Burası “normal” bir ülke olsa; 19 Ekim seçimleri “normal” koşullarda yapılabilse, özellikle öne çıkan iki adayın kıyasıya “yarışması” Kıbrıslı Türkler için ciddi bir “demokratik” kazanım olacaktı.
Olmadı… Bu kez de başaramadık…
Bir tarafta kocaman Türkiye’nin iktidar partileri…
Türkiye’nin hemen hemen tüm TV kanalları…
Devletin paraları ve haber ajansları…
Şarkıcılar, türkücüler, gazeteciler, futbolcular, ajanlar, üniformalılar, eski vekiller, yeni vekiller, eski bakanlar, yeni bakanlar…
Milliyetçilikten beslenen küçücük particikler…
Takunyasını, botlarını, çarığını ayağına geçiren yollara düştü…
Bütün bu “bindirilmiş kuvvetler” Ersin Tatar’ın seçimi kazanması için canla başla uğraşıyor.
İçeride ise, Tatar’ın en büyük gücü, elinde sınırsız olanaklar bulunan “devletçiğimiz”
Bu “devletçik” UBP’nin, Erhan Arıklı’nın ve DP’nin elinde adeta “maskara” oldu.
Hem etinden hem sütünden faydalanıyorlar.
Bu son 6 aylık dönemde bu “devletçiği” adeta soyup soğana çevirdiler…
Öte tarafta ise; bu devleti, anayasasını ve seçimlerini Bay Tatar’dan çok daha fazla önemseyen, ciddiye alan, seçmenin “hür iradesi”ne yatırım yapan bir aday var: Tufan Erhürman…
Erhürman, kimseyle kavga etmiyor… Polemiğe girmiyor…
Hatta “seçim yasakları”nın ihlalinden bile şikâyet etmiyor.
Türkiye ve Ankara’yı tartışmaların “uzağında” tutmaya özen gösteriyor. Seçilince ilk ziyaretini TC’ye yapacağını söylüyor.
Bu tavırlarıyla müthiş bir “özgüven” potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor.
Geçen Cumartesi günü düzenlediği “Yeni Dönem İlk 100 Gün” başlıklı basın toplantısında, içerikli, dopdolu bir “manifesto” sundu.
Davetli değildim, katılmadım ama; 1 saat 37 dakika süren Kıbrıs Postası’nın canlı yayınını sindire sindire izledim.
Dediğim gibi; Ersin Tatar’ın “içi boş” hayal ürünü “vaatleri”nin yanında Erhürman’ın 15 adımda özetlediği ilk 100 günlük program; kendi iradesiyle sandığa gidecek olan özgür düşünceli seçmenin oyunu fazlasıyla hak ediyor.
Ersin Tatar, bunca “dış desteğe” karşın, gerçekten ipin ucunu kaçırdı.
Propaganda ekibi “uzaydan” gelmiş gibidir. Buradaki “Cumhurbaşkanı’nın” yetkilerini TC’deki “otoriter” yapıyla harmanlayarak bol keseden atıyor…
Her ilçeye yeni hastane, yeni elektrik santrali, yeni milli kütüphane, yeni opera binası ve daha neler neler vaadediyor…
Oysa bunların hiçbirisi “Cumhurbaşkanı”nın işi değil…
Tatar bir başka “acemilik” daha yaptı. KKTC’nin en zayıf olduğu “alan”ı, propagandasının odağına oturttu.
Yani diplomasiyi…
Dünyada bir adet bile resmi “diplomat”ı bulunmayan bir “devletçik” her alanda diplomasi yapacakmış…
Kendinden önceki dört Cumhurbaşkanı döneminde onlarca yabancı “diplomat”ın düzenli olarak görüştüğü “makam” olan Cumhurbaşkanlığı’nı içeriden kilitleyip, “atıl” hale getiren biri, şimdi “Atak diplomasi” diyor…
Tatar’ın bu “gülünç” ve zayıf içerikli “kampanya”sı, normal koşullarda elbette ona oy getirmez.
Oysa Erhürman; tam bir “Anayasal Cumhurbaşkanı” portresi çiziyor…
Anayasa’da yer alan “Cumhurbaşkanı”nın yetki ve sorumluluğu içindeki “alanlar”da ne yapacağını net biçimde anlatıyor. Kendisini Tatar gibi “hükümetin” yerine koymuyor.
Erhürman; “birlikte yönetme” sözü veriyor seçmene… Toplumda temsiliyeti olan tam beş tane “kurul” oluşturacağını anlatıyor…
Siyasi Partiler Konseyi, Muhtarlar Konseyi, yasa ile kurulmuş meslek örgütleri, sendikalar, sivil toplum ve kadın, ayrıca gençlik kuruluşları “birlikte yönetme” diye nitelediği yapının paydaşları olacak…
Bunun dışında Erhürman, Saray’da çeşitli “masalar” kuracak ve birçok konu bu birimlerde ele alınıp projeler üretilecek.
Erhürman, özellikle “mülkiyet” konusunda bir “birim” oluşturacağını, güneyde açılan davaların yakın takip altına alınacağını söylüyor.
Erhürman’ın en çok beğendiğim açılımı ise AB ile kurulacak yeni dönem işbirliği…
Göreve gelir gelmez; geçmişte Anastasiades’in dondurduğu “Kıbrıslı Türklerin AB’ye yakınlaştırılması”na ilişkin “Ad Hoc” Komitesi’ni canlandırma girişimi, çok ciddi bir kazanım olacak.
AB ile doğrudan temas, askıda bulunan Doğrudan Ticaret Tüzüğü, hellimdeki tıkanıklık, yeni geçiş noktaları, Yeşil Hat Tüzüğü konularında “proaktif” bir siyasete ve Tatar’ın şimdiye kadar yaptığı “tahribatı” onarmaya çok ihtiyaç var gerçekten…
Erhürman; Avrupa Parlamentosu’nda 2 Kıbrıslı Türk vekilin de peşine düşeceğini söylüyor.
Tatar 5 yılda; hem Rum tarafı ile hem de AB ile tüm “yakınlaşmaları” berhava etti…
Bu yüzden Erhürman’ın 15 birimde bu işlere el atacağını listelemesi, somut hedefler saptaması, birikimi ve donanımı hakkında da seçmen nezdinde büyük “güven” veriyor.
Erhürman, “KKTC hukuğuna göre” suçlu saymadığı, mülkiyet davaları nedeniyle güneyde tutuklu bulunan KKTC yurttaşlarını ve “halkımın seyahat özgürlüğü” dediği TC kökenlilerin güneye geçişlerini de ajandasına aldı.
Ayrıca “karma evlilikler” meselesi de gündeminde.
Erhürman’ın, bu “politikalar”la “Çifte kimlikli” TC kökenli seçmenlerden de büyük oranda oy alacağı anlaşılıyor.
Son günlerdeki mitinglerinde yer alan kalabalıklardan da bu apaçık biçimde görülüyor.
İki toplum arasındaki Teknik Komiteler’in işbirliği alanlarını (deprem, sel gibi) genişletmek de Erhürman’ın gündeminde…
Gerçekten Erhürman “dopdolu” bir manifesto sunuyor topluma…
Hayalci olmayan, gerçekleri esas alan ve uygulanabilen hedefler sıralıyor ve bu bağlamda Tatar’a ciddi bir fark atıyor.
Aslında seçimler böylesine “asimetrik” bir dengesizlik içinde olmasa ve seçmen kararını özgürce verebilse; Erhürman Tatar’a en az 20 puan fark atar bu performansla…
Bakalım; “yedi düvele karşı” savaşan Erhürman; gene de bu seçimlerin favorisi…