Kıbrıs Türk ve Rum halkları arasında ortaklık temeline dayalı olarak 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları temelinde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Anlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti ilan ediliyordu. Konu anlaşmalar Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde anayasa, adadaki Kıbrıs Türk ve Rum halklarının eşit hak ve statüsüne dayandırılmıştı.. Ancak Rum-Yunan ikilisinin Megali-İdea hayalleri nedeniyle 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulduğu şekli ile yaşamasına şans verilmeyecek ve de 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile yıkılacaktı.
Bu gelişmelerin ardından Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyine taşınması sonrası alınan 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı karara itiraz eden Rauf R. Denktaş’a adaya giriş yasağı konulacaktı. Yine o günde Kıbrıs’a Barış Gücü Askeri gelmesine karşın Rum-Yunan silahlı saldırıları tüm adaya yayılacaktı.
Nitekim 9 Haziran 1964’te tarihinde gizlice adaya gelen Yunan Ordusundan E. General Grivas’ın komutasında Rum-Yunan ikilisi 1 Ağustos 1964’ten itibaren Erenköy ve bölgesindeki Türk yerleşim birimlerine silahlı saldırıya geçerlerken hedefleri önemli bir köprü başı olarak gördükleri Erenköy ve bölgesini ele geçirmek ve oradaki Türkleri denize dökmek ve de Kıbrıs Türk halkının Anavatanımız Türkiye’ye çıkış kapısını kapatmaktı. O günde Türkiye’nin tüm ihtarlarına rağmen Rum-Yunan ikilisinin silahlı saldırılarına devam etmelerinin ardından 8-9 Ağustos günü Türk Savaş Uçakları yeri göğü inletir ve bombalarını yağdırırken 10 Ağustos’ta ateş-kes ilan edilecekti.
Ancak Yunan Cuntasının Yunanistan’da 21 Nisan 1967’de iktidarı ele geçirmesinin ardından 15 Kasım 1967’de Yunan askerleri desteğinde RMMO ve EOKA-B tarafından Geçitkale ve Boğaziçi köylerine gerçekleştirilen silahlı saldırıları ile birlikte Anavatanımız Türkiye’nin gerçekleştirdiği ihtar uçuşlarının ardından 12000 Yunan askeri ve General Grivas’ın adadan çıkması sağlanırken konu antlaşmalar çerçevesinde Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş da Adaya giriş yasağının kaldırılmasının ardından 13 Nisan 1968’de adaya gelecekti.
Yaşanan bu gelişmelerin ardından 13 Nisan 1968’de Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş ve Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides arasında 3 Haziran 1968’de başlayan ve yıllarca devam eden görüşme sürecinde Enosis’e giden yolu açmak istemeleri nedeniyle olumlu bir sonuç alınamayacaktı.
15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası desteğinde RMMO ve EOKA-B’nin Makarios’a karşı düzenledikleri darbenin esas hedefi Enosis’i gerçekleştirmekti. Nitekim Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te Kıbrıs Helen devletini ilan edecekti. Bu gelişmelere seyirci kalması mümkün olmayan Anavatanımız Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgeliliğin oluşmasının ardından 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe devleti ilan edildi. Yıllarca devam eden toplumlararası görüşmelerde olumlu bir sonuca varılamaması üzerine KTFD Meclisinin oy birliği ile aldığı kararla 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz ilan edildi.
Netice itibarıyla yıllarca devam eden görüşme sürecinde KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş-Klerides, Denktaş-Makarios, Denktaş-Kiprianu, Denktaş-Vasiliu , KKTC’nin 2. Cumhurbaşkanı Mehmet A. Talat-Papadopulos, KKTC’nin 3. Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu-Hristofyas, Dr. Derviş Eroğlu-Anastasiadis, KKTC’nin 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı-Anastasiadis arasında yıllarca devam eden görüşmelerden; Rum-Yunan ikilisinin Enosis’e giden yolu açmak istemeleri nedeniyle olumlu bir sonuca varılamayacaktı.
Nitekim, görüşme sürecinde kısa bir sürede olumlu sonuca ulaşacağına yürekten inanan ancak görüşme sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından KKTC’nin 2. Cumhurbaşkanı sayın Mehmet Ali Talat: “Daha Ne Yapayım Gidip Kendimi Saray Önünde Asayım Mı” demekten kendini alamayacaktı.. Benzer şekilde KKTC’nin 4. Cumhurbaşkanı sayın Mustafa Akıncı da verdiği tüm tavizlere ve de KKTC Meclisinin bilgisi dışında Kıbrıs’ta siyasi çözüm adına ‘Harita’ vermesine karşın 28 Haziran 2017’de Crans Montana’da başlayan 5+BM Konferansında aldığı tüm tavizlere karşın Rum-Yunan ikilisi 7 Temmuz 2017 sabahının erken saatlerinde 03.30’da Crans Montana Kıbrıs Konferansını terk edeceklerdi.
O günde sabah 03.30 sıralarında yaptığı basın toplantısında BM Genel Sekreteri Guterres: “Ne yazık ki yapılan özverili çalışmalara rağmen taraflar ortak bir noktada uzlaşamadı” demişti. Yine o günün sabahında “Kırmızı çizgilerimizi net bir şekilde gösterdik. Türk askerinin tamamen çekilmesi ve Türkiye’nin garantörlüğünün tamamen kalkmasının ne Kıbrıs Türk tarafı ve ne de Türkiye için kabul edilebilir bir yaklaşım değildir” diyen Türkiye Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu: “Anastasiadis Türkiye hizaya gelmeli” diyor. Bu bir saygısızlıktır. Ne demek Türkiye hizaya gelmeli. Bu bir küstahça bir söylem .” Demişti.
Neticede 27-29 Nisan 2021 Cenevre Konferansında son noktayı koyan KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar : Kararlılığımız halkımızın siyasi eşitliğini, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü ile Türk askerinin Kıbrıs’taki varlığını korumak, halkımızı azınlık durumuna düşürmemek ve tek gerçekçi çözüm yolu olan egemen iki ayrı devlet modeli hayata geçirmek yönündedir” ifadelerini kullanmıştı.
Ama ne yazık ki, Rum-Yunan ikilisinin Enosis’e giden yolu açmak hedefleri çok açık ve net iken hala daha aramızda sayıları çok az da olsa Rumlarla ‘Federasyon’ çatısı altında yaşamayı hayal edenler var.. Rum-Yunan ikilisinin hedefleri çok açık ve nettir. Rumların öncelikli hedefleri Kıbrıs’ın bütününe sahip olmaktır, egemenliklerini tüm Kıbrıs’a yaymaktır, bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ortadan kaldırmaktır, Kıbrıs Türk Halkını ‘azınlık’ hakları ile ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalamaktır.
Nitekim, 18.01.2022 tarihli yerel yazılı basınımıza yansıyan haberlere göre 23.01.2022 tarihinde yapılması hedeflenen seçim öncesi “Federal Çözüm Yolunda Yapacaklarımız” başlıklı ilanlarında CTP; “Kıbrıs’ta Çözümsüzlük Buraya Kadar!” derken seçim vaadinde şunları dile getiriyorlardı: “BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu son rapor doğrultusunda, iki toplum arasındaki ekonomik uçurumun azaltılması uyarısına paralel olarak başta Mağusa, Baf, Akıncılar kapıları olmak üzere iki taraf arasında yeni geçiş noktalarının açılması ile iki toplum arasındaki ticari ilişkiler geliştirilecek.
..Bu çerçevede kapsamlı çözüme kadarki dönemde Ercan Havalimanı’nın doğrudan uçuşlara açılmasına ve limanlarımızın uluslararası statüsüne yönelik ilgili tüm taraflarla proaktif adımlar atılacak ve çözümün sürdürülebilirliği amaçlanacak.. Kapalı Maraş’ın ilgili BM Güvenlik Konseyi kararları ve uluslararası hukuk çerçevesinde açılmasına yönelik taraflarla sonuç odaklı yoğun diplomatik iletişime geçilecek” denilmekteydi.
Rum liderliği tüm adanın tek sahibi olduklarına inanıyorlar. Rum liderliğine göre Kıbrıs’ta tek karar verici ve tüm kaynakların sahibi onlardır. Kıbrıs Türk ve Rum halkları eşit haklara sahip olamaz.
Sonuç olarak; Dünya kamuoyu ve Rum-Yunan ikilisi şunu çok iyi bilmelidirler ki, Ada’daki Kıbrıs Türk varlığını yok sayarak adil ve kalıcı bir siyasi çözüme varılamaz. Kıbrıs’ta bağımsız ve egemen iki devletin var olduğunu Rum-Yunan ikilisi ve BM kabul etmek durumundadırlar..
Kıbrıs Türk halkı, bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden, Anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden asla ve asla vazgeçmeyecektir..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa..