Osman Zorba, hayat mücadelesinin bir kısmını İngiltere ve Cenevre’de geçiren Zorba, ailesi ve halkı için KKTC’ye geri dönerek yaşam savaşına adada devam ettirme kararı aldı. Sınıf bilimsel sosyalizme dayalı sınıf mücadelesinin gerçek hayatta var olduğunu uygulamalı olarak yaşadı ve gördü. Zorba'nın Cenevre ve İngiltere'deki deneyimleri kendisini sosyalizmin teorisinden pratiğe geçtiği bir aydınlanma sürecine taşıması, onun siyasetine samimi bir derinlik katıyor. Bu da kendisine sadece bir siyasetçi değil, bir dava adamı portresi çiziyor. Bu yaşanmışlıkları da ‘insan sevgisini’ hayatının merkezine almasına neden oldu. Kıbrıs Sosyalist Partisinin (KSP) adayı olarak da bu seçimlerde KKTC’deki büyük değişimin öncüsü olmayı arzuluyor.

İÇ POLİTİKA

Sosyalist partisinin adayı olması nedeniyle Zorba, seçilmesi halinde parti programını hayata geçirecek. İç politika bağlamında parti programına baktığımızda eğitimden sağlığa pek çok vaat olmakla birlikte ülkedeki ilk icraatın iç sorunların çözümüne yönelik ‘temsili demokrasi’ yerine doğrudan demokrasi getirilmesi hedefleniyor. Teknolojinin nimetlerinden faydalanılaraksa halkın düşünceleri alınacak. Oylamalar teknolojik imkanlar aracılığı ile yapılacak. Toplum karar alma aşamasına dahil edilecek. Zorba’nın doğrudan demokrasi vaadi, Kıbrıs'taki temsil krizine karşı atılmış devrimci bir adım olabilir. Fakat, bu denli kapsamlı bir değişimin teknolojik altyapı ve toplumsal uzlaşı gerektireceği unutulmamalıdır.

Zorba ayrıca Kıbrıslı yurttaşların daha iyi hayat yaşaması için vereceği mücadelenin milliyet temelli mücadeleden ziyade sınıf temelli mücadeleye yönelik olacak. Zira kendisi, adada belli bir zümrenin çok zengin olduğunu, emekçilerinse zorlu koşullarda geçim mücadelesi içinde olduğunu her fırsatta seçmenlerinle hatırlatıyor. Bundan dolayı da seçilmesi durumunda bu sınıf ayrımını ortadan kaldırmayı planlıyor. Enflasyonun altında ezilen halkını ekonomik olarak kalkındırmak istiyor.

DIŞ POLİTİKA

Kıbrıs sorunu özelinde partisiyle birlikte Kıbrıs’ın bir bütün olarak bağımsız olması gerektiğine inanıyor. Bu sorunun burjuva sınıfının yani güçlü olanın güçlü olmayanı ezmeyeceği bir çözümün çözüm masasında konuşulması gerektiğini savunuyor. Bunun içinde Kıbrıs genelinde yaşayan emekçi halkın başını çekerek ortak bir yol bulunarak mümkün olabileceğini ifade ediyor. Uygulama aşamasındaysa, hiç kimsenin milliyetine bakılmaması gerektiğinin çok önemli olduğunu ifade ediyor. Eski yönetimlerin ve mevcut yönetimin hali hazırda Birleşmiş Milletlerin de desteği ile güçlünün güçsüzü ezdiği bir politika izlediğini buna karşı olduklarını ifade ediyor. 70 yıldırsa hem Rum halkın hem de Kıbrıs Türk halkının oyalandığını bunu çözmek içinse ‘farklı bir çözüm mümkündür’ sloganıyla yola çıktıklarını ifade ediyor.

Çözüme yönelik tarafların masasında/gündeminde olan tüm planları reddediyor. Bilimsel sosyalizmin bu işi çözeceğini savunuyor. Ne yapılacak derseniz? Var olan sorun en küçük parçalarına bölünecek, incelenecek ve bunlar arasındaki bağlantı gün yüzüne çıkarılıp halka anlatılacak. En nihayetinde de halkların kararıyla herkes için ‘tam bağımsızlık’ getirilmiş olacak.

Bunu yapabilmek içinse hiçbir garantör ülkeyi Kıbrıs’ta istemiyor. İngiltere’yi iki halkın bir arada yaşamasını istemediğini düşündüğü için istemiyor. Türkiye’nin garantör ülke olarak Kuzey Kıbrıs’ı korumadığını, verdiği ekonomik destekleri kendi tabiriyle ‘ekmeği’ ‘silah’ olarak kullandığını düşünüyor. 1974 darbesini yapan Yunanistan’ı da aynı şekilde adada istemiyor.

Kıbrıslıların yüzlerce yıl kardeşçe yaşamasından yola çıkarak; bu ülkelerin Kıbrıs’tan çıkması durumunda hem kendi aralarında hem de diğer ülke vatandaşlarıyla da kardeşçe rahatlıkla yaşayabileceği tezini savunuyor. Garantör ülkelerin tamamını adanın dışına itme tezi, Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin etme iradesini yansıtıyor, fakat bu, bölgesel jeopolitik dengeler açısından zorlu ve bir o kadar tartışmalı bir vaat.

Seçilmesi durumunda Kıbrıs’ta devrim olacağı ve bu devrimin Rum tarafındaki işçi ve emekçi sınıfını da etkileyeceği dolayısıyla oradaki burjuva sınıfının da değişeceği, yönetimin emekçilere, halka geçeceği yönünde. Bu durumda da iki halkın emekçi sınıfı arasında Kıbrıs sorunu özelinde daha rahat bir görüşme zemini oluşacağı görüşünde. Rum tarafı buna ne kadar hazır o da başka bir soru işareti.

Bu arada, Rum tarafında 2023 yılında yapılan son seçimlerde Cumhurbaşkanının aldığı oy oranı ile kendisine en yakın olan aday arasında 3,94 puan fark söz konusu. Bu da 15.532 oya tekabül ediyor. Bu fark Rum halkının bilinçlenmesiyle bir sonraki seçimlerde rahatlıkla kapanabilir. Bu durumda, Zorba’nın savunduğu tezi de rahatlıkla hayata geçirebilirler. Nitekim tablo net. Rum tarafında 561.273 kayıtlı seçmen var. Son seçimlerde 406.616 kişi sandığa gitti. Sandığa gidenlerden 8428 kişinin oyu geçersizdi. 3.986 kişiyse oy pusulasının üzerinde hiçbir adayı işaretlemeyerek tepki olarak ‘boş oy’ kullandı. Dolayısıyla 154.657 seçmen boşta kalıyor. 2 aday arasındaki farkın 15.532 olduğu tabloda bir sonraki seçimlerde emekçilerin adayı rahatlıkla kazanabilir. Yeter ki değişime inansınlar!