Kürsüdeki; sakalı traşlı, simsiyah bıyıklı, koyu esmer, yakışıklı delikanlı kalabalığa şöyle bağırdı:
“Ana minkum wa ilaykum”
Burası, dünyanın en büyük metropollerinden biri…
Yalnızca Amerika’nın değil, neredeyse dünyanın kalbi bu şehirde atıyor…
Kapitalizmin en büyük 100 şirketinden 52 tanesinin merkezi burada…
Yani; global sermayenin, paranın kaptan gemisi; emperyalizmin sembol başkenti…
İşte böyle bir metropolde, sonradan “şehirli” olma, Uganda doğumlu “göçmen” bir delikanlı onbinlere, Arapça olarak şunu söylüyor:
“Ben sizdenim ve size aitim…”
“Siz” dediği, toplumun en alt katmanlarına ait olanlardır…
Müslümanlardır, göçmenler, işçiler, işsizler, ezilenler, yoksullardır…
Metropellerde “ötekileştirilen”lerdir…
Ve işte bu “kesim”den olduğunu gururla haykıran Afrikalı bir göçmen “size aitim” diyerek çıktığı yolculukta bir yıl içinde New York’ta Belediye Başkanı seçilmeyi başardı.
Bir yıl önce aday olacağını açıkladığında anketler ona sadece yüzde bir şans tanıyordu.
1 Ocak’ta New York Belediye Başkanlığı’nı devralacak olan Zohran Mamdani’nin başarısı tüm dünyayı sarsıcı bir “siyasal ders” niteliğindedir.
Uluslararası sermayenin, milyonerlerin, milyarderlerin dünya merkezinde, “kapitalist” hegemonyaya karşı “sosyalizmin” böylesine güçlü biçimde “görünür” oluşu, insanlık açısından umut dolu bir gelişmedir.
Mamdani’yi tüm seçim kampanyası boyunca, ABD medyasında yakından izledim.
En çok da “net” duruşu dikkatimi çekti…
Kendi ideolojisi ve inancı bakımından, dünyanın en büyük “mayın tarlası” sayılan bir şehirde sendelemeden, cesurca yürüdü…
İdeolojisine ve inancına olan “aidiyet”inden zerre kadar gocunmadan, çekinmeden ve üzerine basa basa;
-Ben Müslümanım…
-Ben, demokratik sosyalistim, dedi…
Ama daha da önemlisi; kendine “Biraz yavaş ol, bazı terimleri apaçık söyleme, seçmeni korkutma” diye akıl verenlere “Bu kimliklerim nedeniyle özür dilemeyeceğim” diye karşı çıktı.
Bu kadar “dobra” oluşunu, yaşadığı dönüşümü şöyle anlatıyor:
“Aday olduktan sonra iyi niyetli bir Müslüman amca beni bir kenara çekti. Bana yumuşak bir şekilde gülümsedi ve sakin bir sesle, Müslüman olduğumu insanlara söylemek zorunda olmadığımı söyledi.
Bu amcaya defalarca öğretilmiş olan şeyi ben henüz öğrenmemiştim. Bu öğreti, yaşadığımız şehirde güvenliğin ancak gölgelerde bulunabileceği yönündeki öğretiydi.
Evrenselliğe dayalı bir kampanya inşa edersem, ten rengi ya da dini ne olursa olsun her New Yorkluyu temsil eden bir lider olabileceğimi düşündüm.
Irkçı, temelsiz saldırılar karşısında yeterince “kibar” kalırsam ve hep ana mesajıma dönersem, inancımın ötesinde bir aday olarak görülebileceğimi sandım.
Yanılmışım.
Beni bir kenara çeken o amcaya benzemeye başladım.
Artık yeter.
Kim olduğumu değiştirmeyeceğim. Mensubu olmaktan gurur duyduğum inancımı değiştirmeyeceğim. Ama bir şeyi değiştireceğim: Artık kendimi gölgelerde aramayacağım.
Kendimi ışıkta bulacağım.”
“Sosyalistim” demeyi bir kenara bırakın, “federasyon” sözcüğünün bile neredeyse “yasaklı” olduğu bir seçim geçirmemizin ardından şahit olduğumuz bu “dik duruş” beni çok etkiledi.
Mamdani; önce “durduğu yeri” net olarak belirledi, deklare etti ve kampanyaya böyle başladı…
Özellikle 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısından sonra, Amerika’da derinleşen “İslamofobi” yüzünden gölgede kalarak, herkese şirin görünerek popülist davranmayı deneyebilirdi.
İnadına, bunun tam tersini yaptı.
Aslında; seçim kampanyasında rakipleri, bu iki “aidiyet”ini tepe tepe aleyhine kullandılar.
Kendisini Hamas yanlısı “terörist” ilan ettiler. Kiliseleri yıkacağını iddia ettiler.
İkiz Kulelere yönelik “bomba” şeklinde karikatürünü yayımladılar.
Özellikle son birkaç günde, milyonlarca dolarlık kampanyalarda, bizim coğrafyada alışık olduğumuz “rezillikleri” denediler.
Ama yenildiler…
Onlarla birlikte Başkan Trump da yenildi…
Trump; ta başından beri Mamdani’yi de, New Yorklu seçmenleri de defalarca tehdit etmişti…
“Deli Komünist” diye hitap etti Mamdani’ye…
“Bu şehre parayı keserim” dedi.
Ama, seçmen Trump’tan korkmadı, İslamofobi başarılı olamadı, komünistlik tutmadı…
New York’ta 1 milyona yakın Müslüman yaşıyor. Öte yandan 1 milyonu aşkın da Yahudi var.
Mamdani; “Müslümanım” derken, Yahudileri dışlamadı… “Bu kentte antisemitizme yer yok” dedi.
Tam bir yıl önce adaylığını açıkladığında, Filistin konusunda da klasik Amerikalı adaylardan ve “devlet politikası”ndan kendisini ayıran çok “net” mesajlar vermişti.
Yola çıkarken, “Yahudi lobisi”ne yaranmak yerine, Filistin’deki “soykırımı” seçim kampanyasının merkezine oturttu.
Rakipleri, Amerikan Yahudilerinden oy alabilmek için ekranda “Seçilir seçilmez Kudüs’e gideceğim” derken, o “Hayır ben gitmeyeceğim” diyerek ilk meydan okumalarından birini yapmıştı.
Mamdani’nin; bizim buralardaki kampanyalarda yaşanması mümkün olmayan “net”likte bir duruşla sağladığı bu başarı, siyasi çıkarımlarla dopdoludur.
Gerçi, “vaatleri” bakımından, hem bizde, hem de Türkiye’de alışık olduğumuz konular da yok değil…
Kiraları dondurma, asgari ücreti artırma, zenginlere yeni vergiler, bedava otobüs biletleri, kreş imkânı, kamu supermarketleri gibi…
Siyasetçilerimiz; Mamdani’nin kampanyasını, ilerici sosyalist ideolojisinin kapsamını, net duruşunu dikkatle incelemeli ve yararlanmalıdır.