Evveli gün Cumhuriyet Meclisi olağanüstü toplanarak “İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM” önerisini oyçokluğuyla kabul etmiştir. Bu karar, tarihimize altın harflerle geçecek bir karardır. Lakin düşünüyorum...
KKTC ilan edilirken sonuç bildirgesine bütün partiler onay vererek o karar oybirliği ile geçmişti. Bunda ise karar, sadece Ulusal Birlik Partisi ve Demokrat Parti ile Yeni Doğuş partilerinin oylarıyla meclisten geçmiştir. Hükümet kanadının milletvekilleri bu tarihi kararı onaylarken tümü de ayağa kalkmışlar ve karara onay vermişlerdir. CTP milletvekilleri ise, yerlerinden bile kalkmayarak, karara onay vermemişlerdir. KKTC’nin sonuç bildirgesinde bütün milletvekillerinin imzaları vardır.
Bu tablo Kıbrıs Türkü’nün mücadele tarihine kara bir leke olarak geçecektir.
Hele bir düşünün... Koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisi aylar öncesinden İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM kararını oybirliği ile almışlardı. Zaten Türk siyasetinin ve adaletinin en sevdiğim yanı, içte ne kadar çatışma olursa olsun, ulusal çıkarlar konu olunca tümü de birleşiyorlar. Kıbrıs meselesinde de öyle olmuştur. Esasında böyle bir kararın önce bizim meclisimizden geçmesi gerekirken, TBBM’den geçmesi biraz da bizim için ayıp olmadı mı Türkiye’ye karşı?
Bu karara onay vermeyen CTP’liler, buna Erhürman da dahil, TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan KKTC Meclisinden konuşma yapacağında, ne Tufan Erhürman, ne de partisi meclise katılmamışlardı. Bu da onların ayıbıydı. Lakin bu durumu Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yere not etmiştir herhalde. Halbuki politika hoşgörü ister, fedakarlık ve özveri ister. Siyasette görüşleriniz farklı da olsa, olgun davranmak ve konuşmacıya saygılı olmak gerekir.
Şimdi Erhürman vurguluyor, “Ben Türkiye ile kavga etmeyeceğim” diyor. Acaba seçim uğruna Erhürman eski tutumundan çark mı etti? Vaziyet onu gösteriyor. Kamuoyunun tasvip etmediği tutumunu yumuşatmaya çalışıyor. Lakin bunlara halk aldanmaz bana göre.
Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Külliyesini, camimizi, adliye sarayımızı ve parkımızı yaptırırken en büyük muhalefet yine CTP’den gelmişti.
“Cumhurbaşkanlığı binaları için dökülen para başka bir maksada uygun harcanamaz mıydı?” gibi ifadeler kullanmışlardı. Ben de kendilerine yanıt vermiştim gazetedeki köşemden.
“Size ne? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan öyle uyun gördü ve yapımına başlandı. Parayı veren o, herşeyimize katkı koyan o. Daha ne?”

Esasında 21 Aralık 1963 olaylarından bugüne kadar maaşlarımızı ödeyen, devasa projelere imza atan, ASRIN SUYU’nu deniz altından ülkemize getiren, o suyun bütün Mesarya ovasını sulamak için kolları sıvayan, Kayıp Şahıslar Komitesi’ne katkı koyan, daha da özetle geleceğimizi şekillendiren, İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM’ü ve KKTC’nin tanınması için mücadele eden, Türk Devletleri ile olan ilişkilerin ve kardeşliğimizin gelişmesine katkı koyan Anavatan Türkiye değil mi?
Bunları inkar etmek veya elin tesi ile itmek bize ayıp olmuyor mu?
Şunu da hatırlatmak lazım...
Bugün seçime katılan bütün siyasilerin maaşlarını da Türkiye ödemiyor mu?
Ödüyor ama insanlar vefasız oldular.
Bugün bütün dünyanın başında olan iki önemli husus vardır. Bunlardan birisi pahalılık, öteki de işsizlik. Bu statistikleri zaman zaman görüyoruz. Yine de biz iyiyiz. Özellikle küçük toplumlarda insan ilişkileri en üst düzeydedir. Dayanışma da en üst düzeydedir. Yani hangi siyasi parti gelirse gelsin, bu iki husus onların da başında olur.
Kimse söylemesin...
“Biz enkaz devraldık” demesin.
Gerçek olan şudur ki, KKTC’nin vatan olması, Ulusal Birlik Partisi icraatları döneminde olmuştur. O zaman yapılan ilk sosyal konutların dağıtımında ben de içindeydim, naçizane bir ifade ile. Tek bir vatandaşa ayırım yapılmadı, herkese eşit muamele ve uygulama yapıldı. Sağcısı da, solcusu da, sosyal demokratı da o projeden ev aldı.
Bugün bütün ilçelere gittiğinizde çift çeritli yollar görürsünüz. Aynı zamanda bütün bölgelerdeki sanayi bölgelerini de görürsünüz.
21 Aralık 1963 sonrasında en büyük yoklukları, en acı günleri ve geceleri bizim nesil gördü. Bu geçen zaman zarfında yokluklara boyun eğdik, zorluklara katlandık ama yılmadık. Gidip gavurun kucağına oturmadık. Yüzlerce göçmenevi yaptık. 1974’te ginlerce kuzey ve güney göçmenlerini ev sahibi ve arazi sahibi yaptık. Bütün bunlar Ulusal Birlik Partisi zamanında yapılmadı mı?
Karpaza ve batıya kadar uzanın... Bölgeler beş yıldızlı otellerle doldu. Bugün herkes, tatil yapma lüksüne kavuştu. Hatta orta sınıftan herkesin yazlığı var.
Daha sayalım mı?
Bütün bunları dile getiren Ersin Tatar’a verilen cevap, Erhürman’ın “Bu beş yılda birşey yapılmadı” yanıtıdır.
Daha ne diyelim ki... İşte bizim gerçeklerimiz ortada.