Anımsadığım kadarı ile yıl 1953 filandı... Ben de henüz ilkokul üç veya dörtteydim. Eski Lefkoşa mezarlığı dolmuş ve definler Küçükkaymaklı’daki mezarlığa yapılmaya başlamıştı. Sanırım sınıf hocamı Lisani beydi. Mevsim bahardı.
Hoca müjdeyi vermişti.
“Çocuklar, bugün hep birlikte Ardath Tütün Fabrikası’na gideceğiz. O fabrikanın nasıl çalıştığını iyi gözlemleyerek birer kompozisyon yazacaksınız” demişti.
Hani derler ya, “Ölüm bile kalabalıkta tatlıdır” diye.
Biz de okulda bir hiza oluşturarak yola revan olmuştuk. Okulumuz Haydarpaşa İlkokuluydu. Biber ağaçları sıra sıra okul bahçesine dizilmiş okulun haznesi yanında bir küme oluşturmuştuk.
Hayatımda gördüğüm veya göreceğim ikinci fabrika oluyordu bu tütün fabrikası.
Okulun fabrikayı ziyaret edeceğini işletmeciler biliyorlardı. Fabrikanın konumu çok güzel bir yerdeydi.
O dönemde imal edilen sigaralar Üç Beş, Players, Craven A ve daha da sigara türleri vardı.
Binanın içi leş gibi sigara kokuyordu.
Sigaralar bir ordunun sıralanışı gibi teker teker gözlerimizin önünden geçiyor ve paketlere giriyordu. Bütün çalışan kadınlar ve erkekler alaca önlük giyiyorlardı. Kadınların başlarında koruyucu eşarplar vardı. Hala daha anılarımda kalan o ziyaret canlı bir şekilde kafamda duruyor.
Girne Kapısı’na bakan eski mezarlıkta rengarenk laleler açmıştı. Zaman zaman okul dışında ağabeyimle o mezarlık duvarından atlayarak demet demet o lalelerden toplar ve sınıfımızın vazolarına yerleştirirdik. Dikkatimi çeken en önemli iki bitki devasa boyları ile bir azametle varlık gösteriyordu. O bitkiler, İngiliz’in bataklıkları kurutmak için getirdiği okaliptüs ağacı ile devasa kaktüs ağaçları vardı. O kaktüsler gerçekten mezarların üzerinde yükselmışti. Daima rahmetlik annem bize o kaktüsler için, “Bunlar sabır ağacıdır” derdi. O kaktüsler o mekana soğuk bir görüntü veriyordu.
1 Nisan 1955 tarihinde EOKA faaliyete geçmişti. Bombalar patlıyor, silahlar
İngiliz askerlerinin üzerine boşalıyordu.
İşte o dönemde bir acıyı yaşamıştık toplum olarak. Sırf Rumların EOKA’sına karşı bir varlık ve panzehir olacak 9 Eylül ve Karaçete teşkilatlarında aktif olan dört tane gencimiz, Yenişehir’de bomba yaparlarken imal ettikleri bomba avuçlarında patlayınca dördü de şehit olmuşlardı. O kahramanlar şunlardı:
İsmail Beyoğlu, Ulus Ülfet, Mustafa Ertan ve Kubilay Altaylı’ydı. Onlar bizim ilk şehitlerimizdi. Bu dört şehidin defin töreni için Girne Kapısı’nda mahşeri bir kalabalık oluşmuştu. Şehitlerin tabutları ta Selimiye Camii’nden omuzlarda taşınarak Küçükkaymaklı Mezarlığına götürülmüştü.
O şehitlerin törenlerinde ben ve ağabeyim Mehmet Erdel de vardık. Tütün fabrikasındaki Rum işçiler, o töreni dehşet ve korku içinde uzaktan izliyorlardı.
O tören anılarımda kalan Ardath Tütün Fabrikası ile ilişkili bir olay olarak beynimde duruyor.
EOKA’nin çıldırdığı o günlerde bir 23 Nisan 1956 tarihinde, Çocuk Bayramımızda, Emine Aziz isimli kahraman Türk kızının penceresine astığı Türk bayrağı dalgalanıyordu. O gün, EOKA’cılar polis Nihat’ı onun kapısının önünde vurmuşlar ve kahraman Emine Nihat’ı vuran EOKA’cıyı kıskıvrak yakalayarak adalete teslim etmiş ve Yorgo isimli katilin asılmasını sağlanmıştı. Meğer Yorgo, başına ödül konan azılı EOKA’cılardandı.
Artık kahraman Emine adada özgür değildi. EOKA onu öldürmek için zaman kolluyordu. İngiliz yönetimi üç gün içinde Emine’yi İstanbul’a uçurmuşlar ve beş bin Kıbrıs lirasını ödül olarak ona vermişlerdi. Aynı gün bir Türk daha vurulmuştu. Diğer Türk, Ardath Tütün Fabrikası’nda çalışan Lefkeli Cüfer’di. Lefkeli Cüfer.... Kahraman Emine’nin hayatı yıllar sonra bana ilham olmuş ve “Güneşin Gittiği Yere Kadar” adlı romanımın yazılmasına kaynak teşkil etmişti.
Ardah Tütün fabrikası tam on bir yıl kapalı kaldı. Lakin bir kısmından yararlanmak için Bölük Komutanlarımızdan Yılmaz Bora orasını karargah yapmıştı. Harekat sonrasında Eşdeğer uygulamaları başlayınca Türk İdaresi Ardath Tütün Fabrikası sahibini tazmin etmişti. Bu süre zarfında KKTC Meclisi’ne dönüştürülen bu bina bize çok yoğun hizmetler vermişti. Artık tarihe karışan bu bina işlevini bitirmiş ve meclis, 3 Mayıs 2025 tarihinde Kermiya’da yapılan yeni yerleşkesine taşınmıştır.
Bu sokaklar, bu dağlar, bu ormanlar, bu mezalıklar ve bu kent insanları nelere tanık olmuşlar. Şimdi bu eski fabrika da anılarımızda bir nokta olarak kalan bir köhne binadır. Bu bina bundan sonra ne amaçlarla kullanılacak, göreceğiz.