2000’li yılların başında “önce Amerika” teması altında, ABD’nin kendi ulusal çıkarlarını öncelemesi görüşünü savunan muhafazakâr ve sağ eğilimli düşünce kuruluşları, daha önce ortaya konmayan iki farklı öncelik dile getirmeye başladı.
Birincisi, ‘’hedef bölgemiz Asya Pasifik’tir’’.
İkincisi de ‘’ABD’nin dışa olan bağımlılığını azaltmak için enerji ithalatını düşürüp kaya gazına ağırlık vermeliyiz’’.
Bunun ABD dış siyaseti öncelikleri açısından ilk anda akla gelmeyen yansıması, İsrail ve Musevi lobisinin geri plana itilmesi anlamına da geliyordu.
Buradan hareketle İsrail’in ABD yönetimi üzerindeki ‘’etkisini ve yükünü’’ azaltmak için Türkiye’ye farklı bir rol biçmek de bu gündemin içerisinde yerini buldu.
Güçlü bir köprü rolüydü bu.
ABD’nin planı, Rusya ve İran’a karşı bölgenin günlük Jandarmalığını ve arabulucu ağabeyliğini Türkiye’nin güvencesine bırakmaktı.
AKP ile bu görevi yapmaya yetkin olacak uzun vadeli bir siyasi irade ve iktidar bulunduğu düşüncesindeydi.
O güne kadarki koşullar TSK’nin Türkiye’nin böyle bir role soyunmasına engeldi.
AKP iktidarına kadar, Türkiye’de bölgede din ekseninde siyaset oluşturmayı, askeri vesayetten de dolayı, düşünme yetkinliği pek olmayan bir Cumhuriyet dönemi yaşandı.
İsrail’in ABD yönetimi üzerindeki etkisini azaltmak, ancak bölgede İsrail’i izolasyondan kurtarmak adına, din ve mezhep ekseninde siyaset yürütmekle mümkün olabileceği düşünüldü.
Eski Türkiye’de istenilse de bölgeye yönelik dış siyasette din ekseninde siyaset yapmak mümkün değildi.
Bunu yapacak kadro yoktu. Bu tespiti yaptıktan sonra askere Ergenekon, Balyoz adları altında yapılan operasyonların esas nihai hedefi iç siyaset değil Türkiye’nin dış siyasetini düzenlemekti. İç siyasete etkisi AKP iktidarının dış siyasetteki ortak amaca hizmet edebilmesi için önünü açmaya yönelikti.
AKP’nin ilk iktidar günlerinde Musevi lobisi ile kaynaştırılmış olması da bu planın bir parçasıydı.
İsrail’in ABD’yi bölgeden ve kendinden uzaklaştırma ihtimaline hiç gönlü olmamasına rağmen, Türkiye ile yakınlaşması bir süre gayet iyi yürüdü.
Erdoğan’a Amerikan Musevi lobisinin verdiği madalya da dış siyasetin bir sembolü olarak bu dönemde oldu.
Sonra ne olduysa, İsrail’in Türkiye’nin tepkisinin ne olacağını bile bile kendine yapılan saldırılara cevaben, Filistin halkına karşı giriştiği ölçüsüz askerî harekât ile oldu. Sonrasında da tarihe geçmiş olan Davos’taki ‘’One minute’’ hadisesi kırılma noktası oldu.
İsrail devleti ve Musevi lobisi için, Obama’nın yeni öncelikleri sebebiyle, Türkiye üzerinden geri plana itilmeye yönelik açılımına sıcak bakmayanlar için büyük bir sebep oluşturdu ‘’one minute’’.
‘’Eksen kayması’’ ifadesi de yine bu dönemde Türkiye’yi ABD yönetimi içerisinde ‘’bölgenin ağabeyi’’ rolüne layık görenleri, bu görüşlerinden caydırmak için yapıldı.
İsrail, Türkiye ile çatışma haline girerek aslında ABD’nin stratejik önceliklerinde aşağıya düşmeyi önlemeye çalışıyordu.
ABD’de Türkiye’yi kullanarak İsrail’den kurtulma planını rölantiye almak zorunda kaldı. O gün bugündür de Türkiye ile ilişkiler geçici bir statüde hangi yöne gideceği belirsiz rölantide beklemededir.
Halbuki hatırlayın, Türkiye için biçilen ‘’köprü’’ niyetinin sembolü olarak Obama göreve geldiğinden çok kısa bir süre sonra Ortadoğu ziyaretine TBMM’de konuşma yaparak başlamıştı.
“Önce Amerika” sloganı ile tekrar başkan seçilen Trump, Erdoğan liderliğinde Türkiye’ye yine bir köprü rolü biçmeyi değerlendirmektedir. Bunun bir göstergesi olarak da Türk iç siyasetindeki anti demokratik gidişata şu an ses çıkarmamaktadır.
Köprüler stratejik yapılardır ama üzerinde yaşam kurulmaz yalnızca trafik akar. Alternatifi yoksa ara sıra hasar görmesine ses çıkarılmasa da yıkılmasına izin verilmez.
Türkiye tam da bu noktadadır ve kuyruğu dik tutarak bu olasılığa sığınmak durumunda kalmıştır. MHP liderinin sözcülüğünde başlatılan yeni barış süreci de geliyor olan bu konjonktürün ve olasılığın parçasıdır.
Kürtler ile barış halayı çekecek, mezhep siyaseti ile Sünni Arapların çekim gücü olacak, kanadı kırılmış yalnız bırakılmış İran’ın çıkış kapısı olacak, Rusya’nın bölgedeki kırmızı çizgilerinde dengeyi sağlayabilecek güven kazanmış diyalog yolu açık ve İsrail ile ABD yoluyla tekrar barışacak bölgenin ortak paydası olacak bir Türkiye olasılığı.
Yine de Trump gibi dış siyaset tecrübesi ve derinliği olmayan bir emlakçı ile bu ilişkinin nereye evirileceği büyük bir muammadır.
Malum kendisi dahil ne yapacağı bilinmemektedir.