Ülkemizde birşeyler değil, başta ekonomi, sağlık, ulaşım, asayiş ve eğitimde yaşanan sorunlar olmak üzere maalesef her şey yanlış gidiyor.
Petrol fiyatları tüm dünyada düşerken, döviz yerinde sayarken, hatta gerilerken, bir anda durduk yere akaryakıta külliyetli oranda zam yapıldı, belli ki devletin kasası boşalmış, ek kaynağa ihtiyaç var…
Ama bu zam zaten karaborsadan farksız olan, serbest vurgun düzeninin hüküm sürdüğü “sözde serbest piyasa” fiyatlarını bir anda fırlattı, akaryakıta yapılan zam bahanesiyle üç kuruşluk mal dört kuruşa, beş kuruşa satılmaya başladı bile.
Bizdeki serbest piyasa ekonomisi uzun yıllardır serbest vurgun düzenine, vahşi kapitalizminin en vahşisine dönüşmüş durumda.
Diğer taraftan, serbest vurgun düzenine göz yuman devlet bu serbest vurgun düzeninde adam gibi vergi toplayabilseydi değil bir bütçe, on bütçe bile denkleştirebilirdi.
Rum tarafında da serbest piyasa var, hem de öyle bir serbest piyasa ki, o taraftaki sayısız temel ihtiyaç ürünü kuzeydeki fiyatının yarı fiyatına, hatta yarı fiyatının da altında satılıyor, ama adam gibi vergi toplama sistemleri olduğu için bütçeleri de her yıl milyar Euro’ya yakın, hatta bazen de daha fazla, fazla veriyor…
Adamların tek yaptıkları şey haksız kazancın önüne geçmek… Adam diyor ki, eğer üç kuruşluk ürünü beş kuruşa satarsan, ben de vergini beş kuruş üzerinden, üstelik de daha yüksek dilimden alacağım, o yüzden malını makul bir karla sat, sürümden kazan, serbest piyasayı da serbest kazıklama düzeni sanma!!!... Bu kadar basit.
Böylece enflasyonun da önüne geçmiş oluyorlar, hem halk kazanıyor, hem de tüccar kazanıyor, alan da memnun satan da memnun…
Bizim taraftan da hergün değil binlerce, onbinlerce insan Rum tarafına geçip, alışverişini yapıyor, milyonlarca Euro diğer tarafın piyasasına bırakılıyor, artık Türk tarafında marketlerde tek bir Rum bile görmek nerdeyse imkansız hale geldi… Sadece benzin istasyonlarına uğrayıp, depolarını dolduruyorlar, o kadar…
Basit bir örnek vereyim, aylar önce Rum tarafından 1,5 Euro’ya aldığım harika bir traş köpüğü vardı, üstelik de içindeki miktar piyasada satılan traş köpüklerinin iki katı kadar, yani iki kat fazla kullanımlık, kızım aynısını bir markette gördü, fotoğrafını çekip bana attı, fiyatını da fotoğrafta işaretlemeyi unutmadı; 236,75 TL, yani nerdeyse 5 Euro!...
Anlayacağınız, alem ahmak, bir bizim serbest vurgun, soygun uzmanları akıllı!
E, hal böyle olunca, millet niye burada göz göre göre kazıklansın ki?...Gider Rum tarafından alır alacağını, haklı olarak… Adı üstünde, serbest piyasa!!!... Madem serbest piyasa var, alın size serbest piyasa!!!... İsteyen istediği yerden gider alacağını alır…
Koskoca KKTC’de bir tek askeri kantinlerde fiyat istikrarı ve kısmen ucuzluk görürsünüz, başka da yok!
Sayın UBP iktidarının önde gelenleri, bakın, bir daha dikkatinize getiriyorum; Cumhurbaşkanlığı seçiminde CTP’nin başarısı değil, başta UBP olmak üzere iktidar ortaklarının memleketi yönetmedeki başarısızlığı etken olmuştur.
Rakip taraf hayal, umut satarken UBP tarafı geçim derdiyle uğraşan halka hiçbir olumlu birşey sunamamıştır… Kısacası, UBP seçim derdindeyken, millet geçim derdindeydi, daha iyi bir hayat vaatlerinin peşinde koşma derdindeydi…
Erhürman’a giden oyların büyük bir kısmı, yıllardır hayal kırıklıkları, umut çöküntüleri içinde yaşayan, sömürülen, göz göre göre köleleştirilmiş, geleceğe dair hiçbir umudu olmayan, umuda dair ne bulsa peşinden koşmaya hazır olan özel sektör çalışanlarından gitmiştir, memur kesiminden değil!
Özellikle özel sektör çalışanları artık gerçeklerin değil, hayallerin peşinde koşmayı tercih etmektedir, çünkü ekonomik çöküntü ve liyakatsiz yönetim onların hayata dair tüm beklentilerini ortadan kaldırmıştır, hatta CTPnin iktidarlarında yarattığı feci fiyaskoları bile unutturmuştur.
Toplasan 25 bin, hadi 30 bin oyu bir araya getirmesi nerdeyse imkansız olan CTP-TDP ikilisinin bugüne kadar iktidara geldiklerinde bu ülkeye tek bir kuruşluk faydası olmamıştır, aksine muhalefetteyken eleştirdiklerinin on beterini iktidara geldiklerinde kendileri yapmıştır, en başta partizanlığı patlatmış, ekonomiyi de çöktürmüşlerdir… Buna rağmen sadece hayal ve umut tüccarlığı yaparak, adayları olan Tufan Erhürman 85 bin oylara ulaşmıştır, UBP’nin “bağımsız” adayı Tatar da 37 binlerde bir oy almış, üye sayısı nerdeyse 50 binlere ulaşmış UBP’nin kemik oylarının bile çok altında kalmıştır… Fatura da, “zaten başından beri doğru aday değildi, partide artık kimse onu istemiyordu, inadına girdi, inadına kaybetti” denilerek, Tatar’a kesildi.
Tatar doğru aday olmasaydı bile, esas hataları yapan taraf UBP’nin başını çektiği koalisyon hükümetiydi, hala da hata yapmaya devam ediyorlar.
Bu şartlar altında, UBP tepeden tırnağa silkinmeli, artık liyakate dayalı, kamu faydasını ön plana çıkarak bir devlet yönetim zihniyeti geliştirmelidir.
UBP’nin ilk yapması gereken şey, kabine değişikliğidir… Kim nereye gelir beni hiç mi hiç ilgilendirmez, ama Maliye Bakanlığı’nın başına değil sadece UBP içinde, memleketteki siyasilerin tümünün içinde en iyi maliyeci olan Olgun Amcaoğlu getirilmelidir, hem de acilen… Bu adamın Maliye Bakanlığı döneminde bütçe her zaman toparlanmıştır, demek ki keramet liyakattedir.
Özetle, ekonomik çöküntü, özellikle özel sektör çalışanlarının acımasızca sömürülmesi, bu kesimin tepkilerini doğrudan Erhürman’a yönlendirmiştir, seçime katılan seçmenin yarısından fazlası seçimi UBP yönetimine bir ders verme fırsat olarak görmüş, dersini vermiş, UBP yönetiminden intikam almıştır…
Eğer UBP yönetimi genel seçime kadar yine çuvallama taktikleri izlemeye devam ederse, yine kaybedecektir.
İktidarda olan UBP yönetiminin acilen ayaklarını yere basıp, yapması gereken birkaç şey vardır; birincisi, silkelenip, liyakate önem vermeli, yeni kadrolarını liyakate dayalı olarak oluşturmalıdır…İkincisi ise, acilen yasal düzenlemeler getirip, özel sektör çalışanlarının sömürülmesine dur demelidir, buna paralel olarak da serbest soygun düzenini kontrol altına almalıdır.
Aksi takdirde, hem cepteki para Rum tarafına akmaya devam edecek, hem de soygun, vurgun düzeninde umudunu yitirmiş halk kitleleri siyasi umut tacirlerinin peşinden gitmeye devam edecektir.
Aciliyeti olan ama yukarda bahsettiğim iki faktör kadar acil olmayan, olmasa bile hemen gündeme girmesi gereken bir üçüncü husus, derhal seçim sisteminin düzenlenmesidir…
En az beş vekil çıkaramayan hiçbir parti Meclis’e girememeli, bundan böyle mahalle derneğinden faksız olan partiler “kilit parti” zırvasıyla çoğunluğun iradesine zincir vurma fırsatını bulamamalıdır… Bu siyasi soytarılık artık bir son bulmalıdır.
Dördüncü olarak, ülkeye giriş-çıkışlar acilen daha ciddiyetle ele alınmalı, ipini koparan ne idüğü belirsizler bu ülkeye elini kolunu sallaya sallaya turist statüsünde girememelidir.
Organize suçla örgütlü mücadele için polisin istediği ama yıllardır sümen altında, tozlu raflarda bekletilen yasalar da derhal hayata geçirilmelidir… Yoksa, hergün haberlerde sayısız ithal suçlunun sebep olduğu belaları görmeye, bunları hapse tıkıp beslemeye, her yıl bunların hapisteki bakımı için nerdeyse 70-80 milyon dolarlara varan masraflar yapmaya devam edeceğiz…
Bizim gibi ekonomik sıkıntılar ve ambargolar altında inim inim inleyen, hastanelerine, okullarına, yollarına para kaynağı bulmakta zorlanan küçük bir toplumun böyle dertlerle uğraşmak, durduk yerde ithal suça tonla para harcamak gibi bir lüksü yoktur.
Bu yüzden artık “devlet kuran” kimliğiyle övünen UBP silkinip, devleti gerçekten hak ettiği gibi, liyakatle ve doğrularla yönetmenin çarelerini uygulamaya koymalıdır.
Bu konuda Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur, çareler bellidir, eksik olan sadece irade ve liyakattir.
Aksi takdirde, KKTC’nin sanal bir devlet olduğu algısı hep devam edecek, seçimlerde kazanan hayal tüccarları, kaybeden de halk olmaya devam edecektir.