Son yağışlarda yine yağmur sularının denize aktığını gördük. Yağmur sularının denize akmasını önleyecek tedbirler herhalde yeterli olmuyor. Özal zamanında yapılan göletlerimiz herhalde dolmuştur. Şayet göletler dolmuşsa ve yağmur suları denize dökülüyorsa, demek daha da göletlere ihtiyacımız vardır.

Asrın projesiyle ülkemize gelen suyun yeni dönemde Karpaz bölgesinin sulanmasını hedefliyor. Şayet Karpaz bölgesi kuru ziraattan sulu ziraata dönerse, bu alanda büyük bir adım atılmış olacak. Lakin Türkiye’den gelen ve hem içmeye, hem de sulamaya kullanımakta olduğumuz suya rağmen diğer önlemleri de almamız gerekmiyor mu?

Son yağışlarla ilgili dehşet verici görüntüler, gerçekten insanı üzüyor. Acaba nerde hata yaptık, sorusunu getiriyor.

Bence bütün bölgelerin son yağışlardan etkilenmesini masaya yatırmak lazım.

Galiba narenciye bölgesi olan Güzelyurt bölgesine yağmurlar, diğer bölgelere nazaran daha az yağdı. Yağışların istikrarlı ve zarar verici olmaması kaydı ile, o bölgelere de yağması kabulümizdür. Allah’la pazarlığa mı oturuyoruz ne? Birden öyle kelimeler düşmüş bilgisayarıma.

Neden olmasın? Allah’la pazarlık olur mu, olur.

Gökyüzünde beliren pamuk gibi bulutlar, yerden biten bitkiler, kocamann gölge yapan ağaçlar tümden Allah’ın yarattığı varlıklar değil mi?

Şayet o varlıklara iyi bakarsak, herhalde Allah da sizi mükafatlandırır.

Bir zamanlar Güzelyurt bölgesindeki toprağın tuzlanması nedeni ile derivasyon projesi başlatılmıştı. Yani bir yerde taşıma suyla değirmeni döndürmeye çalışıyorduk. Doğanın yapısı bozulursa, siz ne yapabilirsiniz ki... Don Kişot’un yel değirmenleri ile savaşır gibi bir savaş verirsiniz.

Kıbrıs Türkü’nün 11 aylık getto hayatında bölgelerimizdeki çorak ve susuz mekanlarımız, hep taşıma suyla yapıldı. O nedenle gökten düşecek tek bir damla suya ihtiyacımız vardı. Çünkü Rumlar bu zaman zarfında Trodos’tan akan sulara barajlar yapıtılar ve Türke değişik yöntemlerle ambargo uyguladılar. Çiftçimiz ve ziraatçılarımız hep güneyden akacak suyu beklediler. Rumlar barajları dolunca kapakları açarlar ve fazla suyun bizim bölgemize lütfen akmasına fırsat verirlerdi. Kapaklar açılıp güneyden su akmaya başlayınca nrenciyecilerimiz bayram ederdi.

Bir dönemin ünlü siyasetçisi Turgut Özal KKTC’ya yaptığı ziyaretlerde iki şeye önem vermişti. Birincisi göletler ve ikincisi da küçük ve orta ölçekli sanayinin gelişmesiydi.

Bu arada Özal, yapmış olduğu çalışmalarda, selli yağmurlarla gelen afet niteliğindeki suların denize aktığını gözlemlemişti. Sanırım birkaç gölet yapılmıştı yağmur sularını bir yerde topamak için, onun zamanında.

Diyeceğim şudur...

Türkiye suyu topraklarımıza aksın ama doğadan gelen yağmur sularının da denize akmasına fırsat mermemeliyiz, diye düşünüyorum.

Göletler doğada yaşayan canlılara da bir hayat veriyor. Keklik, ördek, traş ve daha nice canlılar.

Bazen facebook’u tararken sulara doymuş nice akar sulara rastlarım. O bölgelerde yaşayan insanlar ne kadar şanslıymış derim.

Esasında o bölgelerde yaşayan insanların alışageldiği sularla haşırneşir olma alışkanlıklarının ötesinde, tropikal iklim kuşağının üzerinde olmasına bağlıdır. Neden o bölgelerde yılın 12 ayı ormanlar ve araziler yemyeşil kalır? Yeşil kalmaları Muson yağmurlarının eseridir.

O bölge insanları sokak ortasında elbiseleri ile çeşme altında veya küçük göletlerde yıkanmaları alışılagelmiş bir adettir, serinlemek adına.

Kıbrıs tropikal bölgede olmadığına göre, akan suyu da iyi değerlendirmemiz ve yağışlı günlerde o suyun denize akmasını önlemeliyiz.

Ziraatçılarımız ne der acaba?