Kıbrıs’ın kaderinde sınır geçişlerinde kapıların çok büyük bir önemi var. Bu kapılardan geçişler zaman içinde kolaylaşacağı yerde, hayli zorlaşıyor.

Kuzeyden güneye geçiş veya güneyden kuzeye geçişler, adeta insanların değişik bir ülkeye girmek ve o ülkenin kaynaklarından yararlanma sevdaları var oldukça, sınırdan geçişler de işkence haline gelmeye devam edecek.

Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda herkes dilediği yere, dilediği ortama uyma özgürlüğüne sahipti. İlk sınır geçişleri, 4 Nisan 1968’de Türklere tanınmasıdır. Hani Denktaş’ın adaya döndüğü tarih. Sadece Türklere mahsus geçişler ve geri dönüşlerdi onlar.

İkili görüşmeler de o zaman başlamıştı Denkteş’la Kleridis arasında. Yani görüşmelerin yaşı da 57’dir. Denktaş’ın adaya sokulmadığı, istenmeyen adam ilan edildiği dönemler geride kaldı. Ama Denkteş hiç yılmadı ve Rumların üstüne üstüne gitti.

Bu da bize göstermiştir ki Rumlar, hiç değişmemişler, bildiklerinden ve olumsuz tutumlarından vaz geçmemişler. İkinci ve en önemli kapılar da 2003’te açıldı. Hem Türklere hem de Rumlara. O zamanları hatırlayın bakalım. Karşılıklı kapıların açılması, özellikle Rumların özlemini çektikleri mekanları ve doğup büyüdüğü yerleri görmek hayli heyecan vericiydi. Aynı şey Türkler için de geçerliydi. Lakin Türkler, güneyden kuzeye geçerken, bütün hatıralarını arkalarına bakmadan geride bıraktılar ve kuzeyde kendilerine yeni bir dünya yarattılar.

Karşılıklı kapıların açılması, gerçekten bir merak konusuydu. Türkler sırf gezmek ve doğup büyüdükleri yerleri, bunun yanında bağ bahçelerini görmek sadece “Arkamda bıraktığım mallarım ne oldu?” sorusunun cevabıydı.

Rumların kuzeye geçişleri ise daha bir enteresandı. Arkada bıraktıkları evlerini görmek, evlerinde ikamet eden güney gömeni Türkleri tanımak hayli enteresan olaylara şahit olmamıza vesile oldu.

Bilindiği gibi eski ismi ile Dohni (Taşkent) köyü erkekleri Rumlar tarafından katledilmişler ve bütün köy kadınları erkeksiz kalmışlardı. Kapılar açıldıktan sonra güneyden kuzeye geçen Dohni’li bir Rum kadın Taşkent köyüne giderek arkada bıraktığı evini görmek istemişti. Rum kadın evinin kapısını çalınca kapıyı bir Türk şehit karısı açmıştı. Şehit eşi kadın hayatını geçireceği o evi, bahçesini bir güzel tamir ve tımar etmişti. O tımar ameliyesi esnasında ormana dönen evin yarım asırlık verigo üzüm asmasını da kesip bahçesine ferah getirmişti.

Yine nazik davranmıştı kapıdaki Rum kadınına. Buyurun evinizi görün. Rum kadın eski evini gezip salondaki koltuğa oturduğunda hayli sinirlenmişti.

Rum kadın o sinirle sormuştu şehit eşine.

“Benim o güzel asmamı neden kestiniz?”

Şehit eşi şu yanıtı verişti kendisine.

“Siz bana kestiğim asmanın hesabını soruyorsunuz. Siz bana katlettiğiniz kocamı veriniz, ben size bir asma değil on asma ekeyim” demişti.

Ne kadar dramatik bir durum. Rum kadın ne ak, ne de kara demişti. O saat kapıdan çıkıp uzaklamıştı o kadın.

Bu sadece bir tanesi.

Yazacak olsan pek çok yaşanmış gerçekler çıkar ortaya.

Şimdi işkence haline gelen sınır kapısından geçişleri kolaylaştırmak için girişilmiş, hatta bir proje olarak üçüncü şerit geçiş kapısının yapımına başlanmış. Şu anda üçüncü kapı şeridinin yapımına başlanmış.

Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman yeni seçildiği günlerden birinde Metehan sınır kapısına gitmiş ve incelemelerde bulunmuştu. Onun gündeminde sınır kapılarını çoğaltmak ve geçişleri kolaylaştırmak vardır.

Bu projeyi Avrupa Birliği finanse ediyor. O nedenle de 435 bin euro tahsis ederek gerekli sözleşmeyi imzalamıştır.

Konuyla ilgili açıklama yapan Aydemet Belediyesi Başkan Yardımcısı Rum şöyle bir şey beyan etti.

“Kontrol noktasındaki üçüncü şeridin açılması ile sorun çözümlenemeyecek. Çünkü kapı açılsa da personel yetersizliğinden sorun çözülemeyecek.”

Hani bir geline “Oyna” derler de gelin “Yerim dar” der ya, bu da ona benzer.

Geçişleri kolaylaştırmak yerine silaha milyonlarca euro para harcayan Rum idaresi, kapılardan geçişleri kolayaştırmamak için türlü bahaneler uyduruyor ve birkaç memuru görevlendirmiyor. Yani silaha para var, geçiş kapılarının kolaylaştırılması için para yok.

Daha önceki Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a sormuştum.

“Neden sınır kapısından geçişler işkenceye dönüştü?”

O da bana şöyle demişti.

“Bizim taraftan kaynaklanmıyor bu tıkanıklık. Tıkanıklık, Rum tarafına geçişler, tek sıraya indirilmesinden ötürüdür. O nedenle sınırda Türkler saatlerce bekletiliyor.”

Koskoca AB bu proje için para akıtırken persone artırımına mı para tahsis etmeyecek?

O zaman AB Rum lideri Hristodulidis’e sormalıdır.

“Neden zorluk çıkarıyorsunuz?”

Yani sınır kapısınden geçişler sözde kolaylaşıyor ama yine aynı hamam aynı tas. Daha da önemlisi Rumların sınır kapılarını işkence haline getirmeleri dönüştürmesi.