Türkiye Cumhuriyeti Cumhubaşkan Yardımcısı bazı resmi temaslar için geldiği KKTC’de bize yürek verdi diyebilirm. O “yürek” kelimesinin karşılığı da “gerçeklerle moral bulmak”tır.

Rum yönetimine yönelik verdiği en önemli mesaj şudur:

“Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin son dönemlerde mülkiyet meselesi üzerinden başvurduğu tutuklama hamleleri karşılıksız kalmayacaktır.”

Ve Cevdet Yılmaz devam ediyor...

“Rum yönetimi, KKTC’nin ekonomik gelişmesini engelleme çabalarına girmiştir. Yatırımcıyı tutuklamaya yönelik tavırları, Cenevre’de yakananan uzlaşıcı tavra uygun değildir. Siyasi girişimlerden vazgeçmelerini bekliyoruz. Taşınmaz Mal Komisyonunun çalışmalarını en güçlü şekilde desteklemeye devam edeceğiz. Unuttukları birşey var. KKTC’nin Anavatan’ı Türkiye Cumhuriyeti vardır.”

Cevdet Yılmaz’a bu sözleri söyleten yine Rum idaresidir.

Cevdet Yılmaz’ın vurgu yaptığı “”tutuklama hamleleri karşılıksız kalmayacaktır” sözlerinden Rumlar ne anlarlar veya ne anlamamazlık gösterirler bilemem. Gerçek olan odur ki, uluslararası siyesette yok yoktur. Yani siyaseti ben şahsen bir pingpon topuna benzetirim.

Topu atarsınız ve top size geri gelir. Veya topu atarlar, siz geri gönderirsiniz.

Bu görüşten hareketle bir gün veya bir an öyle bir gelişme yaşanacak ki, Rumlar yaptıklarının bedelini yine garantör ülke Türkiye sayesinde alacaktır. Ne zaman ve niçin sorusunun cevabını bugün vermek mümkün değil. Ama mutlaka bir durum, beklenmedik bir zamanda olacaktır.

Rumların artık defterden sildiği Grivas’ın Geçitkale olaylarında yaptığı kahramanlığı, Türkiye’nin ültimatomuyla adeta başını kuyruğunun arasına sokarak, Yunanistan’a dönüşü ve bölgenin askerden arındırılması, yine Türkiye ve Türkiye’nin siyaseti ile gerçekleşmiştir.

Rumlar bir gün Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanacağına hiç bir zaman inanmamıştır. Cevdet Yılmaz’ın “bu yaptıkları karşılıksız kalmayacaktır” sözleri de ona benzer.

Gerçek olan şudur ki, Rumlar “Yarım Kıbrıslarıyla ve cüce boylarıyla atıp tutuyorlar. Ve dünyayı hala kandırmaya devam ediyorlar.”

Rumların bütün çırpınışları Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünü sonlandırmaktır. Esasında hayal görüyorlar.

Türkiye Cumhurbaşkan Recep Tayyip Erdoğan’ın üstüste iki BM Genel Kurulu’nda “Artık KKTC’yi tanıyın” çağrısı yapması çok önemli bir hamleydi.

Şimdi soruyorum.

Yunanistan BM Genel Kurulu’nda “KIBRIS’ı Yunanistan’a bağlayın, ENOSİS’i gerçekleştirin” dedi mi? Demedi. Daha doğrusu diyemedi. Çünkü Türkiye’nin elinde tapu gibi garantörlük anlaşması var. İşte o anlaşmadır ki, KKTC’nın var olmasına emin adımlarla gerek Türkiye, gerekse KKTC yoluna devam ediyor.

Çok yoktur... Bundan birkaç ay önce bir Rum siyasinin yaptığı vurgu vardı.

“Türkiye TAKSİM’i gerçekleştiriyor.”

Rumların bir diğer korkusu da TAKSİM’in kalıcı hale gelmesidir.

Yani biz Türkler yıllarca Kıbrıs sorununun çözümünde TAKSİM için çırpındık durduk ama, bunu başaramadık. Rumların korkusu olan TAKSİM’i de yine Rumlar sayesinde kalıcı hale gelmesini sağladık.”

Nikos Sampson, büyük kahraman (!) hatıralarında Yunanistan’dan hain veya ihanet eden diye söz eder.

Yani soruyorum.

Rumlar akıllarını başlarına alacaklar mı? Hala bıçağa yumruk vuruyorlar ve elleri kana bulanıyor.

İşte gerçek ortada. Adı konmamış bir bölünmenin TAKSİM olmadığını kim ilan edebilir ki? İşte bal gibi de TAKSİM gerçekleşti.

Şayet Rumlar “Nereden dönersek kardır” anlayışını kabul edilmez siyasetlerin bir tutturmaca yaparsa ne ala. Kabul etmezlerse yine kendi bilecekleri iştir.

Cevdet Yılmaz’ın bize verdiği yürek bütün bunları kapsıyor. Yani bir gün Rumların bu yaptıklarına karşılık verilecektir. Ben buna yürekten inanıyorum.

Ağzına sağlık Sayın Cevdet Yılmaz...