Çok şaşırdım…

Ülkenin “ana muhalefet partisi” işini gücünü bıraktı, gelecek Haziran ayındaki yerel seçimleri gündeminin başına aldı…

Adaylık başvurularını kabul etti, Parti Meclisi’nde onayladı, isimleri de açıkladı…

Hatta “aday tanıtımı” için etkinlik sürecini başlattı…

Bu “garip” durumu anlamakta çok zorlandım…

Ülkenin Meclis’i “nisap” nedeniyle kapanamıyor, kapandı mı tekrardan açılamıyor…

Siyaset adeta kilitlendi…

“Azınlık hükümeti” Meclis’in değil, Ankara’nın desteği ile ayakta durabiliyor…

“Vekil” transferleri, adaylık vaatleri sayesinde, siyasetimizde “en kirli” dönemi yaşıyoruz…

Hepsinden önemlisi, UBP “baskın erken genel seçim” için kolları sıvadı… İlk önerisi olan Nisan 22’den vazgeçmiş gibi görünüyor. Aralık ayı için bastırıyor…

Bu konuda her an karar üretilmesi söz konusu… “Meclis aritmetiği”nin mühendislik hesaplamaları tamamlanmış gibi…

Kısacası; “yerel seçimler”den önce, “genel seçimler”in yapılması neredeyse kesin gibi…

Ama; ülkenin ana muhalefet partisi “yerel seçimlerle” ve partisinin çıkaracağı adaylarla uğraşıyor…

Uğraşsın tabii… Kendi parti içi çalışmalarında “yerel seçimleri” ihmal etmesin, ama “erken genel seçimler”in tarihinin belirleneceği bir siyasal gündemin tam da ortasında, “gündem saptırması” CTP’ye yakışır mı?

CTP’nin siyasetteki “temel önceliği” gelecek haziranda fazladan birkaç “belediye başkanlığı” kazanması mı?

Toplumda “çözüm talebiyle” muhalefet yapan toplumsal güçlere “ana muhalefet”in vereceği “öncelikli mesaj” bu mu?

Kıbrıslı Türklerin siyasetine, devlet kurumlarına, ekonomisine, eğitimine “dıştan” yapılan müdahalelere karşı “ana muhalefet”in daha öncelikli, daha ivedi görevleri yok mu?

Günlerden beridir, bir sorunun yanıtını bulmaya çalışıyorum…

CTP; siyaset gündemini neden “yerel seçimler”e kaydırmak ihtiyacı duydu? Neden gündeminin başına kapı eşiğindeki “genel seçimler”i değil de 9 ay sonraki “belediye seçimleri”ni aldı?

KKTC’de 28 tane belediye var… CTP; elindeki birkaç köy belediyesinde ciddi anlamda iyi işler yapıyor. Dört büyük ilçede CTP, yıllarca “belediye başkanlığı”nı elinde tuttu.

Lefkoşa elindeydi, kaybetti…

Mağusa elindeydi kaybetti…

Girne elindeydi kaybetti…

Güzelyurt elindeydi kaybetti…

Şimdi; “zamansız” biçimde siyasal iştahını kabartarak bu “ilçe”leri yeniden kazansa ne olacak?

Yoksa; AKP’nin dayattığı yeni durum nedeniyle “genel siyaset”ten “yerel siyaset”e yönelmeyi içine sindirmeye mi başladı?

Kıbrıs’ın kuzeyindeki “Alt yönetim”in altındaki “yerel yönetim”e odaklanmak “ilerici” bir partinin, çözüm yanlısı bir partinin “önceliği” olursa, bunun toplumda moral anlamda ne gibi bir karşılık bulacağı hesap edilmedi mi?

“Ana muhalefet”in siyasal hedefini “küçültmesi” değil midir bu?

“18 Ekim seçim darbesi”nin ardından, AKP’nin müdahalelerine karşı bayrak açan, sokakları dolduran onbinlerin “talep”i elbette muhalefetin “birkaç belediye başkanlığı” daha kazanması değildi.

Toplumun “irade”si tehlike altındayken, ani baskın bir seçimde 18 Ekim’in tekrarlanması güçlü bir olasılık olarak ortada dururken, hatta muhalefeti seçim boykotuna kadar götürebilecek müdahaleler yaşanması söz konusu iken “Belediye başkanlığı” kimin umurunda Tanrı aşkına?

Ne yazıktır ki sokakları dolduran o “muhalif dalga” zaman içinde söndü, herkes “evine” döndü ve meydan üç “er” ve bir “çavuş”a terkedildi…

Yeni; Meclissiz, muhalefetsiz, medyasız, bu olağandışı dönemin keyfini; Ersan, Ersin, Erhan sürdü…

“Çavuş”a ve partisine “biat” siyasal kültürde yerini aldı…

Türkiye’deki “otoriter rejim” buraya iyice yerleşti…

Tıpkı 2004’lerdeki gibi bir ortam oluştu…

O zamanlarda da toplumsal öfke en üst düzeyde iken, sokaklar “çözüm” diye inlerken, birileri “haydi evinize gidin, bundan sonraki bize ait” demiş ve toplumun yaktığı “barış ateşi”ni söndürmüştü.

O zaman da “ana muhalefet partisi”nin derdi imanı “seçim”di…

Nitekim müthiş bir “seçim başarısı” elde etmişti CTP… Yıllarca tüm üst makamlar bu partinin elindeydi…

Ama özlenen hiçbir ciddi reform yapılamadı… Ne kamu yönetiminde, ne siyasette ne de ekonomide…

CTP’nin, AKP ile “uyumlu” çalıştığı o beş yıllık dönemin, bu parti tarafından sıkı bir “özeleştiri” süzgecinden geçirilmediği anlaşılıyor şimdi…

Apaçıktır ki ana muhalefetin yeni ortaya attığı “belediye” gündemi, “toplumsal muhalefet”te ve çözüm güçleri arasında yeni kırgınlık ve ayrışmalara da zemin hazırlayacak potansiyel tehlikeler içeriyor…

Örneğin “belediye” gündemi siyasete taşınır taşınmaz, CTP kalemleri “Amiral gemisi Lefkoşa’yı almamız lazım” demeye başladı. Sosyal medyada, sanki birileri “düdüğü” çalmış ve “ateş serbest” emri vermiş gibi Lefkoşa Belediye Başkanı TDP’li Mehmet Harmancı’ya demediğini bırakmayan “düşmanca” paylaşımlar yer alıyor…

Oysa günümüz; “çözüm güçleri”nin toparlanması, birlikte hareket etmesi ve sokakta gücünü tüm dünyaya göstermesi zamanıdır…

Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığı tehlike altındadır… Geleceklerinden endişe etmektedirler… Bu konuda ana muhalefete düşen görev, ayrıştırmacı politikalarla daha zamanı gelmeyen bir gereksiz tartışmaya odaklanmak değildir.

Gündemi gereksiz biçimde asıl “kavga”dan uzaklaştırmak da değildir…

CTP’nin bu “fantastik” gündem şaşırtmasından geri dönmesi, zamansız “yerel seçim” tartışmaları yerine, toplumun asıl ihtiyacı olan “irade”sine sahip çıkması ve her türlü müdahaleye karşı koyma gücüne omuz vermesi gerekiyor…