Dün, İskele Kaza Mahkemesi’nde, genç kadın yargıcı dinlerken; kalbimin bir an “küt küt” attığını hissettim.

“Bir davadan 5 yıl, ötekinden 6 yıl hapislik” gibi ifadeler kullanınca, sanık kutusunda “karar”ı bekleyen Annie’ye baktım…

Annie; 65 yaşında bir Kıbrıslı Rum kadın…

Bu sanık kutusuna şimdiye kadar en az 30 kez girmiş bulunuyor.

Biliyorum, onu ayakta tutan tek şey, haplardır.

Annie, 19 Temmuz günü, Kıbrıs’ın güneyindeki evinden çıkmış ve İskele bölgesinde ata mirası olan arazilerini dolaşmaya gelmişti.

Kendisi ve kocası yanında üç arkadaşı daha vardı…

Onlar da 70’ine merdiven dayamış Kıbrıslı Rumlardı…

Kendi arazileri üzerine inşa edilen toplu konut sitesine girip çıktılar…

Kimsenin bahçesine girmediler, kimsenin kapısını çalmadılar…

Son aylarda, onlarca kez buralara gelip gidiyorlardı…

Annie’nin elinde babadan kalma, 5 değişik arazinin tapuları (koçan) vardı…

5 yıl önce “Taşınmaz Mal Komisyonu”na başvurmuş, ancak ne tazminat, ne de iade mümkün olabilmişti.

“Bugün git yarın gel” diye diye; hem Komisyon, hem rapor yazmayan Savcılık onlarla tam 5 yıl boyunca dalga geçmişti, binlerce mülk sahibine yaptıkları gibi…

19 Temmuz günü, “Mağusa Akyar Geçiş Noktası”na geri döndükleri sırada, önlerini kesen 20’ye yakın polis tarafından tutuklandılar.

İkisi kadın 5 Kıbrıslı Rum, İskele Polisi’nin bodrumunda, 45 derece sıcak hücrelerde tam 17 gün hapis yattılar.

Kendilerine başlangıçta iki büyük suçlama getirilmişti.

Birincisi “Genel rahatsızlık verme…”

İkincisi ise “mülke tecavüz…”

Polis; adı geçen sitenin sakinlerine telefon ederek “şikayetçi olun” dedi. Savcılıkla birlikte günlerce suç ve suçlu yaratmak için uğraştılar…

Bölgede Rum mallarının üzerine inşaatlar yapan bazı müteahhitler sonunda “şikayetçi” oldu.

Günlerce mahkeme duruşmaları sürdü.

13 saat süren duruşmalar oldu. Geceyarısı açıklanan kararlar oldu.

Bu insanlar bir yandan İskele Kaza Mahkemesi’nde yargılanırken, öte yandan Lefkoşa’da da “Askeri Mahkeme”ye çıkarıldılar.

Orada da “Askeri yasak bölgeyi ihlal” suçlamasıyla karşı karşıya kaldılar.

Beş kişinin dördü, “Geçiş Noktası”nda kimliğini görevliye ibraz ederken, bir tanesi bunu yapmamış ve “kaçak” olarak bizim tarafa geçmiş.

Aynı gün içinde hem İskele hem de Lefkoşa’da yargılandı bu insanlar… Bazan günde iki kez duruşmalar oldu.

17 günlük polis hücresinden sonra, Merkezi Cezaevi’ne hapsedildiler. Orada da 38 gün yattılar.

Dava sürecinde tutukluluk sürelerine yapılan itirazlar oldu. Yüksek Mahkeme’ye taşındı.

Sonunda, Askeri Mahkeme; Savcılığın “iddialarını makul şüpheden ari bir şekilde ispatlayamadığına” hükmetti ve beraat kararı aldı.

Ama ne oldu? Barikatta Nisan ayından beri kameraların çalışmadığı ortaya çıktı. Parmak izi almayı bile akıl edemeyen, beceremeyen polis ve Savcılık çuvalladı.

Bu “hukuksal” süreçte; polisin, Savcılığın zafiyetleri, yetersizlikleri, suç yaratma gayretleri buradaki rejimin “çirkin yüzü” olarak dünyaya yansıdı.

“İncir çekirdeğini doldurmayan” suçlamalar yüzünden rezil olduk. Rum tarafı hem AB’de hem dünyanın birçok saygın kurumunda hukuk düzenimizi “işgal rejiminin kuklası” olarak takdim etti.

Tabii; 5 Rum Askeri Mahkeme’de beraat etti ama, ancak 3 tanesi evlerine dönebildi.

Annie ile kocası Andreas’ın ise henüz çilesi dolmamıştı.

Bir otele yerleştiler ve kefalet koşulları içinde “tutsak” olmayı sürdürdüler.

Defalarca Lefkoşa’dan İskele’ye mahkemeye gidip geldiler. Bu arada Savcılık, onlarca tanık dinlettikten sonra 3 suçlamanın ikisinden vazgeçti.

“Çevreye rahatsızlık ve mülke tecavüz” şeklindeki iddialarını ileriye götüremedi.

Ancak, ailenin aracında bir “mavi dosya” bulunmuştu. Savcılık bu dosyanın içeriğindeki tapuları, yazışmaları, mailleri, fotokopileri bircik bircik sorguladı. “Kişisel verileri koruma yasası ve özel hayatın gizliliğine aykırı” buldu.

Başladı mahkemeye “tanıklar” çıkarmaya…

Birilerini çıkarıyor, duruşma oluyor, arkasından bir başkası derken; 30’a yakın “tanık”la duruşmalar “incir ipi” gibi uzayıp gidiyor.

Savcılığın bu “psikolojik savaşı” her geçen gün Annie’yi yıpratıyor ve sonunda “Suçumu kabul ediyorum, bir an evvel ne olacaksa olsun” diyor.

Yani, bu davaları izleyerek kamuoyuna doğru bilgiler aktaran gazeteci Pınar Barut’un Özgür Gazete’de yazdığı gibi “Veremi gösterip sıtmaya razı ettiler…”

İşte dün; İskele Kaza Mahkemesi’nde “suçunu kabul eden” Annie Yargıç karşına son kez çıktı.

Yargıç; bu “suç”un ne kadar ağır olduğunu anlattıktan sonra da Annie’ye para cezası vermeyi uygun buldu.

Kişisel veriler meselesinden 12 bin, özel hayatın gizliliğinden de 100 bin TL. cezaya çarptırıldı.

Ve tam 153 gün sonra bugün evine dönecek…

Bu hukuk “garabeti” hiç ama hiç unutulmayacak…

Yargı sürecinde yaşananlar, siyasetimizin pasifliği, medyamızın rezilliği ve yalancılığı alnımızda kara bir leke olarak kalacak.

Bu; ikinci bir Çakurmas Olayı’dır. Birincisinden ders çıkaramadık, üstelik daha daha şirretleştik, daha da “gaddarca” tavırlar sergiledik, insan haklarına zerre kadar saygılı olmadığımızı tüm dünyaya haykırdık.

İşte “hukuk devleti” dediğin de budur…