Belki de sadece önümüzdeki beş yılı değil, tüm Doğu Akdeniz coğrafyasının tarihini etkileyecek Cumhurbaşkanlığı seçimine sadece birkaç gün kaldı.
Tekrar ve son kez soralım…
Federasyonu savunan, iki taraf arasında birleşmeyi savunan muhalefet adayı Tufan Erhürman’ın ağzından hala ayrı ve bağımsız devletin bize ne zararı var, duymadık, duyamadık…Nasıl bir federasyon veya birleşik yapı hayal ettiğini de net olarak duyamadık!
Aynı şekilde, 1960 “birlikteliğinin” niye yıkıldığına dair tek kelime ettiğini de duymadık, duyamadık…
Aynı şekilde, dünyada onyıllardır emperyalizmin tetiklediği savaşların ana merkezi olan Ortadoğu kazanında Kıbrıs’ta nasıl bir güvenlik sistemi düşündüğünü, istediğini ve Türkiye’nin bu ortamda nasıl bir rolü olacağını, olması gerektiğini de duyamadık...
Bir açıklamasında, Kıbrıs’ta nasıl bir çözüm istediğini Erdoğan’a soracağını söylemişti…
Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy verecek olan Kıbrıs Türkünün esas olarak duymak istediği Erdoğan’ın ne düşündüğü değil, aday olan Erhürman’ın nasıl bir çözüm düşündüğüdür…
Rum tarafı son zamanlarda akıl almaz bir delilikle silahlanırken, bu çılgınlığın neye hizmet ettiğini de sorgulamayan, sorgulamaktan kaçınan Erhürman bugüne kadar sadece laf olsun torba dolsun, dostlar alışverişte görsün modunda bir seçim kampanyası yürüttü.
Erhürman’ın seçim broşürü akrabam olan CTP vekili Salahi Şahiner tarafından elime tutuşturuldu, merak edip okudum, tahmin ettiğim gibi laf salatasıyla dolu, ayakları hiçbir şekilde yere basmayan bir argümanlar dizisiydi, kafamdaki hiçbir soruya aradığım cevabı bulamadım.
Burada aslolan iki gerçek vardır;
Birincisi, 1963-74 arası dönemde Rumların yediği haltlar, ikili ortaklık üzerine kurulmuş olan devleti nasıl ve neden yıktıkları, 1974’den sonra da mağdur edebiyatıyla suçlarını nasıl örtbas etme çabasına girdikleri ve yalanlarıyla dünya çapında nasıl bir algı operasyonu başlattıklarıdır…
En basitinden, bunlar Türkiye’nin adanın yüzde 37’sini işgal ettiğini iddia ederlerken kimse bunlara “be refikler, siz 74’e kadar adanın tümünü işgal ettiniz, çocuk çoluk demeden binlerce Kıbrıslı Türkü isimsiz, toplu mezarlara gömdünüz, 74 sizin eserinizdir, 74’den sonra da Kıbrıs’ın yüzde 63’ü sizin işgaliniz altında kaldı, hangi işgalden bahsediyorsunuz, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ve Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünü esas işgal eden sizsiniz, ne yapsındı Kıbrıs Türkü, kendi devletini kurmayıp da oturup sizin keyfinizi mi beklemeliydi…” demedi…
Maalesef 51 yıldır tek dertleri koltuğu kollama olan bizim tarih cahili, omurgasız, iradesiz, basiretsiz siyasilerin yarattıkları boşluklar, verdikleri fırsatlar sayesinde bu politikalarında başarılı da oldular ve halen de oluyorlar… Bu konuda bugüne kadar CTP’nin ve Tufan Erhürman’ın ağzını açıp da tek kelime ettiğini görmedim, duymadım…
İkincisi, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz coğrafyası emperyalizmin en büyük ve kokuşmuş lağım çukurudur, bu lağım çukurunda Rum-Yunan-Ermeni lobisi ile Yahudi lobisi sürekli olarak kozlarını paylaşmaktadırlar… Ortadoğu bölgesinde RYE lobisi tarafından yaratılan ve adına siyasal İslam denen, temelde Amerikan emperyalizminin bütününe, genelde ise Avrupa ve Ortadoğu bölgesinde RYE lobisinin siyasi ve ekonomik çıkarlarına hizmet eden aparat sayesinde tüm Doğu Akdeniz coğrafyası kan gölüne dönmüştür.
Kıbrıs da RYE lobisinin çıkar çarklarından biridir ve jeopolitik konum açısından en önemlisidir… Kıbrıs’taki hedefleri bugüne kadar sadece TSK sayesinde amacına ulaşamamıştır… İster iki ayrı, bağımsız devlet, ister federasyon, ister konfederasyon, ister tamamen desentralize gevşek konfederasyon olsun, fark etmez, içeriği ne olursa olsun, olası bir anlaşmada, Türk tarafının savunma siyaseti nasıl şekillenecektir, TSK’nın rolü bu siyasette ne olacaktır?... Bu konuda da muhalefetin tek kelimelik de olsa bir izahatı yoktur.
Ayrıca, başta CTP, muhalefet bugüne kadar polisin organize suçlarla mücadele için ısrarla talep ettiği güvenlik yasalarının da geçirilmesi için kılını bile kıpırdatmamıştır, “polis bu yasalarla yatak odamızı dinleyecek, özel hayatımıza müdale edecek” gibi saçma sapan argümanlarla bu yasaları reddetmiştir…Bu tür güvenlik yasaları, Rum tarafı dahil, dünyanın her ülkesinde mevcuttur ve sadece bir tek bizim ülkemizde yoktur…Bu tür yasalar, terör faaliyetleri dahil olmak üzere, gerek ülke içi organize suçla mücadelede, gerekse uluslar arası organize suçla mücadelede olmazsa olmazdır…Bugün KKTC’ye girenin çıkanın haddi hesabı yok, ve polis sadece sınırlı imkanlarla suçla mücadele etmeye çalışıyor, o da suç işlendikten sonra… Yani suç faaliyetini önceden tespit edip işlenmeden önüne geçme imkanı nerdeyse hiç yok, bu yüzden suçlular da hep polisin bir adım önünde gitmeye çalışıyorlar, bu küçücük ülkenin her köşesinde suç işleniyor, cezaevleri ağzına kadar dolup taşmış durumda…Cumhurbaşkanı adayı olarak toplum liderliğine soyunan Tufan Erhürman’ın toplum güvenliği ile ilgili olarak yaptığı tek kelimelik de olsa bir açıklaması yok, bir görüşü yok, seçim broşüründe de bu konular es geçilmiş…
Tatar ise ağırlıklı olarak bu iki konu üzerinde istikrarlı bir duruş sergiliyor, diyor ki bir kez daha zoraki evliliğe hayır (zaten 62 senedir sürekli kavgalıyız, bir dargın bir barışık bile değiliz), iki ayrı ve iyi komşuluk ilişkileri içinde olacak devlet yapısına evet, TSK da Kıbrıs Türkünün ve devletinin güvenliği bakımından olmazsa olmazıdır… Bu kadar net!
Ha, unutmadan, Tatar’ın seçim afişlerini hazırlayanlar bir kısım afişlerde iyice saçmalamışlar, ki eminim Tatar’ın bunlardan haberi bile yoktur, kendisi de muhtemelen yolda geçerken görüyordur…Neymiş efendim,eğitimde atak diplomasi, sağlıkta atak diplomasi, falan filan…
Uluslar arası siyasette atak diplomasiye tamam, pısırık, omurgasız, dirayetsiz diplomasi bizi bugünlere kadar getirdi, artık pısırıklığın, omurgasızlığın, dirayetsizliğin gereği hiç yok…
Ama, Tatar bu devletin Cumhurbaşkanıdır, Cumhurbaşkanı adayıdır, hükümeti değildir, eğitim, sağlık ve sair konular hükümetin işidir, Cumhurbaşkanının değil… Seçim ekibi olarak bu saçmalıkları bilerek mi yapıyorsunuz, yoksa aklınız mı yetmiyor, kestiremedim, ama her halükarda bu saçmalıkların da iyi niyetle değil, art niyetle olmasa bile, beceriksizlikle, laf olsun torba dolsun zihniyetiyle yapıldığı apaçık ortadadır...
Neyse, artık vatan ve millet için hayırlısı neyse, o olsun diyelim…