AKP’nin “Kıbrıslı Türkleri Müslümanlaştırma” projesi olan “Hala Sultan İlahiyat Koleji”nin, Eylül 2013’teki açılışı, CTP’li Başbakan Özkan Yorgancıoğlu’na nasip olmuştu.
Milli Eğitim Bakanı Mustafa Arabacıoğlu’ydu…
400 öğrenci ile eğitime başlanmıştı.
Şimdi 1313 öğrencileri var…
O zamandan günümüze 1457 mezun vermiş bu okul…
Şimdi; “vatandaştan talep ve ihtiyaç var” gerekçesiyle Mağusa’ya ikinci bir okul açılıyor…
Gerekçe; son derecede “masum”…
Mağusa, İskele ve Karpaz’da, çocuklarının “din eğitimi” almasını isteyen bir “nüfus yapısı” oluştu…
Ailelerin gelir düzeyi, geldikleri toplumsal kesimin din ve mezhep alt yapısı bu “talebin” oluşmasında önemli rol oynuyor.
Halen; 700 dolayında öğrenci, her sabah Karpaz ve İskele bölgesinden Haspolat’taki okula taşınıyor…
Yani; AKP’nin “dindar nesiller yetiştirme projesi” Kıbrıs’ta başarıyla sürüyor…
2012-13’lerde böyle bir okulun açılmak istenmesi, bugünkü kadar tepki görmemişti.
Ama zaten bizde hep böyle olmuyor mu?
Başlangıçta “masum” gibi görünen Ankara kaynaklı birçok “ideolojik” dayatmayı bu toplum zaman içinde sindirmedi mi?
Kuran Kurslarında da böyle olmadı mı?
İlk zamanlarda mahkemelik olan “Kuran Kursları” zaman içinde sisteme entegre edilmedi mi?
Vakıflar’ın paraları, “2 rekat namaz kıl bisikleti kap” kampanyalarına harcanmadı mı?
Tabii AKP; “İlahiyat Koleji” uydurmasını da özel olarak bizim için, Kıbrıs için icat etti…
Türkiye’de orta ve liselerde böyle bir “model” yok…
Ya “İmam Hatip Ortaokulu” var, ya da “İmam Hatip Lisesi”…
Bizde; TC’deki bu modeli almışlar, yanına da “kolej”i yapıştırmışlar.
Çok kurnazca bir taktik bu… Kıbrıs’taki “kolej” merağı biliniyor ya, ilahiyatla onu harmanlayıp “ortaya karışık” bir eğitim modeli yarattılar…
Çocuklar okula “kolej” diye başlıyor, bu bölüme sınavla alınıyor, yoğunlukla İngilizce dersler de var; ama ortaokul bitince gerisi gelmiyor, herşey bitiyor…
Arapça yoğunlaşıyor, Kuran dersleri, İmamlık, Hafızlık işin içine giriyor…
Şimdi; aynı “model” Mağusa’ya taşınmak isteniyor. Elbette, ikincisinden sonra, AKP’nin TC’de ömrü yeterse üçüncüsü, dördüncüsü de gelecek…
Üstelik bu konuda hiçbir bilimsel “fayda analizi”ne de ihtiyaç duymuyorlar.
Kıbrıs’ta Kuran’ı ezbere okuyan Hafızlara, İmamlara, Vaiz ve Müezzinlere, din adamlarına “ihtiyaç” var mı?
“Hala Sultan”dan mezun olanlar hangi işlerde çalışıyorlar? Bunun bir araştırması, raporlaması yapıldı mı?
Elbette Ankara ve onun buradaki taşeronları; “hükümet”i oluşturan üç parti, ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar.
“Müslümanlaştırma” projesine eğitimden ve küçük yaşlardaki çocuklardan başlamaları bu yüzdendir.
Üstelik burada; ikide bir, “biat” yeminini tazeleyen sözümona bir “Eğitim Bakanı” var ki, bu “ideolojik dayatma”lardan ruhani bir keyifle yerine getiriyor Ankara’nın taleplerini…
Şimdi; “hibe” yoluyla KKTC’ye “protokol”le ikinci bir ilahiyat okulu açılıyor.
Ayrıcalıklı, özel statülü, TC’ye bağlı müfredatla, yönetim tarzıyla, kadrosuyla Ankara’nın kontrolünde bir okul…
İlginçtir; birinci “ilahiyat koleji” 12 yıl önce bakanlar düzeyinde bir protokol ile dayatılırken, Ankara bu kez işi sağlama aldı ve KKTC Meclisi’nden “yasa” çıkarttı.
Böylece bu “protokol”a uluslararası anlaşma statüsü kazandırıldı.
Bu protokolle, devlet ve Eğitim Bakanlığı “okul”a ne yazık ki uzaktan bakacak…
Yeni bir “ilahiyat koleji” açılmasına ciddi anlamda tek karşı koyan iki öğretmen sendikasıdır. KTÖS, bu konuda bir araştırma raporu hazırladı.
Raporda; bu protokolle kamusal eğitimde yapısal bir “kırılma” noktası yaşanacağı örneklerle anlatılıyor.
KTÖS’ün dediği gibi bu “proje” bir okul yapım projesi değil… Bu bir siyasal ve ideolojik dayatma…
Tabii; protokolün içeriğinde; okulun arazisinin problemli oluşu, araziyi hibe eden Vakıf’ın şartları, ileride normal okula dönüştürülmesinin engellenmesine ilişkin maddeler de var.
İlginçtir… 2023 yılında Bay Tatar döneminde imzalanan bu Protokol tam 2 yıl sonra Meclis’ten geçiriliyor ve yeni CB Erhürman bunu kucağında buluyor.
Üstelik; TC ile KKTC arasında bir “uluslararası anlaşma” niteliğinde olan bu protokol, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzasıyla 21 Kasım 2025’te Resmi Gazete’de yayınlanıyor.
Gelinen noktada Erhürman, sendikaların da sesine kulak vererek “yasa”yı görüş almak üzere Anayasa Mahkemesi’ne aktarıyor.
Erhürman’ın bu “tavrı” laiklik hassasiyeti olan kesimler tarafından onaylandı. Ancak; bu aynı zamanda “topu başka sahaya atmak” gibi de algılandı.
Nedeni de şu: İlahiyat okulu açmak yalnızca “laiklik” üzerinden okunmamalı… Bunun siyasi ve ideolojik boyutları çok daha tehlikeli…
Şurası açıktır ki; Erhürman bu “yasa”yı Anayasa Mahkemesi’ne göndermeden imzalasa da, imzalamasa da “kriz” potansiyeli azalmıyor.
Aynı durum; Anayasa Mahkemesi için de geçerli… “Bu yasa Anayasaya aykırıdır” dese de demese de “kriz” olasılığı çok yüksek…
Bu “yasa”yı imzalayan Erdoğan’ın KKTC’de Anayasa Mahkemesi’nin “laiklik anlayışı”na yönelik geçmişte söyledikleri hâlâ kulağımızda…
Yani; “aşağı tükürsem” gibi bir durum…
Hem Tufan Erhürman’a, hem de Anayasa Mahkememize güç ver Ya Rabbi…