Avrupa Palamentosu’nun raporu, yine Rum yanlısı bir tutumla kaleme alındı. Gerek BM, gerekse AB’nin almış olduğu kararlar hiçbir zaman bağlayıcı olmamış, bilakis barışa katkı derlerken, barışa giden yolları tıkamıştır. Bu kuruluşlar, kendilerince herhangi bir ülkeye yaptırım uygulama özellikleri yoktur. Yaptırım yoktur da, hazırlanan eleştiri raporlar, cepheleşmelere prim vermektedir.
AB’nin bu yanlı raporunu görünce insan şöyle düşünür:
“Rum ve Yunan yanlısı bir tutum izleyen Avrupa Birliği, dünyada Türkiye’yi bünyesine almaz.”
Dedik ya AB bir Hristiyanlar Kulübüdür, diye. Bütün mesele Rumlara prim kazandırmak. TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 3 Mayıs 2025 tarihinde gerçekleştirdiği günübirlik KKTC ziyaretini bile “yasa dışı” olarak nitelendirdiler raporlarında. Bu konuda TC Dışişleri Bakanlığından da tepki geldi. Tepki şöyledir:
“AP Türkiye raporu, ülkemiz aleyhine çarpıtılmış, önyargılı ve gerçek dışı iddialar içermektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın KKTC ziyaretine yönelik mesnetsiz değerlendirmelerini reddediyoruz.”
AP bilmelidir ki, Rum yanlısı raporları ile Kıbrıs sorununa çifte düğüm atmaktadırlar. Çünkü bu tutularıyla Rumların ekmeklerine yağ sürerek şımarmalarını sağlıyorlar ve çözümsüzlüğü körüklüyorlar.
Bünyelerinde tek bir Türk parlamenter olmayan sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ziyaret eden Yunan siyasleri cici, Türk siyasileri de tu kakadırlar, kendilerince.
Avrupa Birliği Parlamenterleri Kıbrıs gerçeklerini kağıt üzerinde ve Rumların yönlendirdikleri veçhede bilmektedirler. Demek ortada bir adaletsizlik, bir bilinmezlik ve bir yanlılık mevcuttur.
AB Parlamenterlerine bir önerim olacak.
Tamamen tarafsızlık ilkesi içinde Kıbrıs’a gelip Kıbrıs’ın kuzey ve güneyini gözleri ile görsünler, her iki tarafta da bütün kurumları ile iki devlet olduğunu kavrasınlar, ondan sonra gelişecek süreçte daha gerçekçi bir tutum izlemeleri sağlanacak. AB Parlamenterlerini KKTC’de ağırlamaktan mutlu oluruz. Ama gelmezler.
Bütün dünyada var olan adalet yapısı, her iki tarafa aynı uzaklıktan olaya bakma ilkesine dayanır. Bütün dünya adaleti bunu böyle uygular. Yani her iki tarafı da dinler ve gözlemler. Yargı bile tatmin olmazsa, olayı yerinde görür ve kararıını ona göre verir. Lakin AB, Rumları yarım Kıbrıs’larıyla şımartmakta ve çözümsüzlüğe körükle gitmekte.
Kıbrıs sorunu nasıl bitecek Allah aşkına?
AB bilmelidir ki hiçbir kararı yaptırım niteliğinde değildir. Sadece bir organ olarak dilediği ülkeye destek verir, destek vermek istemediklerini dışlar.
Kıbrıs Türkü, AB veya Rumlar istemedi diye Türk siyasilerini dışlama lüksü olamaz. Bir gerçek vardır. O da, Türkiye ile Kıbrıs Türkü etle tırnak gibidir.
AB raporunu dilediği gibi olumsuzluk anlayışı içinde ele alsın. Bir gerçek de, koskoca Türk Devletlerinin Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti içinde bir parallellik siyaseti gütmektedir, ki bu durum bizi onurlandırmaktadır.
AB’nin gerçek yüzünü Annan Planı döneminde gördük ve tanıdık. Referandumdan her iki taraftan da “evet” alma hayalleri kuran AB’nin umduğu dağlara karlar yağdı. İstemedikleri Türk tarafından “evet” oyu çıkarken, hala daha düdüğünü çaldığı Rumlardan “hayır” oyu çıktı.
AB değil miydi bize söz veren evet oyu çıksın, direk uçuşları sağlayacağız diyen.
Söz vermek başka birşey vermeye gelmez. Adam, sözü ile adam olur. Siz referandum marifeti ile sizin “evet” talebinize “hayır” diyen tarafı AB’ye almakla zaten itibarınızı ve prestijinizi yitirdiniz. Kıbrıs sorunu bir neticeye varmadan Rumları tek taraflı bünyenize aldınız. AB biz ve Türkiye aleyhine rapor hazırlarken, bu kuruluşa nasıl güvenelim?
İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı Jack Straw da söylemedi mi, Rumların tek yanlı olarak AB’ye alınmalarının yanlış olduğunu?
Yani AB, yalancı çoban misali bir politikayla Rumun düdüğünü çalmaya devam etsinler.
Dolayısı ile AB’nin hiçbir raporu ve kararı yaptırım niteliğinde olamaz. Böyle geldi, böyle gidecek. Hiç önemli değil. Bu soruna birkaç düğüm daha atmaları bizi ılgalamaz. Bizi ancak ve ancak biz kurtarabiliriz. Ulu Önder Atatürk demedi mi?
“Türkün dostu yalnız Türktür” diye...