti, hem askeri alt ve üstyapısını çökertti, hem de molla rejiminin prestijini yerle bir etti…
Hiçbir iç ve dış destekleri olmayan mollalar diz çökünce, ki çok sürmez, çökecekler, yelkenleri mecburen indirecekler ve İsrail’in istediği hizaya gelecekler, sonra da sıra AKP iktidarına gelecek.
İsrail’in AKP iktidarını hedefe alması, ekonomik, teknolojik ve siyasi açıdan büyük bir hezimete uğratması mevcut şartlarda hiç de zor değil… Hele de yıllar içinde Türkiye’nin içine mülteci kılığında doldurulmuş, Türkiye’nin her türlü kanını emen, ülke içinde sonsuz bir sorunlar yumağına dönüşen, ülkeye ve millete gerçek anlamda bir kuruşluk faydası olmayan, aksine zararı olan milyonlarca ne idüğü belirsizin kaçta kaçının kime hizmet eden bir ajanlar, katiller ordusu olduğunun bilinmediğini, Mossad’ın dillere destan operasyonel gücünü, ve keza, dünyada Yahudi lobisine hizmet eden, bağlı olan finansal güçleri dikkate alırsak!!!
Örneğin, ta Afganistan’dan otobüslere doldurulup, İran molla rejimi tarafından Türkiye sınırına taşınıp, Türkiye içine salınan milyonlarca genç Afgan’ın kim olduğunu, ne olduğunu, nerede ne halt ettiklerini, İran’ın neden bunları özellikle Türkiye içine boca ettiğini, kaçta kaçının kime, nasıl hizmet ettiğini, Türkiye içinde ne haltlar karıştırdıklarını bilen var mı?
Suriye’den Türkiye’nin içine ellerini kollarını sallayarak sel gibi akan mülteci kılığındakilerin tam olarak kim olduklarını, ne olduklarını, ne yaptıklarını bilen var mı?
Haberlerden sabah akşam polisin Türkiye’nin her köşesine çöreklenmiş silahlı suç örgütleriyle mücadelesini izliyoruz ama gerçekte polis bu ithal suç çeteleriyle ne kadar başarılı, bilen yok, zaten sayıları o kadar çok ve Türkiye’nin her köşesine dağılmışlar ki, polisin bunlarla mücadelede tam olarak başarılı olmasının da imkan ve ihtimali yok…
İran gibi sınırlarından kuş uçurtmayan, mollaların güvenliği için devlet içinde paralel ordu, paralel istihbarat örgütü, paralel polis şebekeleri kuran diktatör bir devletin kılcal damarlarına kadar girmiş, bir vuruşta bel kemiğini kırmış bir İsrail acaba Türkiye’nin içine dolan milyonlarca ne idüğü belirsizin arasında, günü geldiğinde Türkiye’nin altını üstüne getirecek, AKP iktidarının da belkemiğini bir vuruşta kırabilecek sağlam bir ekibi Türkiye’nin içine de sokmuş mudur, sorusunu sorsak!!!
Cevap muhtemelen “evet, bu ciddi bir olasılıktır” şeklinde olur!
Kısacası, Türkiye’nin içindeki dertlerin, özellikle de terör ve mafyatik işlerin hemen hemen tümü ithal dertlerdir.
Bu arada, Kafkaslarda koruyup kolladığı, eğitip donattığı ve Rusya’nın hem Kafkaslarda hem de Afganistan’da başına bela olan siyasal İslamcıları besleyen, ama bir anda kendini yardıma muhtaç durumda bulan ve yapayalnız kalan İran, şimdi Rusya’nın da yardımını alamıyor…
Rusya’nın İran-İsrail savaşındaki serzenişleri sadece ve sadece Amerika’ya karşı dostlar alışverişte görsün, laf olsun torba dolsun modundaki protestolardan başka da bir şey değildir.
Ağırlıklı olarak İsrail’in ve kısmen de Türkiye’nin yardımıyla Azerbaycan karşısında feci bir yenilgiye uğrayan Ermenistan da kuyruğunu kıstırmış durumda, en ufak bir şekilde sevgili çıkar kardeşi İran’a yardım yapamıyor, kılını kıpırdatması halinde başına gelecekleri çok ama çok iyi biliyor…
Netice olarak, İran’daki bütün devlet gücünü kendi ellerinde toplayan, devlet içinde yarattıkları paralel yapılarla zorbalığa dayalı tam bir siyasal İslam diktatörlüğü kuran mollalar, İran’da öyle bir düzen yarattılar ki, bir taraftan vahşi bir zorbalıkla kadim İran medeniyetini çökertirken, diğer taraftan giriştikleri ve Yahudi düşmanlığı odaklı siyasal emperyalizm girişimleriyle kendi sonlarını da hazırladılar.
Duruma göre kardeşim Esad’ın zalim Esed’e dönüştüğü, katil Sisi’nin kardeşim Sisi’ye dönüştüğü, alçak ve hain bölücübaşının sayın Apoş’a, sayın kurucu öndere dönüştüğü bir süreçte, günün sonunda kaderle yüzleşme vakti geldiğinde, köşeye sıkışan AKP iktidarının tek taktiksel kurtuluş çaresi; “kardeşim Netanyahu” serenatları olabilir!!!
Olmaz mı, ne dersiniz?
Neden olmasın, bal gibi de yağ gibi de olur!
Olmasına olur, amma ve lakin, bu Netanyahu, öyle sazan gibi her oltaya gelecek cinsinden, süslü laflarla kandırılacak, allanıp pullanınca niyetini, hedefini değiştirecek bir balık değil; hiçbir düşmanla kader ortaklığı yapmayan, yapılmasına da izin vermeyen, hedefinden şaşmayan, acımasız, intikamcı, en beklenmedik anda saldıran, hedefini paramparça etmeden durmayan, önüne çıkan köpekbalıklarını bile bir lokmada yutan, parçalayan, tıpkı siyasal İslamın Yahudi nefretinden beslendiği gibi, siyasal İslam nefretinden beslenen bir orkadan farksızdır…
Zırcahilin önde gideni siyasal İslamcı müsveddeleri Yahudi düşmanlığından beslenmeyi kendilerince bir hak olarak görüyorlardı, hala da görüyorlar…Amma ve lakin, aynı hakkı, yani siyasal İslam düşmanlığından beslenmeyi Yahudi liderliğinin de kendilerine bir hak olarak görebileceğini ve buna göre de varoluş politikalarını geliştirip, güçlendireceklerini ve uygulamaya sokacaklarını da nedense hiç düşünmüyorlar…Dedik ya, zırcahilin önde gideni bunlar, belayı sadece kendi elleriyle ve ağızlarıyla davet ettikleri yetmiyor, kendilerini yok edecek karşı gücü yaratmak için de ellerinden geleni yapmakta tereddüt etmiyorlar!...Sonra da sanki onca haltı kendileri yememiş, onca vahşetin yaratılmasından kendileri sorumlu değilmiş gibi, Siyonist rejim bize saldırıyor diyerek yaygarayı basıyorlar…
Zırcahil siyasal İslamcıların, yardakçılarının ve taşeron terör örgütlerinin beslendiklerini sandıkları kötülük, aslında tam da kendi elleriyle yarattıkları ve kendilerini hiç acımadan yok edecek olan ve en az kendileri kadar acımasız olan kötülüğün ta kendisidir…
Yukarda bahsettiğim üzere, 7 Ekim’den beridir İsrail siyasilerinin özelde Erdoğan’ı, genelde ise tüm AKP iktidarını hedef alarak salladıkları tehditlerin de altı boş değildir, yol yakınken alınabilecek her türlü siyasi ve güvenlik tedbirinin alınmasını zorunlu kılan tehditlerdir, tabi Türkiye’nin içinde bulunduğu kaotik ortamda alınabilecek bir tedbir filan da artık kaldıysa…
Kaldı ki, söz konusu olan Türkiye’nin bölünüp parçalanması olduğunda, bugün İran’ın dayak yemesine sesini çıkarmayan Rum-Yunan-Ermeni lobisi, şu an AKP iktidarını düşman olarak gören Yahudi lobisi ile en sağlamından bir işbirliğine girmekte en ufak bir tereddüt göstermez… Bunlara Amerikan emperyalizminin uydusu Kürtler de katılır, ve bunların tümünün birden güçlerini birleştirmesiyle birlikte, ki bugünkü mevcut şartlarda bunlar güçlerini kesinlikle birleştirirler, hatta bunlara yeniden dizayn edilmiş İran ve Amerikan güdümündeki Irak bile katılır, işte o zaman AKP iktidarı için yandı gülüm keten helva demektir…Kimbilir, belki de kapı arkasında AKP karşıtı koalisyonu kurmuşlardır bile…
İsrail’in Dışişleri Bakanı’nın da durduk yerde Türkiye’yi Kuzey Kıbrıs’ı işgal etmekle suçlaması da bu işbirliğinin işaret fişeğinden başka bir şey değildir.
Rum tarafının son bir senedir Kıbrıslı Türklere karşı tam bir abluka uygulamasına geçmesi de boşuna değildir.
Bu entrikaların ve kaosun ortasında kalan Kıbrıs Türklerine gelince; birilerinin “Hadi canım siz de, onlar da kim oluyor, öyle birileri var mı ki!” diye sorduklarını duyar gibiyim…
Neyse, son perde henüz oynanmadı ama oynanırken figüranlarının ve piyonlarının da biz olacağımız kesindir…