Akdeniz’de stratejik öneme sahip olması nedeniyle Osmanlı devleti Kıbrıs adasını 1571 yılında fetheder. Bu fetih o zamanlarda kutsal topraklara giden hacıların güvenliği içinde önemlidir. Venediklilerin elinde olan adanın fethetmesi 11 ay sürer. Resmi kaynaklara göre fetih süresince 50bine yakın Osmanlı askeri hayatını kaybeder. Osmanlı devletinin ada üzerindeki hakimiyeti 307 yıl boyunca devam eder. İngiliz bayrağı adaya çekilene kadar da bu hakimiyet sürer. 1877-1878 Osmanlı Rusya savaşında yenilgiye uğrayan Osmanlı devletinin İngiltere’nin Akdeniz’deki Osmanlı topraklarının varlığını koruma bahanesiyle Osmanlı hükümetine verdiği ültimatomla kabul etmek zorunda kalır. Başkent İstanbul’un Ruslar tarafından fethedilmesindense Kıbrıs adasını gözden çıkarmayı tercih ederler. Adaya İngiliz bayrağı çekildiği an itibariyleyse adadaki yaşam soydaşlarımız için artık eskisi gibi olmaz. Hayat soydaşlarımız için daha da zorlaşmaya başlar. Kıbrıs Türklerin adadan izinin silinmesi için yıllarca yoğun çaba harcanır. Yıllarca adada türlü türlü engellemelere maruz kalırlar. Kendi kimliğine ve yaşadığı topraklara sahip çıkmak amacıyla Kıbrıs Türkleri elinden gelenin fazlasını yapmıştır. Yaşadığı bu zulüm karşısındaysa ne ana vatan Türkiye’de ne de uluslararası kamuoyunda uzun yıllar Kıbrıs Türklerinin sesi duyulmaz. Sesi işitilmez. Ta ki Dr. Fazıl Küçük tarih sahnesine çıkana kadar. Fazıl beyin kendi deyimiyle bu dönem 'Kıbrıs çıkmazıdır'. Bu çıkmazdansa Dr. Fazıl beyin pes etmeden verdiği yoğun çabaları sayesinde çıkılır.

Dr. Fazıl Küçük ömrünü Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık mücadelesine adayan bir lider. Yakın zamanda Kıbrıs adasına tatil amaçlı yaptığım ziyaret esnasında liderliğini ve geride bıraktığı güzel hatıraları yerinde görme şansını yakaladım. Adaya ayak basmaz beni önce ilk önce gecenin o karanlığında Girne girişinde Dr. Fazıl beyin adeta gecemi aydınlatan anıtı karşıladı. Anıtın üzerinde ‘Liderimiz’ vurgusunu görünce daha da mutlu oldum. Tatilimin son günündeyse kendimi Fazıl beyin Lefkoşa’daki müzeye dönüştürülmüş evinde buldum. Anılarından okuduğum kadarıyla hem kendi hayatı içinde hem de Kıbrıs Türkleri için verdiği mücadele beni çok etkilemişti. Arka plandaki bu bilgilerle harmanlanmış beynime duygularım da dahil olunca Kıbrıs’ta yaşadığı eve adımımı atar atmaz yaşadığımız andan soyutlandım. Dr. Fazıl beyin evinde gezerken her cuma günleri ihtiyaç sahibi soydaşlarımızı ücretsiz muayene ettiği odasına adımımı atar atmazsa doktor olabilmek için sömürgeci devletlere karşı nasıl da ‘pes etmeden’ yoluna devam ettiğini ve hayatının her anında verdiği o amansız mücadele dolu anları film şeridi gibi gözümün önünde canlanıverdi. O dönemlerde tüm engellemelere rağmen kendisinin nasıl pes etmediğini ve bizim de hayallerimiz için pes edilmemesi gerektiğini bir kere daha o odada idrak etmiş oldum. Bu yazımın ana vurgusu da Dr. Fazıl beyin pes etmemek üzerine inşa edilmiş hayatı. Hayatının her anında verdiği mücadele ruhu. Bundan dolayı da bu konuya biraz daha derinlemesine inmek isterim. Bu doğrultuda kendisinin pes etmediği anları örnekleriyle siz değerli okuyucularımıza aktarmak isterim.

Fazıl beyin çocukluğuna inip okul çağından başlamak doğru olacak çünkü mücadele ruhun başlangıcı o günlere dayanıyor.

Fazıl Bey gündüzleri okula gittikten sonra dersleri biter bitmez okul çıkışında ailesiyle birlikte yetiştirdikleri maydanozları satıyordu. O yorgun vücuduna rağmen geceleri petrol lambasının ışığında ödevlerini yapmayı da ihmal etmezdi. Kış aylarında evlerinin yanındaki inek besledikleri ahırda, ahırın yoğun kokusu ve üzerine oturdukları sendenin tahtakurularının kanlarını emmesine rağmen arkadaşlarıyla toplanıp ders çalışırlardı. Ahır yaşadığı evlerine kıyasla daha sıcaktı çünkü. Arkadaşlarıyla birlikte ahırın kokusuna ve kanlarının emilmesine katlanıyorlardı. Pes etmeden ders çalıştılar. Sabah olup gün içinde okula gittiklerindeyse zengin arkadaşlarının yediği çikolatalara gözü çarpardı. Maddi durumu yeterli olmadığı için alıp yiyemediği çikolata ve şekerleri zengin arkadaşlarını yedikleri anlarda onları izlerken içi burkuluyordu. O anlarda onları kıskanıyordu kıskanmasına ama o çikolatalarından alabilmek için daha fazla çalışması gerektiğinin de bilincindeydi. O yaşta bu bilince sahip olabilecek bir olgunluktaydı. O zengin arkadaşlarının yediği çikolatalardan alabilmesi için pes etmeden çok çalıştı.

Birinci dünya savaşı başladığı döneme gelindiğinde adada ‘kiracı’ olan sömürgeci İngilizler Osmanlı devletinin savaş döneminde kendi saflarında yer almamasını bahane ederek adada kendini adeta ev sahibi konumuna alıp soydaşlarımıza yoğun baskıları artıncaysa cebine gidiş biletini kalbineyse dönüş biletini koyup hem kendi geleceği için hem de adanın geleceği için eğitiminin devamı için adadan ayrılma kararı aldı. O zamanlar sadece kendisi değil adada yaşayan diğer Türklerde çalışmak ve daha fazla para kazanabilmek için adadaki ailelerini geride bırakıp adadan gitmek durumunda kalıyorlardı. İngilizler o zamanlarda Kıbrıslı Türk tüccarları ve esnafı tutuklayıp Girne kalesine hapsederek ailelerin para kazanmasına mâni oluyorlardı. O zamanlar adadaki tek Türk doktorunu da Girne kalesine hapsedip Türklerin sağlık hizmeti almasına dahi mâni olabilecek boyutta soydaşlarımıza zulmettiler. İngilizlerin bu yoğun baskısı karşısında Türkler adadaki en zor günlerini yaşamak zorunda kaldılar. Fakat buna rağmen hiçbiri pes etmedi. Dr. Fazılda o pes etmeyenlerden biriydi. 13 yaşında aldığı radikal kararla eğitimini Almanya’da devam ettirme kararı aldı. Eğitimine Almanya’da devam etmesi fikri o dönem çalışmak için Mısır’da olan kardeşinden gelmişti aslında. Kardeşi bu teklifi yaparken abisini Almanya’ya tek göndermeme fikriyle birlikte çıktı karşısına. Fazıl beyde abi sözü dinledi ve yola koyuldu. Abisi kardeşini o dönem Almanya’ya gidecek başka biriyle göndermeyi planlıyordu. Fazıl beye gittiği yerde abilik yapacaktı. Yol gösterecekti. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Adadan ayrılıp Mısır’a kardeşinin yanına giden Fazıl Bey Almanya’ya birlikte gideceği kişiden aylarca pes etmeden haber bekledi. Her geçen günde bir o kadar canı sıkılıyordu. Belirsizliği ömrü boyunca hiç sevemedi çünkü. Her şey net olmalıydı. Mısırda abisinin yanında beklediği dönemdeyse zamanını boş geçirmedi. Almanca ve Fransızca kursuna gitti. Hayalini kurduğu Almanya’ya gidecek gibi kendini geliştirdi. Gitme durumunu artık netleştirmek için haber beklediği kişinin kapısına dayanmak durumunda kaldı. O kişiden gidemeyeceğini öğreninceyse yüz üstü bırakılmış oldu. Bu duruma çok sinirlendi. Adaya da geri dönemezdi. Yola çıkmıştı artık. Geri dönse kendini yenilmiş sayacaktı. Ayrıca adada doğru düzgün eğitim almak bile mümkün değildi. Yaşam koşulları ağırlaşmıştı. Geri dönmeyi göze alamazdı. Ne yaptı biliyor musunuz? Fazıl bey yine pes etmedi! O yaşına ve o dönemin zorlu şartlarına rağmen yoluna tek başına devam etti. Elinde tahtadan yapılmış küçük bir bavulla birlikte kendini Berlin’de buldu. Oraya gittiğindeyse tek isteği vardı okula kaydolup eğitimine devam etmekti. Almanya’ya gittiğindeyse kaydolmak için okulları gezerken; Alman hükümetinin lise eğitimine devam etmesi için Kıbrıs’tan aldığı diplomasını kabul etmediğini öğrendi. Yine şok içindeydi. Aylardır hayalini kurduğu Almanya’da eğitime devam işi olmamıştı. O ama o yine yaşadığı bu durum karşısında kendini çabuk toparladı. Pes etmeden yoluna devam etti. Bu sefer kendine başka bir rota çizdi. Almanya’da diploması kabul etmediği için eğitimine İstanbul’da devam etme kararı aldı. İstanbul’da eğitime başladığı dönemde takvim yapraklarıysa 1923 yılını gösteriyordu. Ülkemizin Kurtuluş savaşından çıkıp Cumhuriyetin temellerinin atıldığı döneme denk gelmişti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkemiz genelinde arka arkaya hayata geçirdiği devrimlere bizzat şahit oldu. Yaşanılan bu değişimi bizzat görmenin de etkisiyle Kıbrıs Türklerinin de tıpkı Türkiye’de olduğu gibi bağımsız ve çağdaş bir şekilde yaşamasının gerekli olduğunu hayatı boyunca savundu.

Lise ve üniversite hayatını İstanbul’da geçirdikten sonraysa Avrupa’da eğitim hayatına devam etti. Avrupa’da eğitimine devam ettiği dönemdeyse ailevi durumlardan kaynaklı bir dönem parasız kaldı ama Dr. Fazıl yine pes etmedi. Doktor olup halkına hizmet etmeye kararlıydı çünkü. Tüm zorluklara rağmen pes etmeden yoluna devam etmesiyle de doktor olmayı başardı. Başardı başarmasına fakat adaya geri dönmesiyle bu sefer başka türlü engeller karşısına çıktı. İşin özeti sevgili dostlar, Dr. Fazıl Bey hayatın akışında karşına çıkan ve çıkarılan engeller karşısında hiç pes etmedi! Pes etse belki de Fazıl Küçük Dr. Fazıl olamazdı. Kıbrıs davanın lideri olamazdı. Kıbrıs davasının arkasında Türkiye bu denli duramazdı belki. Soydaşlarımı korumak için asker çıkarmazdı. Kıbrıs Türklerinin varlığının korunmasında ve Atatürk devrimlerinin uygulanmasında dava arkadaşlarıyla birlikte öncü bir lider olamazdı. İngilizler ve adanın tamamını kendilerine bağlanmak isteyen Rum milliyetçilerse soydaşlarımıza eziyet etmeye devam ederdi. Rauf Denktaş’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğunun ilan edildiği andaki sözlerinin arasına pes etmeyen lider eklemesini yaparak Kıbrıs Barış harekatının 51. yılına özel kaleme aldığım bu özel yazının de özetini de yapmış olurum böylece.

“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, *pes etmeyen lider* Dr. Fazıl Küçük ’ün eseridir”