“Crans Montana” defteri yeniden açıldı…
Ocak 2015 ile Temmuz 2019 tarihleri arasında, Yunanistan’da Başbakan olan SYRIZA Lideri Alexis Çipras “İthaka” adını taşıyan son kitabında; özenli, ölçülü bir üslupla Crans Montana başarısızlığında Rum tarafını işaret etti.
“İthaka”, eski Yunan mitolojisinde ve edebiyatında Odysseus’un memleketi olan adadır.
Tam da bu günlerde; “Medyascope”dan Senem Görür Yücel, Mustafa Akıncı ile “YouTube”da yayımlanan ve Crans Montana’ya ilişkin önemli bilgiler içeren bir söyleşi yaptı.
Çipras’ın Rumca kitabının Crans Montana bölümünü güvendiğim kaynaklara analiz ettirdim.
Sonuç çok net…
Akıncı’nın beş yıldan beridir söylediklerini Çipraz, “kibar” bir dille teyit ediyor ve Anastasiades’in, masanın çökmesindeki sorumluluğuna vurgu yapıyor.
Gerçi, bizde bazı kesimler Crans Montana’daki başarısızlıkta illa Türkiye’yi “sorumlu” tutmaya, “Türkiye blöf yapmıştı” demeye devam ediyor ama, Akıncı söyleşisinde “Gerek 2004 Annan sürecinde, gerekse 2017 Crans Montana’da çözüme engel olan taraf Türkiye değildi” diyor.
Çipras da, Akıncı gibi müzakerelerin çöküşünden Türkiye’yi sorumlu tutmuyor. Türkiye’nin tamamen çözümsüzlük istediğine dair bir iddia ortaya koymuyor. Maksimalist olmadığını söylüyor. Hatta bazen Türkiye’nin “masada esneyebileceği alanlar olduğunu, yeni modelleri tartışmaya açık olduğunu” belirtiyor.
Çipras’a göre Türkiye’nin “esnekliği” masada test edilmeliydi. Bu bağlamda görüşmeler “masadan kalkmadan”, “olumlu bir sonuç ihtimali görülene kadar” sürdürülmeliydi.
Ona göre “Mümkün bir orta yol vardı.”
Ancak olmadı… Akıncı ile Çipras; masayı devirme konusunda Anastasiades’i işaret ederken, “neden?” sorusuna da birbirine yakın yanıtlar veriyorlar.
Akıncı “Eksik olan siyasi irade ve kararlılıktı. Anastasiades gelecek nesilleri değil gelecek seçimleri düşünüyordu” derken, Çipras da benzer biçimde Rum lider Nikos Anastasiadis’in kararsızlığına ve “siyasi risk almak istememesi”ne, iç politik bedel ödemek istememesine vurgu yapıyor.
Yine Crans Montana’da çözüme çok yaklaşıldığı ve büyük bir fırsatın kaçırıldığı konusunda da Akıncı ile Çipras hemfikir…
Çipras, Akıncı’yı bire bir teyit ediyor bu konuda da… Şöyle diyor:
“Bu, kaçırılmış bir fırsattı. Uzun yılların en ciddi fırsatıydı. Kıbrıs’ta adil bir çözüm için en gerçekçi zemin o gün masadaydı. Aynı şartlar bir daha kolay kolay oluşmayacak.”
Crans Montana sürecinde, Yunanistan ile Anastasiades’in, Türkiye ile Akıncı’nın “ilişkileri”nin “toz pembe” olmadığı da su yüzüne çıktı bu açıklamalardan…
Ancak arada, sözümona “anavatan”ların tutumu bakımından büyük bir fark var…
Akıncı, Crans Montana’da “çözüm noktasına” gelene kadar “çektiklerini” anlatırken, “Ben rahat mıydım?” diye soruyor. “Bu konuda en büyük desteği gördüm mü?” diye de ekliyor.
Sonra kendisi yanıtlıyor:
“2015 yılı için belli bir yere kadar “evet” ama iş ciddiye binince… Sonra da “Vardığımız nokta benim uzağımda değildi. Daha önce yaşadığımız zorlukları aşarak Crans Montana’ya gitmeyi başardım,” diye ekliyor.
Akıncı; “Türkiye ile hep istişare ve diyalog oldu. Ancak yeri geldiği zaman Kıbrıslı Türk lider olarak insiyatif almaktan çekinmedim. İnsiyatif almam gereken noktalar olduğunda bunu yaptım. Yapmasam toplumuma karşı bu en büyük ihanet olurdu,” diyor.
Tabii; Kıbrıslı Türk lider, insiyatif almaya kalkınca başına neler geldiğini hep beraber yaşadık. Akıncı bu konuda “bedel ödemesi”yle de tarihteki yerini alacaktır.
Akıncı’nın, Erdoğan’ın kadroları ile yaşadıklarına benzer “tatsızlıklar” Çipras ile Anastasiades arasında da yaşandı…
Ancak Anastasiades-Çipras gerginliğinde “tehdit” eden taraf sözümona “anavatan”ın Başbakanı değil, “yavru” Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rum lideriydi…
Çipras, Crans Montana’ya gitmeye karar vermişken, Anastasiades ona “Gelme istemiyorum” diyordu. “Bize 1974’te yaptıklarınızı unutmadık. Gene mi öyle yapacaksınız?” diye tehdit ediyordu.
Çipras kitabında, hükümetinin ekonomik kriz ve iç baskılar nedeniyle müzakereye “sınırlı enerji” ayırabildiğini söylüyor, çözüm istemesine karşın, ekonomik kriz nedeniyle sınırlı diplomatik enerjiye sahip olduğunu itiraf ediyor.
Yani; Yunanistan’ın çözümü sağlama, masadan kaçmama konusunda Anastasiades’e söz geçiremediğini kabul ediyor.
Tabii bu arada Türkiye ne yapıyor?
Akıncı, söyleşisinde detaylar veriyor:
“TC heyeti ile görüşmemizin sonunda Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile başbaşa kalmıştık. Anastasiades ile görüştüğünü, Rum liderin kendisine “Ben bu anlaşmayı halkıma kabul ettiremem. Bırakalım, benim seçimlerim bitsin, o zaman sizinle 2 devleti konuşabiliriz.”
şeklinde öneride bulunduğunu söyledi. Bunun üzerine ben de kendisine “Sakın inanmayın, Hiçbir Kıbrıslı Rum lider bunu yapamaz, yaptırmazlar, dedim.”
Devam ediyor Akıncı: “Crans Montana’dan sonra, Türkiye benim federal çözüm tezinden vazgeçmemi ve bunu dünyaya ilan etmemi istedi. Ben bunu yapamazdım. O zaman da yapacak birini buldular ve oraya koydular.”
Koydular da ne oldu?
Anastasiades’e kandılar, 2 devlet diye tutturdular ve tam 5 yıl havanda su dövdüler. Bizi dünyadan bir o kadar daha izole ettiler.