Siyasetin yazılı olmayan kuralları var.

Güçlüye karşı mücadele etmenin yarattığı mağduriyet algısı siyasette prim yapar.

Plan, program ve vaatlerin gerçekçi olup olmadığının bir önemi kalmaz. Son düzlükte plan ve programın olup olmaması da bir noktadan sonra önemli değildir.

Yeter ki seçmenin algısında “mağdur” ol.

Mağduriyet duygusu hele hele merkezdeki seçmene geçerse kestirmeden seçim kazandıran farkı bile yaratabilir.

5 yıl iktidarı ya da muhalefeti eleştirir diş bileriz, ama seçim arifesinde adayların birinde mağduriyet algısı yaratılmışsa bambaşka bir ruh hali hâkim olabilir birçok şeyi unuturuz.

Nasıl açıklanır bu?

‘’Duygusalız’’ deniyor.

Kimisi için bu “duygusallık” özellikle seçimden önceki gece hat safhaya çıkabilir deniyor. Buradaki “duygusallıkta” bir sarkasım var tabi.

Kimisi de bu duygusallıkla adaya gerçekten acıyıp milli bir ruh haliyle efkârlanır.

Aklını farklı bir duygusallık ile tabiri caizse kiraya verip büyük bir meziyetmiş gibi bir güzel de bununla övünen de vardır.

Aslında duygusallıktan ziyade, çaresizliğin getirdiği farkındalıktan dolayı seçimler vesilesiyle heyecan arıyoruz gibi geliyor bana.

Alttan güreşenin kazanması için mücadele vermek bizi motive ediyor. Artık hangisi daha da alttan güreştiği algısını yaratmışsa.

İçimizde biriken öğretilmiş çaresizliğin verdiği sıkıntıyı bir nebze de olsa böylelikle yenmiş olduğumuzu düşünüyoruz.

Seçime günler kala hangi amaç için ‘’mücadele’’ edildiğini anlamaya çalışmamızın önemi de kalmıyor bir noktadan sonra.

Aklımızda kalan tek bakiye güçlüye karşı mücadele veriyor olmamız.

Bizim için siyaset en son tahlilde realiteden uzak duygusallıkla harmanlanmış bir denkleme indirgenmiş oluyor.

Tüm dünyayı karşısına alıp Rum’a karşı mücadele verdiğini iddia eden ile sahaya inerek iradeye müdahale edene karşı kazanacağı seçim sonrasını düşünerek sessiz bir duruş sergileme iddiasında olanın kıyasıya bir mağduriyet yarışına sahne olacak 19 Ekim’deki seçim.

Kıbrıs Türkü için mağduriyet duygusuna acıma ile acınma duygusu da eklenmiştir.

Varlığı olup ağırlığı havadaki tüy kadar olan toplumun niye seçim yaptığının önemi giderek anlamsızlaşmıştır.

Bu seçim duyguların seçimi olacak.

Mağdur ile acınacak durumda olan arasında bir tercih yapılacak.

En zorda olan kazansın mı diyelim!