Yeni Kıbrıs Partisi, Birleşik Kıbrıs Partisi ve Arif Hasan Tahsin Vakfı’nın oluşturduğu “Kıbrıslılar Barış ve Dayanışma Hareketi” heyeti, geçen hafta Rum Yönetimi Başkanı Hristodulidis’i ziyaret etti. Haliyle Hristodulidis’iin ekmeğine yağ süren bu “Türkleri” hemen kabul etmiş.
Heyete başkanlık eden İzzet İzcan bu görüşmede sözde bazı sorunları Hristodulidis’e aktardı ve o da dinledi. Hatta demografik yapımız için ondan harekete geçmesini ve Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne, Birleşmiş Milletler’e, Avrupa Konseyi’ne ve Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne şikayet etmesini Hristodulidis’ten talep etti.
Aferin bu heyete... Bravo bu heyete... Hem de yaldızlı ve yıldızlı bravo kendilerine... Kenti Anatanlar’ının onurunu küçük düşüren bu heyete vallahi bravo.
Bizi on bir yıl gettolarda yaşatan, sokaklardan masum insanları meçhul yerlerde öldürüp, meçhul yerlere gömen, binlerce insanımızı köyünden yerinden eden, memurların maaşlarını kesen, bizi ilaçsız, hastanesiz bırakan ve bütün mallarımızı ve ürünlerimizi gasp eden, güneye geçen Türklerin arabalarına zarar veren, kuzeydeki emlakçılarımızı sebepsiz yere hapse tıkan, Türk emekli sigortalarılarının yarı maaşını veren Rumlar’a sordu mu İzzet İzcan ve arkadaşları, Hristoduludis’e bunları neden yaptınız ve neden hala ambargolar uyguluyorsunuz sorularını?
Sormadı ve sormadılar! Sormadılar çünkü Türkiye’yi Rum’a şikayet eden İzcan ve heyeti, sanıyorlar mı ki önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olan Tufan Erhürman’a zarar vermiyorlar? Tufan hoca bunlara ne der bilemem. Ama gerçek olan odur ki, Kıbrıs Türk kamuoyu bunları hazmedemez ve etmeyecektir de. Devam etsinler bu tür hareketlere.
Küçük bir azınlığı temsil eden ve acayip bir tutum içinde olan beyler, “sinek de küçüktür ama mide bulandırır” misali resmen mide bulandırıyorlar. Var olmak için verilen onurlu mücaleye zarar veriyorlar.
Bunları neden böyle yorumlarım onu da söyliyeyim.
İzcan, Erhürman’a destek mahiyetinde Hristodulidis’e gitmiş ve KKTC’de Tufan lehinde kamuoyu yaratmaya çalışmış kendince ve arkadaşlarınca bence. Kendi (!) Anavatanı’nı yerden yere vurdu, onu sorgulamak lazım.
İzcan o görüşmede, Türkiye’nin garantörlük sorumluluğu bahanesiyle adaya askeri müdahalede bulunduğunu, ancak bu sorumluluğun ötesine geçerek sınır çektiğini, Kıbrıslı Rumların mülklerini yağmaladığını ve nüfus transferiyle demografik yapıyı bozduğunu söylemiş.
Halbuki Türkiye sınır çekerek bize özgürlüğümüzü ve egemenliğimizi sağladı.
İzcan’ın “Türkiye’nin askeri operasyonunun garantörlük bahanesi” sözleri ile, Türkiye’nin ve Türk milletinin yapısına kara bir leke sürdüğünü de bilmelidir.
Londra ve Zürih Anlaşmalarında bir madde vardır. O madde de, taraflardan birisinin Türk veya Rum olsun, herhangi bir hareketine karşı Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’in garantörlük hakkı vardır. Türkiye bu garantörlük hakkını ancak on bir yıl sonra kullandı, uzun zaman beklememize rağmen. Çünkü Türkiye Kurtuluş Savaşından çıkmış yorgun bir Türkiye vardı.
15 Temmuz darbesi, ENOSİS’e bir araçtı. Yine Türkiye beş gün sonra hareket etti soydaşlarını kurtarsın diye. Nikos Sampson hatıralarında Yunanistan’ı hain olarak ilan etmişti. Niçin? Çünkü Yunanistan olası bir askeri operasyonda Türkiye’yi karşısında bulacağını biliyordu. Dolayısı ile Nikos Samson bu heveslerine sünger çekmiştir.
Ben bazı gerçeklerden daha söz edeyim... Türkiye 21 Aralık 1963’ten bugüne kadar, Rumların kestiği maaşlarımıza ve gaspettiği haklarımıza karşı, bugüne kadar hala maaşlarımızı ödüyor, devasa projeler yapıyor. Asrın projesi dediğimiz deniz altından borularla KKTC’ye su nakli, milyonlarca dolara mal olmuştur. Yani Rumların bize kestiği sularımızı Türkiye bize akıtmış. Gün gelecek Rumlara da su verme durumunda olacağız, göreceksiniz. Şimdi de fiberoptic sistemini kuruyor ve dünyaya daha geniş şekilde Kıbrıs gerçeğini anlatmamıza zemin hazırlıyor.
Bir başka gerçek de eski başkanlardan ve eski AKEL genel sekreteri Dimitris Hristofyas göreve geldiği gün, “Türk askerini adaya biz davet ettik. Darbe olmasaydı, Türk askeri adaya çıkmayacaktı.”
Hristofyas’ın söylediği doğrudur. Darbe olmasaydı ve adayı Yunanistan’a ilhak etme girişimlerinde bulunmasalardı bu Türk askeri operasyonu olmayacaktı.
İzzet İzcan’a sorasım gelir.
“Senin kursağındaki lokmanın parasını kim gönderir? Türkiye mi yoksa Hristodulidis mi?”
Şayet yanıtı “Hristodulidis” ise, lütfen Kalkanlı’da Rum arazisi üzerine inşa etmiş olduğun öğrenci yurdunu Türk idaresine iade etsin ve gidip Hristodulidis’le beraber yaşasın. Hristodulidis kucağına torbalar dolusu euro’ları boşaltacak.
Zaten anımsadığım kadarı ile bir Rum hayranı yine bir Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde (yine anımsadığım kadarı ile Dimitris Hristofyas’tı, AKEL’in eski başkanına) gitmiş ve “bizim Cumhurbaşkanımız sizsiniz” deme cüreti göstermişti. İsterse o küpürleri ve o açıklamaları gazetelerden bulabiliriz.
Nitekim İzzet İzcan’ın bu talepleri Hristoduludis’e reklam yapmak için basamak oldu. Onun Basın Ofisi Müdürü Viktoras Papadopulos Hristoduludis için ne dedi, ona bakalım.
“Hristodulidis İki kesimli, iki toplumlu federal çözüme yönelik bağımlılığını ve müzakere masasına geri dönülmesi için tüm gücüyle çaba gösterecek.”
Daha söyleyecek çok sözümüz var ama şimdilik bu rezilliğe ara verelim.
Son sözüm şu olacaktır.
“Haydi Hristodulidis’i görelim bakalım Türkiye’ye ne yapacak ve nasıl bir sonuç alacak. Kuzeydeki bu devlet ve topraklar, bütün Türklerin ve Türkiye’nin de vatanıdır. Zaman ve savaşlar bütün ülkelerin başında olan demografik sorun, ister kabul ederiz, ister kabul etmeyiz, bütün bunlar Türkiye’nin takdir ve kararlarına bağlıdır. Bu da böyle biline. Görelim bakalım balligari Hristodulidis’i, ne yapacak Türkiye’ye!”