20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’nın ardından Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu. Kıbrıs Türk halkı  Kıbrıs’ta siyasi çözüm adına anavatanımız Türkiye’nin desteğinde   13 Şubat 1975’te  Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni ilan etti.
Ancak, ne var ki  Rum-Yunan ikilisi yanında BM Güvenlik Konseyi de Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilanını kabullenememişlerdi. Nitekim, KTFD’nin  ilanını  adanın “Taksimini”  amaçlayan bir  girişim olarak değerlendiren Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Lideri Makarios; 17 Şubat 1975’te BM  Güvenlik Konseyi’ne başvurarak, konuyu görüşmek üzere toplanmasını istemiştir.
Ne yazık ki o günde de Rum-Yunan cephesi KTFD’ni “Sahte Devlet” olarak tanımlarken  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin  ilanını esefle karşılayan   BM Güvenlik Konseyi de aldığı 12 Mart 1975 tarih ve 367 sayılı kararı ile  Kıbrıs Türk Federe Devletini  “Geçersiz bir devlet” olarak ilan edecek ve de KTFD’nin ilanının geri alınmasını isteyecekti.
Neticede 13 Mayıs 1983 günü BM Genel Kurulu çok ciddi bir karar almıştır. 37/253 sayılı bu kararda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve  birliği ile bağlantısızlığı yeniden desteklenmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin  bütün ada toprakları üzerindeki egemenliği ve kontrol yetkisi tekrardan vurgulanmıştır. Kaynak: SoyalpTamçelik, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili aldığı bazı Kararların Özellikleri ve Analitik Değerlendirmesi (1964-1992), s.1251
Şu bir gerçek ki; BM Genel Kurulunun 13 Mayıs 1983 tarih ve  37/253 sayılı kararı ilerleyen yıllarda  bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanına yol açan en önemli etkenlerden  birisi olarak tarihe geçecekti.
15 Kasım 1983’te Kıbrıs Türk Halkının bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin  ilanını Rum-Yunan ikilisi ve onlara destek verenler kabullenemeyecekler ve bu gelişmelerin ardından  BM Güvenlik Konseyi aldığı 541 ve 550 sayılı kararları almıştır..
BM Güvenlik Konseyi 18 Kasım 1983  tarih ve  541 sayılı kararı ile KKTC’nin bağımsızlık ilanı “Hukuken geçersiz” sayılır ve kararın geri alınması tavsiye edilirken  BM Güvenlik Konseyi’nin 365 ve 367 sayılı kararlarının uygulanması, tarafların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı göstermesini ve nihayet “Bütün Devletlerden”, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devleti tanımamaları istenmiştir..
..BM Güvenlik Konseyi, 541 sayılı kararla KKTC’nin hukuki bakımdan geçersiz olduğunu iddia etse de  İngiliz’in  uluslararası hukuk uzmanı Prof. ElihuLauterpacht konuya ilişkin  yazılı mütalaada, Kıbrıslı Türklerin ve Rumların  siyasi bakımdan “Eşit İki Toplum”  oldukları hususunun  altını çizerek Güvenlik Konseyi’nin, dünyada barışı tehdit eden hareketlere karşı eylemde bulunmakla  görevli olduğunu ve bu tür bir hukuki beyanatta bulunmasının görev çerçevesini aştığını belirtmiştir. Lauterpacht , ayni zamanda bu beyanatın  ve tutumun , haksız ve yanlış olduğunu da ifade etmiştir..
..Halbuki Güvenlik Konseyi, hukuki sorunların Adalet Divanı tarafından karara bağlanmasını öngören BM  Yasası’nın 36. Maddesi hükmünü hiçe sayarak, KKTC’nin ilanının hukuken  geçersiz olduğu  görüşünü beyan etmiş ve  kendini yargı organı yerine  koyarak, usulde ve esasta yanlış yapmıştır. Çünkü Güvenlik Konseyi, her şeyden önce bir yargı organı değildir.  Ama yine de karar, KKTC’nin tanınmamasına ciddi bir etkisi olduğu söylenebilir. Kaynak: SoyalpTamçelik, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili aldığı bazı Kararların Özellikleri ve Analitik Değerlendirmesi (1964-1992), s.1252
BM Güvenlik Konseyi, Türkiye’nin KKTC  ile Büyükelçi  teatisi ve KKTC’nin , Maraş bölgesinin iskana açılacağına ilişkin beyanlarına tepki maksadıyla 11 Mayıs  1984 tarihinde 550 sayılı kararı kabul etmiştir.
BM Güvenlik Konseyi bu kararı ile KKTC’nin bağımsızlık ilanının geri alınması istediğini yenilemiştir.  Gerek Türkiye ve gerekse KKTC yetkilileri, bağımsızlığın gerin alınmayacağını ve söz konusu BM Güvenlik Konseyi kararlarının kabul edilemeyeceğini belirtmişlerdir. Ayrıca Kıbrıslı Türklerin haklarını ve Kıbrıs’ın özel durumunu dikkate almayan bu gibi kararları, tarafları ayrılığa ittiğini ve sorunun çözümünü daha da  güçlendirmekte olduğunu ifade etmişlerdir..
Bu gelişmelerin ardından  10 Eylül 1984’te yeniden başlayan görüşme sürecinde BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar’ın her iki tarafın görüşlerini alarak masaya getirdiği belgeyi Rauf R. Denktaş’ın kabul etmesine karşın Rum lider SpirosKiprianu’nun imzalamaktan kaçınması  sonrası  Yorgo Vasiliu ve Rauf R. Denktaş arasında Eylül 1988’de başlayan   görüşmelerde Rumların  federasyonu sulandırarak Birleşik Kıbrıs’a dönüştürme çalışmalarına karşı  KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın  Kıbrıs Türk halkının ayrı kimlik ve kendi geleceğini belirleme  hakkı konularını  Rum liderliğinin kabul etmemesinin ardından  görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanacaktı..
Güney Kıbrıs’ta 1988 yılında yapılan başkanlık seçimlerini Yorgo Vasiliu’nun kazanmasının ardından Eylül 1988 den itibaren   başlayan Denktaş-Vasiliu   görüşme sürecinde BM Genel Sekreteri  Butros Gali,   Türk tarafına %28.2 oranında bir toprak bırakan harita ortaya koydu. Güzelyurt bölgesini de Rumlara verilmesini öngören  bu haritayı reddeden KKTC Cumhurbaşkanı sayın Denktaş, en fazla %29 oranına inebileceğini belirtirken bir görüşme süreci daha  sona eriyordu.
Şubat 1993’te Rum tarafında gerçekleşen Başkanlık seçimlerinin ardından  seçimi kazanan Vasiliu ile KKTC Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş arasında 18 yıl aradan sonra yeniden başlayan görüşmelerde 10 Mart  1993’te bir araya geldiler.
Dünden bugüne yer alan görüşme süreçlerinde KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş-Glafkos Klerides, Denktaş-Makarios, Denktaş-Kiprianu,  Denktaş-Vasiliu, KKTC’nin 2. Cumhurbaşkanı Mehmet A. Talat-Papadopulos, KKTC’nin 3. Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu-Hristofyas, Dr. Derviş Eroğlu-Anastasiadis, KKTC’nin 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı-Anastasiadis arasında  yıllarca devam eden görüşme süreçleri Rum-Yunan ikilisinin Enosis’e giden yolu ısrarla açmak istemeleri nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır.. Öyle ki Anastasiadis’in “Türkiye Hizaya Gelmeli” demesi de çok çirkin bir davranış olmuştur.
Sonuç olarak;çok iyi bilmeliyiz ki; Rum Ortodoks Kilisesinin, Rum Ulusal Konseyinin ve Yunanistan’ın onay vermediği ve de vermeyeceği hiçbir siyasi çözüme  Rumlar ‘evet’ demez ve de demeyeceklerdir. Uzun yıllardan  beri gündemde olan BM parametrelerinin dünden bugüne sonuç  vermediği ve vermeyeceği çok açık ve net olarak ortaya çıkmasının bir sonucu olarak 7 Temmuz 2017’de Crans Montana Konferansı ile birlikte Federasyon görüşme sürecinin bir kez daha başlamamak üzere sona erdiği kabul edilmelidir.. Nitekim o günde KKTC 4. Cumhurbaşkanı sayın Mustafa Akıncı: “Bu Bizim Neslin Son Denemesiydi” demek durumunda kalmıştı..
27-29 Nisan 2021 tarihlerinde Cenevre’de yer alan 5+BM Konferansında KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar; Kıbrıs Türk Halkının siyasi eşitliğine, egemenliğine ve de bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sahip çıkma yönünde bir irade ortaya koymuştur.
 Yine  o günde yapmış olduğu açıklamada T.C Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu: “KKTC’nin egemen eşitliğe dayalı , iki devletli çözüm önerisine çok güçlü bir şekilde destek vermeye devam edeceğiz” demiştir.
Bu gelişmeler,  Rumların “Birleşik Kıbrıs”  sonucuna giden sözde ‘Federasyon’ önerisinin bir daha görüşme masasında olamayacağının  da çok net ifadesidir.
Kıbrıs Türk halkına düşen görev bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin tanınmasını sağlamak için anavatanımız Türkiye’nin desteğinde harekete geçmektir..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…