Belki size tuhaf gelecektir bugünkü yazı başlığım. Lakin yazımı okumaya başladığınız zaman ülkemizin ne denli uyuşturucu pazarına dönüştüğünü anlayacaksınız.

Her gün gazetemi elime alıp okumaya başladığımda, nerdeyse günlük haberlerden çok uyuşturucu haberleri olduğunu görüyorum. Polisin baş etmeye çalıştığı uyuşturucu mafyası ve onların uzantısı bayağı kamuoyunu tedirgin ediyor. Özellikle yetişme çağındaki çocukları zehirleyen insanlar bu arenada tur atıyorlar ve her gün göz altına alınıyorlar.

Uyuşturucu Rum tarafında daha da yaygın. Onlar da bu zehir tacirlerine göz açtırmamaya çalışıyorlar.

Günlük uyuşturucu tutuklamaları ve davaları bende bir çağrışım yaptı.

“Oldu olacak bir gazete yayınlasınlar uyuşturucu olayları için.”

Yalan mı? Günlük hayatımızın haberlerinin yarısı uyuşturucu ile ilgilidir.

13 Ekimde uyuşturucudan tutuklu bulunan bir Ruma mahkeme 10 davadan 9 ay hapislik cezası kesi. İlias Hristodulou isimli Rum, 4.5 gram çeşitli uyuşturuc maddeyi tasarrufunda bulunuyordu. Herhalde kuzeyde ilişki içinde olduğu Türk satıcılara verecekti. Kim bilir kaç tane gencecik çocukları zehirleyecekti...

Bence bu ceza bu uyuşturucu satıcısına verilen ceza azdır. İbret olması için daha da yüksek ceza verilmeliydi.

Bana bugün sattığı maddelerden birini gösterseler herhalde ne olduğunu anlamayacağım. Lakin uyuşturucu satıcıları ve kullananlar bu maddeleri çok iyi tanırlar. Anladığım kadarı ile hassas terazilerde bu uyuşturucuları tartıp ona göre pha biçerler.

Bir zamanlar kendi evimizi yaptığımızda nerdeyse ev bitmiş ve inşaat artıkları ve çimento torbaları yanımızdaki hendeğe atılmıştı. Şöyle dışarısını izlerken bir genç telaş içinde ana yoldan gelip o boş çimento torbalarını karıştırmaya başlamıştı. Bir de baktım o atıkların içinden pastırma sucuğu gibi sıralanmış bir maddeyi telaşla elindeki çantaya tıkmış ve hızla oradan uzaklaşmıştı. Herhalde satıcı ile anlaşarak uyuşturucuyu oraya saklamışlar ve diğeri de gelip almıştı. O günlerde çok inşaat yoktu. Herşey göz önündeydi. Mümkün olsa o genci ihbar edecektim ama o genç çoktan ortalardan kaybolmuştu.

Bizim çocukluk günlerimizde insanlar evlerine haşiş ve gannavuri ekerlerdi. Kimse de bu iki maddenin uyuşturucu özelliği olduğunu bilmezdi. Hatta rahmelik halk şairi Aynalı, gannavurileri minicik hartuçlara doldurarak bir sini içinde kapı kapı dolaşarak satardı. Gannavurileri bütün aileler alırdı, bizlerde dahil.

Türkiye’de Özal döneminin ortalarına kadar haşiş ekilir ve Avrupa’ya satılırdı. Türkiyenin kırsal bölgesinden otobüsle geçerken, haşiş tarlalarını ve pembe çiçeklerini görürdük. Daha sonra Dünya Sağlık Örgütü haşişin üretimini ve satışını yasaklayınca Türkiye de bu uyuşturu özellikli maddeyi üretimden kaldırmıştı.

Eski insanlarımız çocuklarının rahat uyuması için ya mamalarına ya ca sütlerine haşiş koyarlardı. Gerçekten de haşiş çocukların mışıl mışıl uyumalarını sağlardı.

Lefkoşa’da parmakla sayılacak kadar uyuşturucu kullanan insanlar vardı. Uyuşturucu kullananlar toplumun farklı baktığı insanlardı.

Avrupa’nın bazı ülkelerinde uyuşturucu satışı serbesttir. Herkes bu zararlı maddeyi kullanır. Parklarda bençlere uzanmış, kendinden geçmiş insanlar görürsünüz. Veya çimenlere uzanmış uyuyan insanlar. Hatta çöp yığınları arasında sızmış insanlar.

İstanbul’dan bir emekli albay arkadaşım bana anlatmıştı...

“Bir kısım emekli albay ve generallerle uzakdoğuya bir tura katılmıştık. Sırf oralarını görmek ve onların yaşantısını, farklı kültürün eserlerini görmek için. Orada çok güzel zaman geçirmiştik. Malum biz Türkler çay meraklısıyız ya... Grubu bir bitkisel madde satan bir dükkana götürmüşlerdi. Herkes belki de sekiz on türden çay almıştı. Biz de almıştık. Türkiye’ya döndüğümüzde adeta bir külçe gibi kendimizi evimize atmıştık. O kadar yorucu bir turdu. Koltuklarımıza yayıldığımızda hanıma söylemiştim. ‘Hanım uzakdoğu’nun çaylarından demle de içelim’ demiştim. Eşimin yaptığı çayı içtiğimde önümde sanki de bir göl veya dalga dalga bir deniz vardı. O an anlamıştım, Uzakdoğu’dan aldığımız çaylar olduğunu. Tabii ki bir emekli ve yüksek rütbeli askerlere ‘geçiniz’ demişlerdi gümrükte. Valizlerimiz açmadan, elimzi kolumuzu gümrükten geçmiştik. Şayet gümrükçüler valizlerimizde uyuşturucu bulsalardı, herhalde büyük skandal olurdu. Hemen eşime talimat vermiştim. ‘Derhal bütün çayları çöpe at’ demiştim.”

İşte uyuşturucu öyle bir şey. Şayet o zamanlar eğitilmiş köpekler olsaydı, mutlaka o albay ve generalleri yakalardı.

Kısacası bizde bir güneyde uyuşturucu aldı başını gidiyor. Nerdeyse bütün gazetelerin uyuşturucu haberleri için “Uyuşturucu gazetesi” yayınlanacak.