Bütün dünyada süregelen savaşlar ve çatışmalar, bir de savaşın başka bir şeklini oluşturuyor. O da psikolojik savaştır.

İnsanlar bir savaş esnasında kafa bakımından güçlenmek ve dayanmaya ihtiyacı vardır.. Bu da psikolojik yönden dayanma gücü, ayakta kalabilme ve moraldir.

Eskiden gazeteler manşetten bir haber yayınlarlardı. Hani gazetecilerin asparagas dedikleri cinsten. Manşetten verilen haber, esasında siyasete dayanır. Düşünüyorum... Manşetten ne verilebilir?

Şu anda devam eden İsrail-İran savaşı insanların psikolojisini bozdu ve bu savaştan nasıl kurtulurum anlayışına dayandı.

Savaş büyüdükçe ve insanlar öldükçe bu ateş dışa ve çevre ülkelerine yansıyor.

Manşetten “Netenyahu öldü” diye verirseniz, İsrail’in moralini bozar, İran’a da yürek gücü verirsiniz. Halbuki Netenyahu ölmemiş, ama birçok insan da buna inanmış. Veya ABD Başkanı Tramp’ın uçağına bomba konmuş ve Tramp ölmüş. Veya bir süikasta kurban gitmiş. Birden ortalık karışıyor, bu yalan yüzünden. Ta gerçek anlaşılıncaya kadar ezenle ezilen arasındaki fırtına dinene ve gerçek anlaşılıncaya kadar.

Psikolojik savaşın en büyük aracı bilgisayar marifetiyle hazırlanan özel efektler ve görüntülerdir. Mesela füze taşıyan on tane aracı bilgisayar marifetiyle binlerce olacak şekilde düzenleyebilirsiniz.

Psikolik savaşı hazırlayanlardan birisi de cep telefonlarıdır. Yani düşmanı çökertmek için cep telefonlarına gelen yıkıcı görüntüler, inandırıcılık sağlıyor.

Gerek İran olsun, gerek Filistin ve İsrail olsun. “Ok yaydan çıktı” anlayışıyle yapılan yıkıcı ve yok edici savaşın yarattığı yıkımlar ve yok olan kentler, devamlı yayın aracı olarak görüntülenince sizin bile moraliniz bozulur.

İsrail’in katlettiği bebeklerin cesetleri bir meydanda kuzu gibi kefene sarılı yerlerde yatıyorlar. Her bebğin başında ağıt yakan bir kadın vardır. Bu görüntülere daha da dramatiklerini ilave ederek dünyaya yayarsanız, İsrail’in aleyhine, ezilen leyine bir avantaj sağlamış olursunuz.

Biraz de Kıbrıs’a gelelim...

1963’ten 1974’e kadar geçen süreçte, Rumların yapmış oldukları kıyımlar ve görüntüler, Türklerin en büyük psikolojik yıkıları olmuştur. Lakin yine de Kıbrıs Türkü dayandı ve kendince bazı tedbirler aldı güçlenmek için.

O zor günlerde Kıbrıs Türkü hep Türk askerinin gelmesini bekledi ama gelmedi, savaş uçaklarının uyarı uçuşlarından başka. Bir de Erenköy bombardumanı... Hepsi o kadar. Lakin bu durumu anlayan Rumlar, radyolarında “Bekledim de gelmedin” şarkısını çaldılar, çaldılar durdular. Devamlı o şarkının çalınması bizim için menfi yönden bir etkileşimdi.

Herşeyi elinden alınan Kıbrıs Türkü, kendi radyosunu araba aküleriyle kurdu. Telefon ahizelerini de mikrofon yaptılar.

O radyo niçin kuruldu? Birkaç nedeni var.

Birincisi bölük pörçük olan adadaki Türklerle haberleşmeyi sağlamak, ikincisi bozulan moralleri düzeltmek için radyo skeçleri ve müzik yayınlamak, üçüncüsü de Rumların morallerini bozmak. Bu maksat için süper Rumcası ile BRT’de Rumca yorumlar yapan Cafer Elgin vardı.

Rahmetlik Cafer bey, o kadar güzel Rumca konuşurdu ki, Rumlar onun Türk olduğuna bile inanmazlardı. Ayrıca değerli dostum rahmetlik Saffet Soykal vardı. O da bir zamanlar Beyaz’ın programında fenomen olmuştu. Onun da müthiş Rumcası vardı. Bu iki arkadaşımız Rumların moralini ve psikolojisini bozacak konuşmalar ve yorumlar yaparlardı. Yani psikolojik savaş veriyorlardı.

Harekat öncesinde tam on bir yıl gettolarda yaşamak zorunda kalan Türklerin en büyük eğlencesi ve moral kaynağı, Girne kapısında yapılan bayrağı göndere çekme ve gönderden indirme törenleriydi. Ben de dahil herkes ailesini alır ve Girne Kapısında bandoyu, göndere çekilen bayrağı halkın sevincini izlerdik.

Milli günlerde çok etkili resmi geçitler yapılır.

Savaşta ölen düşman sayısı iki yüzse faraza, o sayıyı bin ikiyüz yapar ve halkınıza moral, düşmana da psikolojik yönden bir yıkım yaşatırsınız.

Yani söylemek istediğim, bir savaşta psikolojik savaşın önemi, hayli etkilidir.