Sevgili canlar, değerli dostlar, şafak yüzlü gençler-
20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatıyla Girne ve Lefkoşa arasında bir köprü kurulmuştu.
Ancak diğer Türk bölgeleriyle Türk ordusu arasında henüz bir irtibat sağlanmış değildi.
Birçok belgeler Rumların şiddetli orantısız saldırıları karşısında daha fazla mukavemet göstermeyerek teslim olmak mecburiyetinde kalmışlardı.
Yeşilırmak sancağının yiğit mücahitlerinin cephaneleri tükendiği halde teslim olmayı asla düşünmemişlerdir.
Bayraktarlıktan istenilen cephane takviyesinin bir türlü ellerine geçmemesi üzerine bölge komutan muavini Mete Sayar’ın kendi insiyatifini kullanarak Kıbrıs semalarında dolaşan Türk pilotlarını ikna etmesi ile bombalanan Rum mevzileri bölge mücahitlerimizin rahat bir nefes almalarını ve morallerinin düzeltilmesini sağlamıştı.
12 Ağustos 1974 tarihinde Türkiye’mizden Truva feribotuyla Girne ye geldim.
Limanda bayraktarlığın dal 4 yardımcısı arkadaşım sevgili Yıltan Muslu ile karşılaştım. Bana Yeşilırmak ve yöre halkının zor günler yaşadığını, mücahitlerimizin cephanelerinin bitmek üzere olduğunu, Yeşilırmak a deniz yoluyla cephane gönderilmek istendiğini ancak, yapılan teşebbüste Rumların Gemikonağı bölgesinde bir takım faaliyetleri görüldüğünden Yeşilırmak a ulaşılamadığını ve geri dönüldüğünü, mutlaka cephane takviyesinin yapılması gerektiğini, aksi halde bölgenin her an Rumların eline geçebileceğini anlattı.
Bu nedenle derhal bayraktarlık karargahına gitmemi ve bana verilecek emirlere göre hareket etmemi rica etti.
Bayraktarlık karargahına gitmek için hemen Lefkoşa ya hareket ettim.
Caddeler, sokaklar, tepeler ve her yer Mehmetçiklerle tıklım tıklım doluydu.
İkmal işleriyle ilgilenen dava arkadaşım sevgili Hilmi Aka ile Lefkoşa sokaklarında dolaşırken tesadüfen karşılaştım.
Hoca sen nerde sin? Seni gökte ararken yerde bulmam ne güzel diyerek beni kucakladı.
Kendi eşimi ailesi ile tanıştırıp kendi evinde misafir bıraktıktan sonra birlikte bayraktarlık karargahına gittik.
Bayraktarlıktan gerekli emirleri aldıktan sonra D-4 sorumlusu Ali Rıza Bey ile Girne Limanına gittik.
14 AĞUSTOS 1974 TE YEŞİLIRMAK SANCAĞINA YAPILAN CEPHANE TAKVİYESİ
Burada demirli bulunan Monaco yatına yedi ton cephane yükledikten sonra Nurettin Hasan Bulli, Kemal Mişon, polis memuru Sabri, Salih Garandok, Selçuk Savaşan ve Mustafa Mevlitle Yeşilırmak a doğru hareket ettik.
Girne açıklarında devriye görevi yapan Türk savaş gemileri bizi görünce kim olduğumuzu, nereden gelip, nereye gittiğimizi sordular.
Girne Limanından bize teslim edilen savaş malzemelerini Yeşilırmak sancağı mücahitlerine bir an önce ulaştırmak için görevlendirilen Mustafa Kemal in Askerleri olduğumuzu, geç kalmamak için diğer Türk savaş gemilerinin bizleri bir daha durdurtmamaları için onları bilgilendirmelerini istirham ettik.
Bir avuç bereketçi dava arkadaşımla birlikte Rum ablukası altında direnen Yeşilırmak sancağının kahramanlarına savaş malzemelerini yetiştirmeye çabalarken bambaşka duygular içerisindeydik.
Türk İstiklal Savaşında bir kısım Kuvay-ı Milliye teşkilatına bağlı grubun İstanbul’dan Anadolu’ya savaş malzemelerini taşırken duydukları heyecanı ve sevinci yaşıyor gibi idik. Bizler de bu ulvi görevi ifa ederken Ak denizin Karadeniz gibi çırpındığını ve Türkün bayrağına selam verdiğine şahit oluyorduk.
Değerli Dostlar, Sevgili Canlar, Şafak yüzlü gençler
Emin olun bizler de o günlerde Türk İstiklal Savaşında Mustafa Kemalin askerleri gibi coşkulu, heyecanlı, neşeli ve gururluyduk.
Yeşilırmak kıyılarına yaklaştığımız zaman şafak sökmek üzereydi. Rumlar şüphelenmesinler diye İngiliz bayrağını yatın bayrak direğine çektim. Herhangi bir tacize uğramadan Yeşilırmak sancağı mücahitlerinin kontrolündeki Kumlu Deniz diye isimlendirilen yere yaklaşınca Rum yetki alanından çıktığımızı anladım. Bu sefer direkte bulunan İngiliz bayrağını indirerek yerine şanlı Türk bayrağını çektim.
Sahilde bizleri dört gözle bekleyen mücahitler müthiş bir sevinç ve heyecanla ortaya çıktılar. Hazırola geçerek şanlı Türk bayrağını ve bizleri selamlamaya başladılar.
Ben de onlara
(Haydi, gözünüz aydın artık çileniz bitti. Şimdiden gazanız mübarek olsun) diyerek haykırdım. Daha sonra karaya çıkarak büyük bir moral ve şevkle sevinç naraları atarak birbirimizle kucaklaşarak hasret giderdik.
Yarım saat gibi kısa bir süre içinde yattan boşaltılan mühimmat derhal korkusuz mücahitlerimiz tarafından mevzilere ulaştırıldı.
Yeni bir ruh ve yeni bir güç ile silahlarına sarılan yiğit mücahitlerimiz büyük bir azim, sebat, sabır, dayanma ve dayanıklılık göstererek teslim olmadan tekrar Rum’a karşı direnmeye başlamışlar ve böylece 5 Eylül 1974 günü sabahı erikler çiçek açtı harekatıyla Mehmetçiklerle mücahitlerin kucaklaşması ile istenilen amaç gerçekleşmiş oldu.
16 AĞUSTOS 1974 TE MONACO YATI İLE ERENKÖY SANCAĞINA YAPILAN CEPHANE TAKVİYESİ
Yeşilırmak’tan Girne’ye dönünce bu defa Nurettin Hasanbulli, Sabri, Mustafa Mevlit, Selçuk Savaşanla Monaco yatına yüklediğimiz yedi ton savaş malzemesini bu sefer Erenköy’e götürmek için yola çıktık. Bizler yoldayken ikinci barış harekatı devam ediyordu. Erenköy’e vardığımızda mühimmatı teslim alacak hiç kimse yoktu, Sabri arkadaşımız yattan yüzerek sahile çıktı bir sandalla birlikte gelen iki ihtiyarla yatı ancak dört saatte boşaltabildik. Sabah olmuştu ve Rumlar yatı görüp havan topu ateşine tutmuşlardı. Allahtan hiçbir isabet kaydedilmemişti.
Bize verilen görevi ifa etmenin gururu içinde Erenköy’den Girne’ye dönerken yatta bulunan Radyodan kahraman Mehmetçiğin Karpaz’dan Lefke’ye kadar olan bölgeyi denetimi altına aldığını öğrendik. Bu haber mutluluğumuza mutluluk sevincimize sevinç katmıştı.
Sevgili canlar, değerli dostlar ,şafak yüzlü gençler
Türk milletinin her zaman başının dik olmasını istiyorsak dün olduğu gibi bugün de yarın da,Mustafa Kemal Atatürk ün askerleri gibi hareket etmek mecburiyetindeyiz. Türk milleti batının emperyalizminden ve doğunun vicdan sömürüsünden kurtulursa ancak o zaman çağdaş medeniyet seviyesine ulaşır sözünü asla unutmamalıyız.
Yıllardan beri Çin de bile ders gibi okutulmasının anlamını iyi bilen Batının Atatürk ün altını oyarak gereğini yapmaya çalışması, onu asla hazmetmemesi ve hoş görmemesinin esas sebebi budur.
Bu nedenle uyanık olmalı ve asla onun gösterdiği yoldan ayrılmamalıyız.