Artık ne gazete, ne televizyon ne de facebook izlemek istemiyorum.  Çünkü her gün birçok üzücü haberle karşılaşıyorum.  En sevdiğimiz insanlar teker teker bu dünyadan göçüp gidiyor. 
            Bizi üzen son haber, mimar Yücem Erönen’dir.  Eski mücahidelerden ve Sosyal Yardım Dairesi Müdürelerinden Hatice Tahsin’in tek evladı...
            Rahmetlik Hatice Tahsin kendi çağının en çağdaş kadınlarından biriydi.  O dönemlerde kadınların tiyatrolarda yer almaları veya sahnede şarkı söylemeleri kabul görmezdi. Ama o, Dr. Küçük’ün eşi Süheyla Küçük, Vedia  Barut ve radyo spikeri rahmetlik Feyziye Hulusi ile sahnede tiyatro eserinde rol almIşlardı.
            Öyle çağdaş bir kadının oğlu da çağdaş yetişirdi elbette.
            Yücem Erönen’i ilk kez bizim Sanatçılar Ocağı’nda tanımıştım. Orkestrada trompet çalıyordu.  Ondan sonra Cengiz Topel Kültür Derneği’nde bir araya geldik ve “Fighters Grubu”nu kurduk. Onunla sosyal etkinliklerde bulunmak gerçekten keyif vericiydi.  Mücahitlik yıllarımızda da ulusal davaya katkı koymuştu.
            Zaman zaman buluştuğumuzda hep eski günleri yad ederdik.  Onunla birlikte trompetçi Taner Sami Selçuk da bizimle beraber Filarmoni Topluluğu’nu kurmuştuk Yılmaz Yaner başkanlığında.
            Filarmoni kurulduğunda toplumun içinde bulunduğu travmatik durumdan kurtulma amacı güdüyordu.  Tiyatronun kuruluşu da öyle olmuştu.
            Sevgili Yücem, daima bana büyük hedeflerinden bahsederdi.  Mimar olmayı kafasına koyduğunda, 21 Aralık 1963 olayları devam ediyordu.  Filarmoni bir yerde, bizi içinde bulunduğumuz durumdan çıkarıyordu. Yani motive oluyorduk.
            Anımsadığım kadarı ile bir süre de dağda mücahitlik yapmıştı.  Onun yapısında milliyetçilik ve Atatürkçülük vardı.  O hasletlerini de annesi rahmetlik Hatice Tahsin’den almıştı.
            Yücem yüksek tahsilden mimar olarak döndüğünde kendine güzel bir ofis açmıştı.  Artık hayatın içine girmiş ve mimar kimliği ile var olmaya başlamıştı.
            Hayatını Yargıç Gönül Hanım’la birleştirmişti. Gönül hanım da mükemmel bir insandır.  Aile ilişkileri her zaman çağdaş bir zeminde sürdü. Hatice Hanım’ın kızı olmadığı için, adeta oğlundan çok seviyordu Gönül hanımı.  Gönül hanım da bir anne gibi onu severdi.
            Hatice Tahsin vefat ettiğinde gazetedeki köşemde bir yazı yazmıştım onun için.  Hatice Hanım’ı anlatmak kolay mıydı.  Kitaplara sığmayan bir geçmişi vardı.  Benim o gazetedeki yazım için Yücem bana teşekkür etmiş ve annesinin hayatını kitaplaştıracağını söylemişti. Çok da memnun olmuştum Hatice hanımın hayatının kitaplaşmasına. Neticede kitabı yayınladıklarında, benim ve benim gibi insanlara kaynak bir kitap olduğunu gördük.
            Hatice Hanım gerçekte, cephede savaşan tam bir mücahideydi.  Rahmetlik Güner Nejat’la dağda silah eğitimi alırlarken resimleri vardır.  Onlar tıpkı Kurtuluş Savaşı’nın Fatma’sı, Halide Edip Adıvar’ı ve cepheye mermi taşıyan kadınları gibiydi.
            Yücem Erönen her zaman annesi ile gurur duyduğunu söylerdi.  Gurur duymakta da haklıydı. Öyle bir kahraman annenin kahraman evladı...
            Yücem’in babası rahmetli Enver dayı, maldar bir insandı.  O malları yıllar sonra Yücem’e maya olmuştu.  Enver dayının Kıbrıs Türk Hava Yolları’nın yanındaki arazisinde sulu ziraat yaptığını anımsarım.   Yıllar geçerken Enver dayı ile Hatice hanım anlaşamayarak ayrılmışlardı.  Yücem henüz küçüktü.
            Hani deriz ya “bu mallar ata yadigarıdır” diye...
            O da, ata yadigarı malları tımar etti ve geliştirdi.
            Mesela Yücem doğduğu ev olan Kooperatif Bankasının karşı köşesindeki kerpiç evi bir güzel restore etti ve topluma kazandırdı.  O ev de eski eserler kapsamına alındı, bildiğim kadarı ile...
            Lemar yolundaki malları bugün milyon sterlin değerinde.  Lemar’ın arkasındaki ofisinin yeri de şahanedir.  Zaman zaman Yücem’le ofisinde buluştuğumuzda bana hep geçmişi ve geleceği anlatırdı.
            Allah’a soru sorma hakkımız yoktur.  Sadece zamansız gidenlerin gidişini sorgulama ihtiyacı duyarız. Yücem kardeşimin de zamansız aramızdan ayrıldığını düşünüyorum. Allah’ın takdiri...  Kimisi erken gider, kimisi geç gider.
            Bazen düşünüyorum...  Herhalde gerçek dünya, ölümden sonraki dünyadır.  Herkes sevenleri ile buluşur ama, dünyada da hayat gerçeği vardır.
            Ata yadigarı topraklar deriz de, onlar da arkamızda kalır giderken.  Tıpkı Yücem kardeşimin sevdiklerini ve düna malını arkasında bıraktığı gibi.
            Allah’tan Yücem Erönen kardeşime rahmetler, yaslı ailesine başsağlığı dilerim. Yattığın yer nur olsun kardeşim...