banner913
banner932
banner1032
banner1038

1894, 1936 ve 1949 Yıllarında Yaşanan Büyük Sel Felaketlerinin Unutma(K)

banner1020

banner974
1894, 1936 ve 1949 Yıllarında Yaşanan Büyük Sel Felaketlerinin Unutma(K)

banner971

Toplumlar geçmişini bilmez okumaz,okutmazsa; işte bugünlerde yaşanan acı olaylar yaşanacak, yaşanacak ama günahsız gençlerin suçu ne!

12 Kasım 1894'de,4 Aralık 1936,17 Aralık 1949 tarihinde ne olduğunu kaç kişi biliyor?50 kat yapacaklara veya herşeyi para görüp, doğayı yok eden ,derelere ev yapanlara sorsak bilemez tabii!SöyleyimLeymosun sel felâketi yaşandı ve ardından ağıtlar,türküleryakıldı,söylendi. işte meşhur "Hanaylar Yabdırdım" türküsü gibi bu olay sonucunda söylendi. Tarih tekerrürden ibarettir ders almasını bilmezseniz ya da cahil kalırsanız. Yollar, derelerin, şehirleri bastığı, Mesarya’da treninin mahsur kaldığı nasıl unutabiliriz. Özellikle 1936 Sel felaketini  yaşamış ve köylüsü için ağıt yazmış Mustafa Hulusi’den ve 1949 yıllında Lefkoşa’da öğrenci  iken 1949 trenle eve dönmeye çalışan ve Mesarya’da trende mahsur kalan rahmetli kaynatam Erol Hilmi Altunsoy’dan dinlediğim bu önemli anılar,umarım toplumumuz için ders olur diyeceğim ama değişen bir şey yok gibi!

Geçmişte yaşanan bu büyük sel felaketlerini bir anımsayalım.

12 Kasım 1894 Sel Felaketi ve Hanaylar Yabdırdım

Hanaylar yabdırdımdöşedemedim

Çifdegumruları eş edemedim

Yarim sele gider/Zalim felek ile  baş edemedim

Gonma bülbül gonma çeşme başına (daşına)

Bu gençligde neler geldi başıma

Gonma bülbül gonma dalım yog benim

Sineme saracagyarimyog benim

Hanaylar yabdırdım yüceden yüce

İçinde yadmadım üş gün üş gece

Gurbanlar keserim/keseyim döndüğüŋ/sardığıŋ gece

Gonma bülbül gonma çeşme başına (daşına)

Bu gençligde neler geldi başıma

Gonma bülbül gonma dalım yog benim

Sineme saracagyarimyog benim

LEYMOSUN SEL FELÂKETİ

Ozanı: KyriakoPapadopulû-Arakaba.

Ey yüce Allahım ümidim ancak sende

Senden sonra İsa’da ve Hz. Meryemde.

Bana yardımcı olun sizlere yalvarırım,

Yanımda toplanınız kardeşlerim, dostlarım.

Leymosun’da yer alan bu üzücü olayı

Dikkatlice dinleyiniz.

Hepiniz yas tutacak

Ve üzüleceksiniz.

Gördüğünüz gibi ben üzülerek okuyorum ağıtı.

Sizler nasıl ağlamaz, nasıl üzülmezsiniz.

Olayı anlatırken zerre kadar neşem yok,

Olayı düşündükçe gece gündüz yaşım çok.

Yanıp tutuşmaktayım, benden gayrı bilen yok.

Yüreciğim pare pare ve lâkin anlayan yok.

Bu minval üzre hayatım geçip gitmekte,

Her yerde hazır ve nazır olan

Yüce Allahıma şükretmekteyim.

Sizleri zahmete koyacağım bir dakika bekleyin.

Yavaşça söyleyeceğim hepiniz beni dinleyin.

Ki bir kentin kayboluşunu anlayasınız.

Bu kentte vuku bulan seylâp felâketinin

Tarihini öğrenmek diliyorsanız eğer...

Yüce Tanrının kenti sulara gömdüğü yıl

Doksan dört senesiydi, Ekimin sonlarıydı,

Fırtına saat sekizde başlamıştı,

Kentin yok olmasına ramak kalmıştı.

Tanrı mucizesini göstermek istiyordu,

Altı saat içinde Leymosun boğuluyordu.

Adanın her yerinde, tüm köylerinde

Yağışlar vardı.

Lâkin en çok yağış alan yer burasıydı.

Ben orada değildim, gözlerimle görmedim,

Bana, boğulmak üzre olanlar anlattı.

Havanın fırtınalı olduğunu herkes görmüştü.

Ancak yüce yaratandan kim ümidini keser.

Suyun yavaş yavaş çoğaldığını görenler

Sel felâketi olacağını anlayıverdiler.

O zaman karar aldılar ve (gemileri bağladıkları)

Halatlar hazırladılar.

Diamandidi’nin oğlu, Nicolas adına biri,

Suyun içinde yılandan daha iyi yüzerdi.

Diğerlerini kurtarmaya o karar verdi.

O ipler sayesinde pekçokları kurtuldu,

Onu methetmeliyiz, bunlar yalan değildir,

Suyun içerisinde altı saat savaşıp durdu.

Ayıbı bulunmayan altın parçası bir genç.

Çokları çabaladı fakat tanımıyorum,

Adlarını söyleyip de methedemiyorum.

Çünkü onları ben ismen bilmiyorum.

Yağmur dağlık bölgelerde başladıktan

Bir  saat kadar sonra      

Sular kente vardı,

O zaman yollara yayılmaya

Halk korkmaya başladı.

Garilli ile Vathia deresi denizle bir olmuştu,

Dört bir yandan gürleyip yağmaktaydı,

Su artık arslan gibi insanları  almaktaydı.

Çok iyi düşününüz, size tavsiye ederim,

Bu olanlar Allahın mucizesidir derim.

Orda olmayanlara bu yalan gelebilir.

Orada olanların yüzünde renk kalmamış,

Size anlatırım da içim yanar, ağlarım.

Bunları anlatırken sizlere rüya gelir,

Aklınıza yerleştirin bunlar masal değil.

Birçok insanlar kayboldu

Evler tümden yokoldu.

Sağlam kalanların da camları parçalandı.

Gökten fincan kadar dolu yağmaktaydı.

Sellerin çokluğundan dükkânlar doldu, taştı,

Evlerin kimileri çöküp insanları öldürdü.

Evlerinde kalanlar artık bir karar verip

Komşularını ve diğerlerini affetmeye başladılar,

Kendi aralarında da helâllaştılar,

Canlarını alacak olan meleği

Beklemeğe başladılar.

Kent halkının büyük matemi vardı feryadı çoktu,

Çünkü sevinçleri aniden kedere tebdil oldu.

Kentin üstüne düşen bu musibet  yüzünden

Çok zenginler mahvoldu.

Çarşılar adeta denizi andırıyordu,

Seller varılları,sandalyeleri,küpleri alıyordu.

Bezirgânların dahi çok malları mahvolmuş,

Kimileri bu yüzden hayli paradan olmuş.

Dükkânlara girerek yağları alıyordu,

Kapalı olanları param parça ediyordu.

Dükkânlarda olanı tümden alıp götürdü,

  Kıbrıs, 19 Teşrin-i Sâni(Aralık) 1894, Pazar Ertesi Sayı:118. Bu gazeteyi KüfizadeAsaf Bey 6 Mart 1883-31 Ekim 1898 tarihleri arasında çıkarmıştı.

Şimdiye dek görülmemiş büyük zararlar verdi.

Yağmurlar sona erdi, sükûnet hasıl oldu;

Kentteki tüm insanlar sokaklara döküldü.

Kederleri sebebiyle ağlayıp sızlıyorlardı,

Gördüklerinden ötürü de Tanrıya şükrediyorlardı.

Harabeye dönmüş evler,

Bu evlerin enkazı altında da

Çocuklar, kadınlar ve erkekler...

Size Allah için derim,

Asla kuşku etmeyin,

Olayda can verenlerin,

Sayısını vereyim.

Üç günden sonra bile bazı cesetler buldular,

Ölen tam yirmi üç kişi, Hristiyan ve Müslümanlar.

İyi ki kaynar su yağdırıp hepimizi yakmadı,

Günahlarımız hayli çok, Tanrıya gına geldi.

(Kaybolanların evleri yıkılmaktaydı,

Leymosun’a gidip görseniz, büyük keder içindeler,

Pekçokları evden çıkıp başka yere gittiler.

Yalvarıp yakarmadık aziz bırakmadılar,

Evlerinden çıkar çıkmaz evler yıkılıyordular,

Üzüntünün çokluğundan adeta sersemledim,

Tanrıya şükredecek gücü bulanlara da

Hayırlı vakitler dilerim.

Tanrıya canı- gönülden dua edersen eğer

İşlerin asla kötüye gitmez görüşündeyim.

Bunları bırakayım, söylemek bana düşmez.

Çünkü Allah herkese akıl, izan lûtfetti,

Kullarına anlama kabiliyeti verdi.

Beğenirse devam etmesi için

İyiyi kavrama yeteneği bahşetti.

Bu sözlere kulak verip çok iyi dinleyiniz,

Fırtınanın ardından olanları öğreniniz.

Beyler, durduktan sonra seller

Hükümet yetkilileri çıkıp

Afet bölgesini gezdiler.

İngiltere’den gayrı bu iyliği kim yapardı,

Boğulanların cesetlerini polis merkezine toplattı.

Başkan olan beyin, büyük yardımı oldu,

Hemen gelmesi için orduya haber saldı.

Zaman kaybetmeden de Lefkoşa’da oturan Valiye

Hemen telgraf çekmelerini sağladı.

Cesetleri polis merkezine götürdüler,

Ve akşamleyin tüm kenti haberdar ettiler.

İnsanların acılarına tanık olup da

Onlara üzülmemek elden gelmiyordu,

Halkı Komisiriyat’a gitmeye teşvik ediyordu.

Çağrı yapıldığından çoğu gitti sanırım,

Ekmeği olmayana ekmek vereceğini söyledi,

İylik ve afiyette olsun,

Vatandaşa çok kolaylık gösterdi.

Elan bugün fukaraya yardımını kesmedi.

Duyuruda bulunacak adam çıkarmasaydı,

Geceleyin nerde yatıp da ne yiyeceklerdi....

Ayyannaba kilisesinde de insanlar var sanırım,

Evi, barkı olmayanlar nerede gidip kalsın...

Madem ki evleri çökmüş, sellerden yıkılmış,

Koca kentte kiralık oda dahi pek yokmuş.

Bu broşürlerden alanlar fayda göreceklerdir,

Tanrının mucizesini görüp şükredeceklerdir.

Size anlatacaklarım vardır, biraz sessiz olunuz.

Bu mucize Ekim’in sonlarında yer aldı,

Seller kutsal Ayandon Kilisesini de aldı,

Kutsal mihrapla beraber çanı alıp götürdü,

Kişi iyice düşünse ağlamadan vazgeçmez.

İnsan gidip de görse ağlar hatırladıkça,

Geriye birşey kalmamış avizelerden başlar.

Beyler, beğeniyorsanız birer broşür alınız.

İşittiğime göre İkon’u çarşıda bulmuşlar.

Bir de çok iri zeytin ağacı mevcuttu,

Seller onu alarak deniz sahiline dikti.

İnsan düşünecek olsa tümden aklını yitirir,

Denizin içerisinde bir liman oluşturdu,

O zeytin ağacını ortasına kondurdu,

Onu böyle görenler orda dikilmiş sanırlar,

Kilisenin eşyası bulundu mu bilemem.

Son derece hayretler içerisindeyim

Ne diyeceğimi bilemem.

O denli çok zarar ziyan oldu ki şaşıp kaldım.

Kilise tamamen yok oldu derim size.

Yok oldu Türklerin camisi de birlikte.

Camiyi tümüyle aldı, götürdü,

Ancak minaresi ayakta kaldı.

Az ötede bir köprü yıllarca ayaktaydı,

Onca dereler geldi, hiçbir şey olmamıştı,

Tanrı istediği için onu da hemen yıktı,

Taşlarını sökerek denize sürükledi.

Ne kadar hayvanın telef olduğunu

Söylemeyi unuttum.

Sayım yapılmadığı için

Sayılarını bilemem.

Lâkin ben, çok düşünmem sonucu

Şu kanaate vardım.

Sadece bir tek handan

Altmış altı hayvanı

Alıp denize gitti.

En şiddetli aktığı yer

Gınnaplı Kahve civarıydı.

Dağlar kadar taşları

Sürükleyip götürüyordu beraberinde.

Ya da başka şeyler toplasa,

Gemileri doldururdu basa basa.

Deniz, içindeki öküzlerden ötürü

Kapkara kesilmişti.

Harnıp dolu kimi ambarları da

Seller alıp götürmüştü.

Onların hesaplarından düşürdü hepsini

Tanrı, çocuklarının yine yollar kısmetini.

Büyük Vali olayı yerinde görmeye geldi,

Çarşıya bir çeki düzen vermeye geldi.

Olay yerine bir kısım asker sevketti,

Onlara ek olarak da köylüler geldi.

Irgatlara iki şilin gündelik ödemişler,

İlk günlerde iki değil üç şilin bile vermişler.

Bunu öğrenen köylüler akın edip kente doldu,

Tüm köylerden göç hızlandı,

Gündelikler ucuzladı,

Bir buçuk şilin oldu.

Dilerim binler yaşasın

Tanrı onun mekânını

Cennet bahçesi yapsın.

İyi olan insanları yürekten severim,

Onlara babamdan çok hürmet ederim.

Bundan başkası olsa acaba sorar mıydı,

Çarşıyı böylesine düzene koyar mıydı....

Leymosun’a geleli iki gün henüz oldu,

İnsanların giderek yazılmalarını söyledi.

Herkesler bir bir gidip zararlarını yazdırdı,

Pekçok yoksul yardım umuduyla yüreğini kaldırdı.

Harice telgraf çekti,

Muhtaçlara dağıtılmak üzere

İki geminin gelip

Yiyecek ve giysi getirmesini istedi.

Size kusurumu açıklayayım,

Ben şahsen onu hiç tanımadım,

Gazetelerden gördüklerimi kaleme aldım.

Planlamaya mühendisler görevlendirdi,

Tehlikeli binaları yıkmalarını söyledi.

İnsanları toplarlar ve hemen yıkarlardı,

Büyükler toplanarak başka bir karar aldılar,

Dere yatağını değiştirmeyi kararlaştırdılar.

Çokları karardan korkup dehşete kapıldılar.

Hem fikir oldukları proje gerçekleşmeli.

Tanrının mucizesi nihayet sonra erdi,

Bu bizlere ders ola

Aklımızdan çıkmaya.

Size din konusunda söyleyeceğim çoktu,

Lâkin artık biraz da kentten haber verelim.

Zarar, ziyanın miktarı yüzbin liradır.

Bunun bin beş yüzü toplanan bağışlardır.

Yüce Valimiz ve eşi iyi niyetlidirler,

Kendisi eşiyle birlikte elli lira verdiler.

Yunanistan’dan da hemen haber ulaştı,

Elli bin drahmi de onlar bağışladı.

Mutsuz olan düşkünlere acıyıp yardım eli uzatanların

Tanrı da ömürlerini uzatsın.

Dış ülkelerden de ümit var,

İşittiğim kadarıyla dıştan da yardım var.

Şimdi Leymosun’da yaptıklarını dinleyin,

Size etraflıca anlatayım,

Sersemlemiş durumdayım.

Bazı büyük bayramlarda,

Halkın kiliselere iştiraki için

Kahvehanelerle dükkânlarını

Açmama kararı aldılar.

“Resmi bayramlarda

Kahvehaneler açık olursa

Halk oraya gidecek

Kiliseye gitmeyecek” dediler.

Şimdi bu karar uyarınca

İş yerlerini açanlara

Beş lira ceza kesilecek.

Unutulacak türden yağış ve zarar değildi,

Çok kişiler hastalanıp yataklara serildi.

Seksenlerde aynı felâket

Bir kez daha yaşanmıştı.

Önce söylemedimdi, bunları sona bıraktım.

Hangi birini hatırlayayım,

Aklım ne kadar kessin,

Lâkin bana anlatanlar vermedi,

Broşürde yazılıdır size söylediklerim.

Dostlarım şiirime artık bir son vereyim.

Tanrının afetidir diye düşünmeliyiz,

Günahlarımız yüzünden geldiğini bilmeliyiz.

Sizleri yönlendirmek benim görevim değil,

Aklıma geldiğinden demeden edemedim.

Tarihe bakılırsa işin doğrusu da bu,

Küçüklerin de, büyüklerin de

Sözlerini sen dinle,

Hiçbir zaman sakın ha asla günah işleme.

Gücü sonsuz Allahım, Hz. İsa’m, Banyiyam.

Daha çocuğum bana akıl, izan veriniz.

Olanlardan ötürü çoğu hayret ederler,

Kalkıp da değeri olmayan şeyler düşünürler.

Dostlarım, bu hikâyeye artık son verdim,

Lâkin hatırınız için biraz daha yazayım.

Belki bu kitapçıklardan hepiniz alırsınız.

O denli çok zarar gördü ki gözlerim,

Üzüntüden bir hal oldum, kebap oldu yüreğim.

Oranın bir kent olduğu asla belli değildi.

Bu Tanrının işidir iyice düşününüz.

İnanmayanlarınız gidin, kendiniz görünüz.

Memnun kalanlarınız birer kitapçık alsın,

Ve de yüce Tanrıya şükrederek yalvarsın.

Önce temiz yürekle Allaha şükrediniz,

Sonra da bu şairi der hatır eyleyiniz.

Ağıt, Leymosun'da 12 Kasım 1894'te yaşanan "Seylâp Felâketi”nde hayatını kaybeden onlarca kişinin ardından yakılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, adayı İngilizlere teslim etmesine rağmen sel felâketi sonrası Padişah Abdülhamid para yardımında bulunmuştur. Bu konu zamanın gazetelerinden “Kıbrıs” gazetesinde de geçmektedir. 

Evlenecek olan çift için yeni inşa edilmiş “Hanay”a henüz daha taşınmadan, başka bir deyişle henüz daha evlenmeden, Leymosun’da sel baskını yaşanır. Yeni hanay eski bir hanayın karşısında imiş ve sel baskınından kurtulmak için eski hanayda yaşayanlar ve düğündeki birçok kadın ve çocuk  yeni hanayın sel felâketine daha dayanıklı olduğunu düşünerek yeni hanaya geçmişler. Sel baskınında eski hanay sapasağlam yerinde dururken, yeni hanay yıkılmış ve içindekiler sel felâketinde hayatlarını kaybetmişler. Eski hanay hâlâ yerli yerinde duruyormuş.

Bu sel felâketi, 1894 yılında meydana gelmiş ve ölenler “Seylâp Şehitliği” adında bir kabristana defnedilmişlerdir. Leymosun veya diğer adıyla Limasol kentinin “Bayazid Sokağında” oluşturulan bu kabristandan bugün hemen hemen hiç iz kalmamıştır. Belirtmemiz gereken bir önemli husus da şudur:  

Olay her ne kadar Adanın İngiliz Yönetimi zamanında geçmişse de Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid Han bu felâketin yaralarının sarılması amacıyla oldukça büyük bir mali yardımda bulunmuştur.

Ayrıca Yunanistan ve İngiliz valisi ile eşinin de parasal yardım yaptıkları söz konusudur.  Ölenler arasında Rumlar da vardır.Nitekim Ayandon kilisesi yerle bir olmuş, kilisenin çanı ta denize kadar sürüklenmişti; bunun için Yunanistan da yardım etmek durumunda kalmıştır. Onlardan da ölenler olmuştu. Lâkin sel kurbanlarının çoğunu Müslüman Türkler oluşturuyordu. Şehit olan Türk hanımlar avuçlarındaki kınadan anlaşıldılar. Sular çekilinceye kadar aradan üç gün gibi bir süre geçmiş ve cesetler şişmişti.

4 Aralık 1936 Sel Felaketi ve Yakılan Ağıtlar

 Feryat

Geliniz hep toplanalım bu matemin başında,

Aramızdan koparıldı henüz pek genç yaşında,

Bir satırcık yazı bile yoktur meçhul taşında,

Senin için aziz ölü hepimiz kan ağladık.

Ah Süleyman, bizim için bir ümittin, emeldin,

Akıllıydın, bilgiliydin, çoğumuza bedeldin,

Zamanında milletini koruyacak bir eldin,

Senin için büyük şehit hepimiz kan ağladık.

Bilmiyoruz ne kabrini, ne yerini senin biz,

Zalim felek bırakmadı hayatından hiç bir iz,

Bu matemde müştereğiz küçük büyük hepimiz,

Senin için bedbaht ölü, ağladık kan ağladık.

Vücudunu katil dere nerelere sürüdü,

Seni yutan azgın sular denize mi yürüdü,

Facianın karanlığı gönlümüzü bürüdü,

Senin için garip Şevket, hepimiz kan ağladık.

Gittin, gittin, ebediyyen gençliğine doymadan,

Acep hangi kumlar gömdü cesedini soymadan,

Ulu Rabbim, pek büyüktür verdiğimiz bu kurban,

Senin için yüce şehit, hepimiz kan ağladık.

Tanrı! Kimsin, nesin ?söyle bu zulmüne sebep ne,

Neden kıydın milletimin en değerli erine,

Mel'un ecel, eserine bak sevine sevine,

Hayat değil, deha gömdün, lanet olsun şerrine,

Senin için ah Süleyman, hepimiz kan ağladık.

Kaynak kişi:Ulviye Mithat, Söz Gazetesi, 1936.

Feryat adını taşıyan bu ağıt, 6 dörtlükten oluşmakta olup 1936 yılında kaleme alınmış bulunmaktadır. Dizelerden anlaşıldığına göre bu ağıt Süleyman Şevket’in cesedinin henüz bulunmadığı günlerde yazılmış ve “Söz” gazetesinde yayınlanmıştır. Bu ağıt, sıcağı sıcağına kaleme alınmış bir ağıttır.

1936 yılında köprünün seller tarafından yıkılması sonucu Baf'ınAşelya deresinde şoförüyle birlikte denize sürüklenerek boğulan çok değerli genç ve yetenekli avukatlarımızdan Vreçça kökenli Süleyman Şevket'in anısına kaleme alınan Türkçe ve Rumca ağıtlar o dönemlerde dillere destan olmuştu. Avukat Süleyman Şevket, Kıbrıslı bir beydi. 1908( Azinas’a göre 1906 doğumludur) yılında Kıbrıs’ın Baf kazasında bulunan Vreçça Türkçe adıyla Dağaşan köyünde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Mehmet Kemal Cemal’di. Kardeşi Mahir Adataş Beyin 1993 yılında Ankara’da yayımlamış olduğu Avukat Süleyman Şevket’in Yaşam Öyküsü isimli kitabında verilen bilgilere göre babaları Mehmet Kemal Cemal Efendi, Baf kasabasında Hâfız Ali Efendi medresesinde yetişmiş ve öğretmenlik formasyonu kazanmış birisiydi. Annelerinin adı Rahime Süleyman olup okur-yazarlığı bulunmayan bir ev hanımıydı.

Şevket, doğduğu zaman annesi ile teyzesi arasında adeta paylaşılamaz olur, gece annesinde kalan Şevket gündüzü de teyzesinde geçirir. Teyzesi ve eniştesi tarafından da çok sevilen bu çocuğu neticede eniştesi bizzat okula yazdırır. Derslerinde fevkalâde başarılı olan Süleyman Şevket, liseyi 1926’da pek iyi dereceyle bitirdikten sonra İstanbul’da Hukuk Fakültesinde yüksek öğrenimine devam ederek mezun olur. Kıbrıs’ta o dönemlerde avukatlık yapabilmek için  Londra’da birkaç yıl hukuk tahsili görmek kaçınılmazdı. Bu nedenle Londra’ya giderek üç yıllık bir “Barrister-at-Law” eğitimi gördükten sonra 1933 yılında vatanı olan Kıbrıs’a dönerek Baf kasabasında avukatlığa başlar.

Avukatlığa başladığı yıl 4 Ağustos 1933 tarihinde Kıbrıs Avukatlar Barosuna da kaydını yaptırdığı bilinmektedir. Aynı zamanda “Kıbrıs Türk Atletizim Birliği” olan Yıldız’ın da kurucusuydu. Kıbrıs’ta gerek Rum gerekse Türkler tarafından çok sevilen ve başarılı bir meslek icra eden bu genç avukatımız maalesef henüz 27 yaşındayken 4 Aralık 1936 yılında bir sel felâketinde şoförüyle birlikte sulara kapılarak bu  dünyadan göç etmiş, tüm ailesini ve kendini tanıyan Rum-Türk herkesi mateme boğmuştur. Bu yetenekli Türk avukat, o dönemde yaşamış olan Türk ve Rum ozanları öylesine etkilemiştir ki ölümünün ardından her iki dilde ağıtlar yakılmış ve senelerce bu ağıtlar halkın dilinde yaşamıştır.

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.