Bay Ersin Tatar’ın, Ankara’nın “taşeronluğunu” büyük bir “iştah”la kabul ederek, Saray’da makama oturmasının üzerinden yaklaşık beş kocaman yıl geçti…
Kıbrıslı Türkler, bu beş yılda “dünya sahnesinde” bir o kadar daha küçüldüler, bir o kadar daha erozyona uğradılar…
Bay Tatar, beş yıl boyunca sadece yapay milliyetçilik üzerinden havanda su dövdü...
Saray’da, örtülü ve örtüsüz bol bol paralar harcadı…
Kendi siyasal geleceğine odaklandı, Anadolu’yu karış karış gezdi, Erdoğan propagandası yaptı…
UBP’leri hoşnut tutmak için bol bol “mevki makam” dağıttı.
İşbaşına gelir gelmez, Amme Hizmeti Komisyonu Başkanı’nı, Ombusman’ı, Taşınmaz Mal Komisyonu Başkanı’nı, Kayıp Şahıslar Komitesi Üyesini değiştirdi.
Bu dönemde önce “devlet”in denetim kurumlarını “devre dışı” bıraktı…
Başbakanlık Teftiş Kurulu, Sayıştay, Ombudsman gibi kurumlar “etkisiz”leştirildi.
Bu beş yılda yaşadığımız olumsuzluklar saymakla bitmez…
Dört elle sarılır gibi yaptığı “devlet”e bugüne kadarki en büyük zararı Bay Tatar verdi…
“Adanın kuzeyinde çözüm isteyen, kimsenin malında gözü olmayan, onurlu bir halk” olarak biçimlenen “Kıbrıslı Türk” imajını, “Burada Rumların malına çökmüş, Ankara’nın uydusu bir kuru kalabalık yaşıyor” imajına dönüştürdü.
Bu dönemde; insan hakları ihlalleri, kumar, beyaz kadın ticareti ve kara para aklanması konularında namımız yükseldi.
Kıbrıslı Türklere duyulan saygı ve bizi “incitmemek” için uluslararası pek çok kuruluşun kullandığı “üslup” terkedildi. Buraya apaçık biçimde “Türkiye’nin işgali altındaki bölge” ya da “Türkiye’nin alt yönetimi” demeye başladı herkes...
Tatar, gerçek Kıbrıslı seçmenin affedemeyeceği kadar çok “başarısızlıklar” yaşattı bize…
Hoyrat ve Alaturka bir gözükara cesaretle, görüşmelere oturmayı reddetti.
Tam beş yılı, Rum’a saldırarak, Rum tarafını ve AB’yi suçlayarak geçirdi.
Eskiden ABD’nin, AB’nin en üst düzeydeki yetkilileri buradaki “Cumhurbaşkanı”nı; tanımasalar bile, “toplum lideri” olarak makamında ziyaret ederken, artık kimse kapımızı çalmıyor.
Rum tarafına gelen devlet başkanları, yabancı bakanlar, kuzeyi Hristodulidis’le birlikte “Lokmacı” barikatının mazgalından izliyor.
BM ile sürekli “dalga” geçen, “ortak zemin yoktur” ifadesini bir “onur”muş gibi kayıtlara geçiren Bay Tatar, Türkümsü devletlerin bile Rum tarafının kucağına itilmesine neden oldu.
İlahiyatçılarla kafatasçıların emrine girdi; Modern Batı’ya yönelik düşmanlığı körükledi, Rum tarafı ile doğru dürüst bir “işbirliği” zemini kuramadı. BM kararı olmasına karşın, yeni kapılar açılmasında yan çizdi.
AB desteğiyle “Arabölge”de “enerji santralı”nın kurulmasına engeller çıkardı.
Kıbrıs’ın kuzeyinin “demografik” yapısının altüst olmasına, kalitesiz bir nüfusla toplumsal DNA’mızın bozulmasına, hatta bu “arka bahçenin” lağım kokmasına çanak tuttu.
Ülkeye, cinayet işlemek için son bir yılda gelen “tetikçi” sayısı, Gienes Rekorlar Kitabı’na girebilecek düzeye gelmişse, bunun baş sorumlusu bizzat kendisi ve siyasetidir.
Ankara’nın tamamen iç politik hesaplarla ve “yayılmacı” niyetlerle oluşturduğu bir “terminoloji” kullandı görev süresi içinde…
“Kıbrıslı” ifadesini asla ağzına bile almadı…
Ya “Kıbrıs Türkleri” dedi, ya da “Kıbrıs Türkü…”
Bu topraklara olan tarihsel “aidiyetimizi” neredeyse inkâr etti…
Varsa yoksa Ankara… Varsa yoksa AKP…
Kıbrıslı Türkler’in “laiklik” temeline bomba koydu… Bu konuda eşi kadar bile cesur olamadı…
Hem “ayrı devlet”i savundu, hem bu “devletçiği” kurumları ile demokratik bir yapıya kavuşturmak için çaba harcayacağına, politik hırsı için bir “aparat” olarak kullandı…
Bu “devletçiğin” Orta Asya’larda “Türkümsü devletler”in elinde “maskara” olmasına katlandı…
Tatar’ın “sıfırlarla dopdolu” karnesini buraya aktarmaya kalksam, sayfalar yetmez…
Gerçekten çok büyük “tahribatı” oldu Bay Tatar’ın bu beş yılda…
Zaten, sağ kesimlerin yoğunlukla Tufan Erhürman’a yönelmesinin asıl nedeni de budur.
KKTC’nin kurumlarıyla “sonsuza kadar var olmasını” talep eden “forever”ciler bile, bu hedefin bile sulandırıldığını, zayıflatıldığını, Ankara’nın kuyruğuna maşrappa yapıldığını beş yılda, fazlasıyla anladı.
Bay Tatar’ın ve onun “barea”sının burada kurduğu “kötü yönetim” elbette TC’ye de çok pahalıya mal olacak…
Düşünebiliyor musunuz?
27 ülkeden tam 597 Avrupa Parlamentosu üyesi, bize ve Türkiye’ye demediğini bırakmadı.
Haksız yere tutuklanıp hapse atılan 5 Kıbrıslı Rum için 11 Eylül günü aldıkları “karar”a karşı bir tek “ret” oyu bile çıkmadı.
Fransız’ından İrlandalı’sına...
Slovak’ından Romanyalı’sına
İtalyanı’ndan Macar’ına...
27 ülkeden seçilmiş tam 597 Avrupa parlamentosu üyesi...
Komünistinden, aşırı sağcısına...
Hristiyan demokratından liberaline..
Muhafazakârından sosyalistine...
Hepsi bu olayda Türkiye’yi sorumlu tutuyor...
Tatar’ın “devlet” dediği şeyin “geçersiz ve sözde” olduğunu ve bu coğrafyanın “Türkiye’nin fiilen kontrolü altında bulunduğunu” söylüyor karar.
Üstüne üstlük; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ada üzerinde tek meşru otorite olduğunu bir kez daha teyit ediyor.
Türkiye’ye “sözde tanınmayan işgal rejimine desteğini çekmesi” çağrısında bulunuyor.
Türkiye’nin bu tür hak ihlallerinin, AB-Türkiye ilişkilerine zarar vereceğini belirtiyor.
Gördünüz mü; Tatar ve “devlet”inin bir basit “misilleme” oyununun bize ve Türkiye’ye nelere mal olduğunu...
Bu parlamento her yıl Kıbrıslı Türklere 40 milyon Euro yardımı oyluyor ve onaylıyor.
Tatar’ın ve yandaşlarının bu kadar “zarar” vermesini Kıbrıslı Türk seçmen onaylayacak mı?
Tabii ki hayır...