Öne çıkan iki adaydan biri, içi boş bırakılmış milli bir duruştan ibaret “iki devletli” çözümü, diğeri de ona seçimi kazandıracağını düşündüğü kesimi tahrik etmeden kibarca “federasyonu” savunuyor. Üstüne üstlük bu iki görüşü ön koşullara bağlı olarak görüşürüz noktasındalar. İyi mi? Sanırsın Karpaz’da atom bombası ürettik!

Bu durumu yazılı ya da sözlü olarak kelamla anlatmak yerine en kestirmeden basit bir matematik işlemi ile anlatmak mümkündür.

3x4 eşittir 12 ile 6x2 eşittir 12. Farklı rakamlar ama çarpım işlem ile varılan sonuç aynı. Her iki aday da ortaya koydukları ön koşullara dayalı siyasi söylemleri ile ayni sonucu, çözümsüzlüğü vadediyor.

Bu adaylardan biri Cambridge mezunu diğeri de Hukuk Doçenti. Bizimle kibarca dalga geçmeleri için herhalde böyle bir akademik geçmişe sahip olmak da bir başka siyasi ön koşul!

Çözümsüzlüğe alıştık şimdi de Cumhurbaşkanı makamının heba edilecek bir 5 yıl için seçildiğine alıştırılacağız.

Bu makamı verdiği görüntü dışında fonksiyonu olmayan tabiri caizse resepsiyon önünde duran otel saksısı seçimine çevirmiş olacağız. Olsa da olur olmasa da olur misali. Bunun vardığı ve varacağı nokta budur.

Siyaset yoluyla hayal kırıklıklarının sebep olacağı umutsuzluk içe çöküşün ve başka bir iradeye fiilen bağlanmanın son aşamasıdır. Yakın geçmişe kadar gündemin en tepesinde olan Kıbrıs sorununun artık toplum tarafından önemsiz hale gelmesi de bunun parçasıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimi var ama ana sorumluluk alanı olan Kıbrıs sorununa çözüm arayışı toplumun gündeminde ön planda değil.

Niye?

Sebeplerden biri eylem planından yoksun ayni sonucu doğuracak hakikat ile örtüşmeyen söylemlerdir. Kıbrıs Türkünün mücadelesini, hayat yaşam tarzını bilen nüfus yapısının demografik müdahale ile giderek azalıyor olması bir başka sebeptir.

Başka?

Toplumun giderek artan bir kesimini de içine alarak çeteye dönüşen devlet yönetiminde içe çöküşün yaşanması. İçe çöküş, laiklik anlayışımıza ve yargının siyasileştirilmesine kadar, rücu etme ihtimaline uygun siyasi iklimi oluşturması da üçüncü sebeptir. Yönetim zafiyetinin katlanarak ivme kazandırdığı ekonomik çöküş de cabasıdır. Tüm bunların sebep olduğu umutsuzluk ise seçime giderken toplumun birinci gündem maddesidir.

Kıbrıs sorununa çözüm arayışı gündemde geri plana düşmesi yalnızca bizim için değil, söylediklerinin ötesinde, Türkiye dahil aklından ne geçtiğini bilme durumunda olmadığımız ada ile ilgili tüm tarafların, dikkatini çeker.

Seçim sonucu kadar, toplumsal refleks ve katılım oranın ulaşacağı seviye ile ilgili verilecek mesaj da önemlidir. Dünyada olan bitenlerin emsal oluşturma ihtimali ile aklından geçirdiklerini hayata geçirme açısından, doğru konjonktür ve zamanlamayı kovalayanlar için bu seçim süreci ileriye yönelik not edilecek anlamlı bir geri bildirimdir.