Aylardan beri yağmasını beklediğimiz yamur bir geldi, pir geldi. Nerdeyse yağmur duasına çıkacaktı çiftçilerimiz ama yağmurlar beklenenin üzerinde yağınca herkesin yüzü güldü.

Köylüler bu yağmura “yer yağmuru” derler. Yer yağmuru devamlı dolu dolu hiç durmamaca yağan yağmurlardır. Yani toprağın sindire sindire yağmura doyması.

Bundan birkaç yıl önce yine böyle bir yağmur yağmış ve Ciklos mevkiinde 4 tane gencimizi sürükleyerek ölümlerine sebep olmuştu.

Hani derler ya...

İnsanların başı tokuşa tokuşa adam olurlar. Bu da onun gibi birşey.

Geçmişten dersler çıkartılarlak tedbirler almak ve neyin ne zaman yapılması gerektiğini bilmek, zararın asgaride seyretmesini gösterir.

Bazı alçak bölgelerdeki evleri sular basmış. Özellikle dere yataklarına yapılan evler, birinci derecede zarar gören evlerdir. O zarar görenlere bazı oteller ücretsiz kapılarını açtılar, geçici olarak. Bu da otel işletmecilerinin duyarlılığıdır.

Hakikaten bu yağmurlar çiftçinin yüzünü güldürdü. Kuraklı derken bolluğa eriştik. Tarlaya atılan tohumlar herhalde vaziyeti kurtaracaklar ve yükselmeye başlayacaklar.

Bizim şu minnacık ülkemizdeki bu durumu “afet” olarak nitelendiriyorlar. Bu nedenla acil tedbirler için acil tedbirler masası kuruldu. Yani olağanüstü durum kurulu.

Geçmişten aldığımız dersler, sanırım bu defaki yağışlarda daha az zararla atlatılacaktır. Bu olağanüstü durum nedeniyle bütün belediyeler, Sivil Savunma, polisimiz ve duyarlı insanlarımız el birliği ile bu işin üstesinden geliyor.

Sivil Savunma elemanlarımız daha önce meydana gelen her acil duruma el atmışlardır. Tıpkı Hatay depremi gibi.

Bizler için bu durum gerçekten “afet” niteliğindedir. Bazen düşünüyorum... Tropikal bölgelerdeki ülkelerin yaşadıkları, bizim yaşadıklarımızın fersah fersah üstündedir. Çünkü o bölgede yaşayan insanlar her mevsim bu tür afetleri yaşarlar. Bu durumdaki ülkelerde evler mevsim yapısına göre inşa edilir. Selli sullar ve tayfunla güçlü fırtınalar o ülkeleri tamamen haritadan silecek hale getirir.

Ne bileyim... Bundan üç ay kadar önce Los Angeles’te hortumlar ve fırtınalar yüzünden o koca kent adeta yerle bir oldu. Selli suların evleri basması değil, evleri selli sularla alıp götürmeleridir. Fırtına ve hortum sonrasında açıklamalar yapılır. “Binlerce insan fırtına ve hortumdan hayatlarını kaybetti. Bunun yanında yüzlerce kayıp insanlar var” denir.

Alınan bilgiye göre Kanlıköy barajı taşmış ve taşan sular alçak bölgelere akıp gitmiş. Gerçekten alçak bölgelerdeki evler tümden su altında kalıyor.

Genel Komite’nin kurulduğu günlerde Kanlıköy barajı patlama tehlikesi geçirmişti. 1964’ün kışıydı. Barajın bütün balıkları hendeklere taşmıştı. Barajın tamiri için su çimentosuna ihtiyaç hasıl olmuştu. Zamanın tarım bakanı Fazıl Plümer BM askerleri ile işbirliği yaparak su çimentosunu gizli yollardan BM askerleri vasıtasıyle temin etmiş ve barajın yara almasını engellemişti.

Şu an yaşadığımız bu durum ortaya çıkınca güneydeki barajların kapaklarının açılarak fazla suyun bizim tarafa aktığını düşünmüştüm. Benim gibi bunu düşünenler vardır. Cumhurbaşkanımız Tufan Erhürman açıklama yapmış bu konuda.

“Güneydeki barajların kapakları açılmadı.”

Mesela geçmişteki afette sanayi bölgemiz feci şekilde etkilenmişti. Ondan sonraki zamanda Lefkoşa ve Gönyeli Belediyeleri işbirliği yaparak bazı önlemler aldılar. Bu önlemler yeterli mi? Değil elbette. Tıkanan logarlar ve derinliği olmayan kanallar, dere yatakları ve zamanın getirdiği kirlilikleri birikim ve tortuları hepten bir olarak bu durumu yaşıyoruz.

Bu durumu hemen hemen bütün gün yapılan televizyon programlarından izledik ve hala izliyoruz. Bu gibi olumsuzlukların getirdiği olumsuzluklar, herhalde bundan sonra böyle bir durumun meydana gelmesinden ders çıkarmışızdır.

Gönleyi ve Lefkoşa Belediyeyerlini takdir ediyorum göstermiş oldukları büyük çabadan ötürü. Tabii ki bu belediyelerin yetki alanları genişlediği için, görevleri de aynı oranda genişliyor. Bu tür olaylarda belediyelerimizin kullandığı gerekli araç gereç de hayli iş yapıyor.

Her ne ise. Bu da geçecek elbette, geçmiş afetlerin geçişi gibi. Kışa henüz girdik. Bundan sonra bu tür olayları yaşayacak mıyız, onu da zaman gösterecek. En önemlisi insanlarımızın yapılan uyarılara uymalarıdır. Yani insanlarımızın da bütün görevlilere yardım etme durumu var.

Doğal afetlerle uğraşmak gerçekten çok zordur. Doğal afetler meydana geldiğinde “Allah’ın tokadı” deriz de, yine de bildiğimizden şaşmayız. Alçak yerlere, dere yataklarına evler yaparız. Mali rant peşinde olan kişiler, Mimar Mühendis Odası’nın uyarılarına kulak vermelidir. Odanın uyarıları yol göstericidir esasında.

Özellikle kırsal bölgelerde Rumdan kalma kerpiç evler, ne kadar dayanacak bu tür afetlere? Bunları geçmişte de yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.

Böyle durumlarda siyaset bir tarafa atılmalı. Yani afet uğraşlarını siyasete dayandırılmamak ve kullanmamak lazım. En önemlisi iktidar-muhalefet işbirliği halkımızı da rahatlatır.

Siz ne istersiniz siyaseti? Siyaset, bu kötü durumun bitmesi için uğraş veren çalışanların ta kendisidir.

Kısaca merak etmeyin ve endişelenmeyin. Cana zarar gelmedikçe bu durum da elbet bir an gelip geçecek.