Oldum olası halkımız, her zaman demokrasiye inanmış ve her seçimde sandıkta oyunu kullanmıştır. Esasında sandık, bir hesaplaşmanın kutusudur. Yani bir diğer deyişle halk seçeceğini seçer ve göreve getirir. Bu seçim de diğerlerinden farklı olmayacak. Adı üstünde: “Seçim”.

Seçimleri üçe ayırmak lazım...

Biri Cumhurbaşkanlığı seçimi, diğeri Genel Seçimler yani milletvekilliği seçimleri, diğeri de yerel seçimler, belediye ve muhtarların seçimi.

Ben de diyorum ki “sıkın dişinizi, seçime üç gün kaldı”. Yani 19 Ekim akşamı ak koyun kara koyun belli olacak.

Her seçim adayların karar verme günüdür.

Hani bir söz vardır.

“Yok birbirimizden farkımız, biz Osmanlı Bankasıyız” diye bir söz.

Bir de gelen gideni aratır derler.

Bizim insanımız çok olgundur o yönden. Meydanlarda, televizyonlarda ve gazetelerede söylenenleri seçim bitince unutur. Adaylar da daima olgunluk gösterir. Kaybeden aday gider seçileni tebrik eder. Bu güzel şey bence.

Eski seçimleri hatırlarım da, ilginçlikler gelir aklıma.

Bir zamanlar ara seçim yapılacaktı, Temsilciler Meclisi’ndeki bir sandalye için halk birisini seçecekti. O seçimde Ersin Tatar’ın kayıpederi merhum Kemal Deniz de adaydı. Lakin siyasetin gözü kördür, derler. Liderlikle Kemal Deniz arasında esen soğuk rüzgarlar, liderliğin adayının kazanmasını istiyordu.

Kemal Deniz, Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliğimizi kuran, fakir fukaraya bedava kitap kalem defter dağıtan bir hayırseverdi. Beş vakit namazını da ihmal etmezdi. O bakımdan kentlinin köylünün gönlünde taht kurmuştu. Rahmetlik kayınvaliden Hurşide Dündar seçim günü çok rahatsızdı ama sandığa gidememenin sancısını yaşıyordu.

Sandıkların kapanmasına yarım saat kala kayınvalidem giyinmiş ve kızkardeşi merhum Fezile Kutalp’ı da alarak inleye inleye sandığa gitmişti.

Kayınvalidem söylerdi...

“Ben Deniz beye oy vermezsem vefasızlık etmiş olurum. O çocuklarımın defter kitaplarını bedavaya verir bize.”

Nitekim sandıklar açılıp oylar sayıldığında Deniz Bey iki oyla seçimi kazanmıştı. Yani kayınvalidemle teyzemin verdiği o iki oyla meclise girmişti.

Ondan sonra kayınvalidem öğünerek söylerdi:

“Deniz bey bu seçimi benimle kızkardeşimin iki oyuyla kazandı.”

Vefa işte.

Bir kısım seçmen de vardır ki hiç doymaz. Verirsiniz verirsiniz ve hiç doymaz. Birçok işini yapın, bir işini yapmayın da siz onu görün. Kahvede, aile içinde aslan kesilir.

“Filan aday işimi yapmadı, ona oy vermeyeceğim” der.

Be adam bu devlet sana ev verdi, bahçe verdi, iki kızını işe aldı, tarımsal kredi verdi, çocuklarına burs verdi ve daha daha neler vermedi ki... Bir işini yapamamışsa herhalde senin bilemediğin bazı zorluklar nedeni ile yapamamıştır.

Bazı seçmenler de şöyle bir tavır alır.

“Kocam öldüğünde cenazesine gelmeyen adama ben oy vermem.”

Bu anlayış, ucuz siyasetin görüntüsüdür.

Bu da siyasilere rahmetlik Vehbi Zeki Sereter’den siyasilere hediye kaldı.

Vehbi Zeki bunlara çok dikkat eder ve seçmenin duygularına parmak basardı. İnsanlar acılı günlerinde bunları düşünür.

1968’de seçimlere girdiğimde bir arkadaşım bana bir olayı anlatmıştı. Vehbi Serter’le ikimiz de adaydık. O arkadaş bana anlatmıştı.

“Trafik kazasında ölen kızımın mevlûdü vardı. Salon ve bütün balkonlar kadınlarla dolmuştu. O kadınların tam ortasında oturan Vehbi Zeki Serter’di. Mevlüt bittikten sonra evdeki bütün kadınların ellerini sıkarak oradan ayrılmıştı. Şimdi bu adama ben nasıl oy vermem?”

Kim bilir Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la Tufan Erhürman neler neler yaşamışlardır bu seçim çalışmalarında. Ne anekdotlar doldurmuşlardır dağarcıklarına. Yani bunun adı seçim. Bir yerde kişiliğinizden de birşeyler verirsiniz.

Benim başıma gelen bir başka anekdotumu anlatayım...

Ontaş işhanı’ndaki tuvalete girdiğimde tuvalet bakımcısı yanıma gelerek şöyle demişti:

“Osman abi bizim oylarınız sizindir. Bütün ailem ve yakınlarım.”

Türkiyeden gelen bu vatandaşımızla sohbet ederken birden parmağını burnuma sokup burnumdaki kılları koparmıştı. O an gözlerimden yaşlar boşanmıştı ki, adam benden o zamanın parasıyla beşbin lira istemişti. Ben de onu mutlu etmek için o parayı vermiştim.

Yani katiyen ısrar etmeyin, kimse burnumdan kıl sökemez diye. Burnunuzdan öyle bir sökerler ki, siz de anlamazsınız.

Haydi son kez söylüyorum...

Sıkın dişinizi seçime iki gün kaldı.