Siyasette 4-5 yılda bir, iş hayatında ise birçok sektörde her gün seçim yapılır.

Birinde sandık diğerinde de raf ve artık ekran vardır.

Her seçmen aynı zamanda bir tüketicidir.

Bundan dolayı olacak seçmen ve tüketici davranışları siyasetçi ve ürün pazarlaması açısından paralellik gösterir.

Ürün ya da adaylar seçmen veya tüketici nezdinde yaşattığı ve yaşatacağı tahmin edilen tecrübe ile ya ‘’ağa’’ ya da ‘’efe’’ konumuna oturur.

***

Efe statükoyu zorlar.

Başlangıçta alttan güreşen konumundadır

Yenilikçidir.

Başarının resmini önceden çizip yola çıkar.

Hedef odaklıdır ve kazanmak için ‘’hücum’’ oynar.

Hızlı, çevik ve agresiftir.

Değişimin fırsat olduğuna inanır.

Buna göre iletişim geliştirir.

***

Ağa ise mevcut ve geleneksel piyasa lideridir.

Mazi odaklı, bürokratik, yavaş ve batıl inançlıdır.

Kendini “ağa” konumuna getiren unsurların onu sonrasına da götüreceğine inanır.

Defans oynar ve değişime karşı çıkar.

Boşuna bakınma, benden daha iyisini bulamazsın der.

İnkâr sürecinden çıkmakta zorlandığı için değişimin geliyor olduğunu görememe riski vardır.

***

Buraya kadar anlattıklarımı çok iyi bilen ve uygulayan biri var.

Recep Tayyip Erdoğan.

Erdoğan bugüne kadar “ağa” konumundayken kendi adına girdiği her seçimde kamuoyu nezdinde “efe” rolüne geçebilmeyi başarmış dünya siyaset tarihindeki ender siyasetçilerdendir.

‘’Ben ustayım’’ diyor ya Erdoğan.

Doğrudur bu açıdan bakılırsa gerçekten bir ustadır.

Yıllardır hükümetin başı olmasına rağmen her seferinde sanki de iktidarda değilmiş gibi söylemler silsilesi ile hareket etmeyi başarmıştır.

Hükümetin ta kendisi olmasına rağmen hala daha ‘’iktidara’’ karşı mücadele ediyor algısı yüksektir. Metropollerin varoşlarında ve Anadolu’nun ücra köşelerinde ‘’Biçare Erdoğan hükümet oldu ama iktidar olamadı’’ diye dertlenip bir tek bu kriter üzerinden ona muhalefet partisi lideri gibi oy veren halk yığınları var. Bu yazının konusu değil ama bu yığınlara bugüne kadar gedik açabilen bir tek İmamoğlu olabildi. Kendini ağaya karşı mücadele eden mağdur efe rolüne bir tek o oturtabildi. Büyük bir hırsız! Mağdur efe rolünü çaldı! Şu an olduğu yerden çıkabilirse mağdur efe zengini olarak çıkacak.

Erdoğan, ne kadar güçlü olsa bile her seçim döneminde kendini alttan güreşen ‘’efe’’ olarak konumlandırmasının son derece kritik olduğunu biliyor.

Genç nesilde Erdoğan için oluşan yerli ağa algısını, uluslararası ağalara karşı mücadele eden yerli ve milli efe ile ikame edebiliyor.

Erdoğan bir efe edasıyla uluslararası ağalara karşı onun yanında mücadele etmeyi ekonomi ve yolsuzlukları geri plana iterek milli bir görev olarak yansıtabiliyor.

İktidarda olsan da seçim zamanı “mağdur efeye” dönüşebilme kavramını anlasan da herkes bir Erdoğan olamaz.

Her şeyden önce siyaseti icra ediş şeklindeki tarz onun karakterine uygundur. Diğer taraftan da ne tesadüftür ki bir davranış kalıbı olarak da ‘’efe’’ konumlandırması ile örtüşmektedir.

Kendi kişiliğinde olan malzemeyi ona seçimi kazandıran alttan güreşen efe stratejisine dönüştürmeyi başarmıştır.

Acaba diyorum 19 Ekim seçimlerindeki gidişatı da yorumlayıp “taraf olmayacağız” diyerek Erhürman’ın “efe” rolünü mü iskonto etti!

Arkasına Erdoğan’ı alan Tatar, Erhürman’ı alttan güreşen mağdur efe rolüne rahatlıkla oturtacaktı. Bu algının pekişmesinin önüne geçmek için mi bu “tarafsız” kalma demecini verdi?

Yazının buraya kadarki bölümünü haftanın ilk yarısında yazmıştım ki Soylu liderliğinde AKP milletvekillerinin sahaya indikleri ile ilgili haberler geldi.

BM genel kurulunda bir kez daha “iki devletli” çözüm deyip, Kıbrıs Türkünden 19 Ekim’de bunu savunan adaya karşı güçlü bir “hayır” mesajı çıkmasının endişesi var herhalde dedim.

Büyük devlet olmanın rasyonelliğinden uzak son bir nafile hamle olarak bunu bu şekilde okumaktan başka seçenek aklıma gelmedi.

Bu “hayır” oyu federasyona “evet” değil. İktidardaki koalisyon çetesinin yolsuzluklarına, yaşam tarzımıza, değerlerimize ve laiklik anlayışımıza varana kadar müdahaleye seyirci kalmasına “hayır” olduğunu hala daha anlamadılar.

Kendi kendime “Tarzan herhalde çok zor durumda” dedim. Seçim sonucunda Erhürman lehine en azından çok büyük bir fark olmasın diye son bir hamle mi diye düşünmeden edemedim. Tam da “ağa” düşünce kalıbına uygun bir şekilde “Türkiyeli” diye tanımladıkları KKTC seçmenini de tanımadıklarına ve anlamadıklarına da kanaat getirdim.

Yazık ki ne yazık. AKP’nin iç siyasete sahaya inerek müdahalesi olmadan, Erhürman’ı Kıbrıs konusunda söyledikleri ve söyleyemediklerindeki tutarsızlıklar üzerinden eleştirmeye yönelik bir kampanya yürütmeyi ve onu açık oturuma çağırmayı deneseler sonuç farklı olabilirdi. Demek ki kendilerine inançları yok.

Bu seçimin “efesi” konumuna Erhürman oturtulmuş oldu, “ağasının” kim olduğunun adını da varın siz koyun.